16 Aralık 2015 Çarşamba

Eskiyen...


"Eski" ne kadar çabuk eskiyor bazen. Göz açıp kapayana kadar bir ince sızıya dönüşüyor hatıralar. İşte son gülümseyiş, belki umarsız bir kahkaha, bir fotoğraf karesi zamana mühürlenmiş, sözleri dağılmış bir şarkı, serkeş bir gece hayattan çalınmış ve dalgalı bir hece...

10 Aralık 2015 Perşembe

Sen Bile...

Şimdi içim açsam sana ve desem ki, dağlar kadar birikti hayat heybemde. Yol bittiğinde teker teker döküldü izini sürdüklerim, iz bıraktıklarım... Bakma böyle sustuğuma, kilidi paslı bir mahzene hapsolmuştur kelimelerim. Desem ki, garip bir alışkanlıktır yalnızlık dediğin, kaprisli mağrur bir sevgili...

Kendine kapanıyor gece ve gün bir fazla doğuyor penceremden odama selamınla. Geçeceksin bir gün kapımın önünden biliyorum, rüzgârından uçuşacak dört bir yana pervazdaki kuşlar, kimse bilmeyecek kimse, sen bile...

10 Kasım 2015 Salı

Solace: Merhamet kanla takas edilemez


"Tanrıcılığa oynayan adam" acının durduracağı olmaya and içmişti. Ölümün kıyısından uçuruma ittiği insanların çetelesini tutmak kimsenin harcı değildi. Kuşkusuz inanıyordu vazifesinin kutsallığına. Yüzündeki derin keder çizgilerinden anlayabiliyordunuz bunu. Belki bir parça merhamet bile duyabilirdiniz bu adama, yönetmenin sizden beklentisi de sanırım buydu.

3 Kasım 2015 Salı

Boz Andını

-Günü bölüştürebilirsin, adımlarından söküp atabilirsin gölgesini, akrebin başını döndürür kurarsın saatlerini olmadığı zamanlara belki. Hani bir telefon sesi dağıtır düşüncelerini, havadan sudan sebepler söndürüverir içindeki ateşi. Bulunur belki kalabalık bir şehirde uğultular arasında "Ses"ini boğmanın bir çaresi. Ya rüyalar sevgili, ya rüyalar? Yoktur kaçabileceğin bir köşesi, külünden doğan bir özlem ve güne O'nunla uyanmak gibisi... Hadi şimdi sen düşün; bugün hangi köşesi kuytudur dünyanın ve aklının çeperine sığar mı hiç bir malayani?


21 Ekim 2015 Çarşamba

Ne yaparsan...

Bir uzun yol otobüsünün camına düşürüp başını dinle, ne yapsan soluktur hayatın renkleri.
Uzak köylerin aşina ışıkları, tekerleğin asfaltta bıraktığı koku ve senin kuşkulu bakan gözlerin... Ve kalanlar, kalanlar...

Bak gece haset bir sevgili gibi, düşlerin kucağından apartıp alıyor seni. Geceye dirensen camdaki aksin küçük oyunlar oynuyor seninle. Kâh sevgiliye benziyor küskün gözleri, kâh kocaman boşluklardan bir yol çiziyor kendine ve yalnız bırakıyor gölgeni.

19 Ekim 2015 Pazartesi

Şair'in Fanusu

-Televizyon dizilerindeki gençlik imajı yerle yeksan. Kötülüğün en katışıksız haliyle damarlarına sızdığı senaryoları yazan eller, bu dünyada sığacak cep üzerine bastırılacak yürek bulabiliyorlar mıdır kendilerine? Merak ediyorum. Kız-erkek ilişkilerindeki pespayelik ve "elde etme metodları" üzerine master seviyesindeki entrika çalışmaları dudak uçuklatıyor. İletişim araçlarının zihin kontrolündeki payını düşündükçe kalp sıkışıklığı yaşamamak elde değil. Kocaman nutuklar atıyoruz ya, geleceğimizi emanet edeceğimiz nesle neşideler düzüyoruz hani ve bunu yaparken tvlerden akan irini görmezden gelmek gibi bir gaflete nasıl da yüzsüzce yol veriyoruz. İşte haftalardır mercek altına aldığım tv dizilerinden kazancım: Umut mu? "Geç bunları anam babam geç bunları"

-"Durma dağıt kuşkunu, bana aldırma
Gizlice boğazlarım bir kuytuda göçerliğimi"

14 Ekim 2015 Çarşamba

Orda kimse yoktu aslında


-Günü kurtar dostum, günü kurtar. Avuçlarından kayıp giden hanende misafir, "bir gün" umuduna bahaneler sunan sen istemesen de akıp gidiyor. Şarkılardan fal tuttun, ilk onların pençesi yakaladı seni. Oysa uydurulmuştu hepsi, bir acının paramparça haline hangi kelimeleri sığdırabilir insan, nasıl atladın bu saf gerçeği? Bütün cümlelerin ezberimde, yorma kendini. Bu oyunda kazanan da kaybeden de sırlı kitapta gizli. Aşikâr olan sustuğun yerden başlayacak hikayen bu defa sapasağlam. Ama bir izin vermiyorsun ki rüzgâr konuşsun, bulut yağsın, altında ıslanan saçlarımız hayatla buluşsun. Kulaklarım uğulduyor sen konuştukça, kelimelerinin kalbimin çeperini sarsmıyor, çarpıp kendine varıyor. Şimdi ben burada, çırılçıplak bir acının bağrında, kime ne söylüyorum ki?

8 Ekim 2015 Perşembe

Son Bakış

Son defa... Hatırlanan son gülüş, kalbe mührünü vuran son gülümseyiş, son söz, son bakış...
Gücün yetiyorsa iyimser bir anı bırak giderken. Ardında bıraktığın nedir, karanlık bir gecede sarf ettiğin sevimsiz birkaç soğuk cümle ve dağıttığın suretin aynalarda?...

7 Ekim 2015 Çarşamba

Şehriyâr ve Dost


Şehriyârdı, yedi tepesinden ses verirdi hüzün kuşları. Martıların ağlayışında tutunurdum vapurun soğuk demirlerine ve deniz kanıma girerdi bütün cilvesini giyinerek...

29 Eylül 2015 Salı

Bezma Evînê

                                                       Mardin yolculuğumu büyülü kılan...


Memleketimde Bayram


Bayram memleket hasretine yenik düştü, yola çıktım ve düşürdüm yeniden kalbimi taşın bağrına. Taş söyledi, ben inledim. Hüzün dedi, hüzün benim üstüme giyindiğim örtümdür, bu toprakların kaderi kederime eş, şiirime perdedir. O söyledi ben dinledim, ben usulca kulağına eğildim ve sıtmaya tutulmuş bir aşk hikayesini işledim damarlarına. Bu dedim, seninle ortaklığımızdır, akdimizdir, sarsılmaz dostluğumuzun nişanesidir. Bu hikayeyi sakla bağrında, kutsal emanetindir. Aldı, kabul etti ve bana Mem u Zin'in kederini bağışladı. 

20 Eylül 2015 Pazar

Göğsümün Yası

-Pazarın ruhunda bir serkeşlik var, telaşesinde bile bir dağınıklık... Gündemin dipsiz kuyusunda kör bakan nice insanı bir pazar günü uyutmak ve her şeyin bittiği o güne uyandırmak istiyorum. Delice bir hâl üzerimde, seramik tavamın dibine yapışan şillikle kavgam zahiri. "Yine eşyalarla kavgaya tutuşmuşsun" diyen hümanist ablamın ve O'nun insanı geçiştirmekte mahir avukat oğlunun tahriklerine kapılmak bile gelmiyor içimden. Gülümsüyor ve savuşturuyorum. Hadi diyorum hadi, oturun kahvaltıya ve beni ateşimle başbaşa bırakın. Nihayet ruhum birazcık sükûn buluyor ve elbet tavamdaki şillik de dize geliyor sonunda. Cıvık, diyorum içimden, ateşi bulunca nasıl da kabarıyor için. Kime benzetiyorum? Bilemiyorum. Ablam dağdaki kızın türküsünü açıyor telefonundan, usulca iliştiriyor yamacıma. "Sevdiği oğlana söylüyor şarkısını ve vurulmaya gidiyor." diyor ve hışımla dönüşüme aldırmadan çayını karıştırıyor." Ulan iyi de, beni niye vuruyor ardı sıra?" Şillik mi? Evet son damlasına kadar bana teslim, ben kim bilir hangi kuytuda?...

15 Eylül 2015 Salı

Eylül'ün rüyası

Eylül! Kapısında bekleşen sır taneciklerine hoyratlığı ezberleten zalim. Şairlerin en büyük yalanıdır bu, hazanın naif iç çekişleri arasında havaya saldıkları dizeler düzmece dostum. Bir zamanlar inanırdım; büyülü bir pencereden sokulurdu kışın koynuna güz ve toparlanıp yeniden yola çıkmanın, yol olmanın, yoldan çıkmanın hatta işaret fişeği gibiydi. Hazan derdim, içimden ılık ılık bir şeyler akar, sokakların türküsü hüzne boğulur ama yine de değiştiremezdi yenidenliğimi. Güzel şeyler olacak, derdi içimdeki o haylaz kız, bu defa kış daha bir hazırlıklı üşütecek iliklerini.

27 Ağustos 2015 Perşembe

Gölgedeki İz

-Karanlığın sırıtkan bir edayla şiirine nazire yaptığı bir anda; ansızın kalbine vuran bir cümle, bir kelime, bir serseri hece ve hatta bir dudak mesafesi sessizlik bile değildir yeterince...

Küllerine sonsuzluk bahşedilmiş bir çift kanat edinmen için yollarında pusu kurmuş beklemektedir aşk, kaçsan da şiirdir artık geri dönsen de...

23 Ağustos 2015 Pazar

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Leyla'dan Sonraki İlk Uyku














Keder, yavan bir yakıştırmadır 
bir sunağın nasır tutmuş elleri karşısında
hayat bu, kiminin cebinde unutulmuş çakıl taşı
kimine suya değmiş hüznü gitmelerin
bu türkü, Leyla'dan sonraki ilk uyku
aşkın zindanında parıldayan ayna

10 Ağustos 2015 Pazartesi

Sabahın Selası


Sabahın ilk saatleri... Bazen olur, bazen sokağın nefesinde dağıtırım içimin seslerini... Kulaklığımda hayata karışmayı teşvik eden dingin bir müzik. Güneş gözlüklerim görmek istediğim kadarına teşne, bu yüzden vazgeçilmezim... Ellerim ceplerimde, fısıltı halinde eşlik ediyorum şarkıya, önümden artık sıkça geçen UN arabasına bile kayıtsızım. Memleketin hali üzerine kısacık bir yalpalama sonrası havada yankılanan sela durduruyor beni. Eski alışkanlık, müziği durdurup duruyorum sokak ortasında. Bir başkalık var selada, seziyorum ama durmuyorum üstünde.

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Git Dedimse...

Bir kapı çarpıyor, ardındaki ses boğuluyor şiddetinden.
Bir bulut çöküyor ansızın, mevsimler sapıyor güzergahından, kalbim...
Umut yakışıklı bir kavram, lakin durmuyor üstünde hayatın, yama tutmuyor.
Sürekli zorluyoruz geçeni; bir halt varmış gibi.

2 Ağustos 2015 Pazar

İnadın Türküsü


-“Hep yanılacağız. Hep yanıldığımız için acı çekeceğiz. Ama sevinçlerimizi de bu yanılgıya borçlu olacağız. Yanıldığımız sürece seveceğiz. Sonra yanıldığımızı anlayacağız ve gidip yeniden yanılacağız
Kurguladıklarımız ayaklarımıza dolanacak; birdenbire açacak güneş, apansız yağacak bulutlardan hüzün ve susup bir köşede bekleyeceğiz olmayanı. Büyüdükçe vazgeçemediğimiz bir alışkanlık saklambaç, bir ağaç gölgesi ve sinsice yoklayan bir hatıra ve sobe...

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Susmak mı?...

-Hiç bir kelime karşılamıyor işte; doğan gün ve gecede uykuları bölen huzursuz kıpırtı izahsız. Ben izahsızım, içimde bir yerde pusmuş gölgen de... Karanlıkta göz kırpanların hızla çoğaldığı bir dünyada, aşk da yitiriyor belleğini. Altı çizili cümlelerim var hayatın kıyısına köşesine serpiştirilmiş, duvağı açılmamış olanları da... İçimden geçmiyor hiç biri, içim içime sığmıyor hani. Bir şey söyle, serinletici bir şey. De ki dünyanın uğultulu bir kovan olduğuna inanayım. Bir tek cümlene bütün ezberlerimi unutayım. Belki çıkarız bu kör kuyudan, gölgelerimiz yeniden sığar birbirine...


16 Temmuz 2015 Perşembe

Bayramdan Bayrama

Bayram temizliği yapıldı, burma tatlılar açıldı, yetmedi kurabiyeler sürüldü fırına tepsi tepsi. Bayram yemeği için tüm hazırlıklar da tamam. Tatlı telaş dedikleri bir kandırmaca, bayağı yüklü bir telaş dedikleri. "Sızlanma! Bu da geçecek" diyen hümanist söylemlere gerekli bakışlar da atıldı. İşlem tamam.

Bayram sabahı gözlerimi ovuştururken ben, kapının zili çalmaktan yorulacak, telefon telleri ağlayacak fazla mesaiden. Hanım Ağa rotatifi en erkenden başlatacak döndürmeye. Telefonun fonunda "sallana sallana neçe ser ave" mütemadiyen, kulaklarım çin işkencesi kıvamında söylenip duracağım içimden.

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Gecenin Bereketi

Tuhaf bir gecenin ertesi, Ramazan'ın bir köşeye özenle kaydedilmiş hatırası olacak bir gece... Sosyalleşme noktasında zayıf olan damarımın kırıldığı ender zamanlardan biri. İftar sonrasında uzun zamandır birlikte yol aldığı grup arkadaşlarının ziyareti... Şehrin kalburüstü ailelerinin kadınları ve onların gözleri ışıl ışıl bakan kızları var. Sokakta görsem alaka kuramayacağım bir başkalık var hallerinde. Birbirlerini sadece "Allah için" seven kadınlar ve dillerinde O'nun kelamı ne de güzel tüttürüyorlar katıksız dostluğun çubuğunu uzun uzun.

10 Temmuz 2015 Cuma

Ve Hep Bazen

-Bazen dizimi kırar bir şiir, ne yokluğun tahtı ne vuslatın bahtı. Kocaman bir hiç yerleşir kalır içime, en kıymetlisinden... Her şey bu ân içindi der hikayeci; bütün burkulmaların, kendine gelmelerin, içini yakan hasret ve bir daha yaşanmayacak olanın derin kederi, hepsi... Bir şiir; gözümün sürmesi, aynadaki aşina yüz, hem uzak hem gölgem kadar...

4 Temmuz 2015 Cumartesi

Adı "Geçmiş" Olan

-Gidiyorlar, gidiyoruz ya sonunda birbirimizden, gerisi hatıralara sımsıkı sarılmak oluyor. Gittikten sonra farkına varmanın derin acısı ve tartışılmaz özlemi… Her ne varsa artık adı “Geçmiş” olan…
neticede zaman denilen parantezin kapısı her daim açık ve hiç bir hikayenin hamuru o olmadan karılmıyor. Zaman içimden geçiyor, ben koşar adım uzaklaşırken, tenimden akıp gidiyor gölgem.
Ve gölgeler sessiz sedasız tamamlarken hikayeyi, bir kadın tamamlanmak düşünde mahzun, bir adam sonunu görmeye hevesli, filmin en kopuk yerinde susuyorlar.  Yok bir daha uğramayacağım gardı düşmüş o cümleye, yok dağıtmayacağım iskambilden düşleri. Sadakat sana rağmen ve aşk sen olmadan da yetinmeyi bilmeli...

30 Haziran 2015 Salı

Gergefimin dili lâl

-Gündem biriktikçe, beynimin sol lobunda-ki bütün melekelerim oradan dağılırlar görev yerlerine- bir karıncalanma... Sanırsın ki dünya ha yıkıldı ha yıkılacak da altında kalmak için en uygun zemini aramakla mükellef... Sağımdaki mütemadiyen uyuklayan vatandaşa kalsa mutlu mesut sürecek ömür ama nerdee? Kalemi tutan elim solda, dolayısıyla durduracaklarımın ipleri boşta. Şimdi bu girizgâh niye, vallahi dertten. Yandan yandan çoğaltıyorum malayaniliği ki bir türlü sadede gelmeyeyim. Yoksa o kadar çok kalıp var ki ve içinde şekle girmek için bekleşen mesel. Yahu bir ramazan da inzivama halel gelmesin, çekildiğim köşede mümkünse kuş bile uçmaya tenezzül etmesin ama yok illa sızacak bir yerlerden sevimsiz bir tını ve yabancısı olmadığım bir öfke ve ve anlama oturtamadığım absürtlükler... Tahminimce kazulet terliklerimin bir oyunu bu bana. Bu aralar nedense güne başlarken gayri ihtiyari geçiriveriyorum ayaklarıma ve bir türlü munislik semtime uğramıyor.

27 Haziran 2015 Cumartesi

Dön Yine Sen


Kızım tatil yolunda ben gamda...
Uğurlarken gözlerimde hüzün, dilimde türkü...
Ey benim en güzel gerçeğim, ey benim kalp yarım!
Bu gidişler yorar beni, dağıtır.
uzun boylu gitme olur mu?
Öksüz kalır parmaklarının mütemadiyen dokunduğu yanaklarım,
 başını koyduğun dizlerimin dermanı kesilir yoksa...


Bir ömür şarkılarda aşk

''Güvey kalbimin sevgilisi,
Güzelliğin büyüktür, bal gibi tatlı,
Arslan, kalbimin kıymetlisi,
Güzelliğin büyüktür, bal gibi tatlı.”

Tarihin bilinen en eski aşk şarkısı böyle diyormuş. Neden şarkılar ve neden aşkın izini sürmek için “ses”e ve “ezgi”lere yüklediğim anlam?
Çünkü hepimiz zaman zaman aynı duvarda almışızdır soluğu; yani sevgili giderken ve biz sevgiliden giderken…

21 Haziran 2015 Pazar

Ellerinden, Ellerinden Öpüyorum...


Bugün senin gününmüş, öyle diyor janjanlı pırıltısı dünyanın.
Bugün sen bütün unutuşların gölgesinde ve bütün yalnızlıkların ertesinde çırılçıplak bir yokluksun.
Bugün, ellerini öpmeye duruyor bahçemizdeki güller, uzaklıksın.

Yine ben doğarken sen gitmeye kalkıyorsun, bugün tutun madem vedanın ellerinden, yarına kalsın matem, diyorum, gülüyorsun. Oysa sadakatle durdurdu kendini köstekli saatin, son ânın büyüsünü bozmamak için. O gün bugündür ben de sözümde durmuyorum ve kurmuyorum saatini. 8:15'dir artık bütün vedaların vakti...

10 Haziran 2015 Çarşamba

Sen Kimsin?

"Nazlan 
Sitem et 
Kırıl bana 
Beni geç vakit 
Tek başıma suya yolla 
bahçede yüzünü öteye çevir 
Güle hayret ediyormuş gibi yap 
Gülümseyerek konuş da başkalarıyla 
Somurt avluda sadece ikimiz kalınca 
Kızıp en sevecen adımlarla üst kata çık 
En sevdiğim çiçeğin saksısı kaysın elinden 
Derinleşsin ben içerledikçe ruhumdaki sakarlık "

9 Haziran 2015 Salı

Rüya

-Bir odanın içinde toplanmış sevdiklerim; gecede hüzün ve sevinç göz göze, diz dize... İçimdeki sesi susturup kederli bir yüreğin yarasını sarmaya çalışıyorum. Bak diyorum, bak Rabbim şefkat tokatını herkese nasip etmez. Bir de buradan gör olanları, olacakları. Hepimizin sahibi O değil mi? En çok biz inanmadık mı buna? Sevincini gölgeliyorum diğerinin bir yandan. Yüzyüzeliğimize halel gelmesin, sevdiğimin attığı tırnağa değişmem hiç bir zaferi. Bütün hesapların üstünde bir yerde duruyor inanmışlığı bir yüreğin, biliyorum. Sonunda kalbimize dönüyoruz sahiden, kalbimize yani bizi bir kılan sevdamıza.

3 Haziran 2015 Çarşamba

Nedir Yaşamak?


-Birdenbire çıktı karşıma unuttuğum bir resim. O âna döndüm yeniden, çocuk Nur'la hasbihale koyuldum derin derin. Bu yaşta bu hüzün nedir be kızım, sırnaşık bir gölge gibi gözlerinden süzülen? Nedir gördüğün ve sonra unuttuğun hayata dair? Bu saçı başı dağınık melez çocuğu sevmeyeli çok uzun zaman oldu, sarmayalı yaralarını aniden çöken akşamüstlerinin sancısını dindirmeyeli...
Kollarını sıyırışından belli ki, yine de kavgaya dairdir cümleleri. Ah benim siyah beyaz güzellemelerim; seviyorum geçmişimi ve  çocukluğumun melez esmerliğini...

Düş Bozulmasa...


Bir şairin sabrına dillenmekle ne kaybeder gün?...
İçimde şehirler ölüyor bir bir evet, 
ayak basmadıklarım da dahil içimde teker teker...
Yollar aşınıyor, limanlar ufukta bir çizgi,
 gemi sarsılıyor her fırtınada
ve daha yaşlı ve daha yorgun...

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Ramazan ve Babam


-"Bazı Yanıtlar Kalbimizdedir" ve kalp sükûnla sükût arasında kayıp bir kıtanın batığıdır şimdi... Adalet duygumu zedeleyenlere sustuklarım biriktikçe birikiyor. Dört bir yandan çekiştirilen o çocuk, sıkıldı ezberlerini kusmaktan. Artık"hayatınızı sadeleştirin" çağrısını görmezden geliyorum pîrimin. "Sana rağmen" diyorum, sana rağmen seni savunmaktan bir adım dahi geri durmayacağım ey insan kardeşim. "İsyanla yapışık ikiz gibisiniz" diyor en büyüğüm, "biraz mutedil olmayı dene." Deniyorum ama denedikçe yenilgi doğuruyor hikaye, ben ne yapayım?...


28 Mayıs 2015 Perşembe

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Muamma



Yağmur altında yürürken kulaklığımdan yükselen şarkı...
Toprağın kokusunu içime çektim derin derin.
Şarkı hüzün, kalbim mutmain, ölüm mutlak...
Akıp gitti yağmurla beraber;
ukdeler, hırsı insanın, fazladan yüklendiğimiz keder,
tortusu yaşanmışlıkların,
ayaklarımıza pranga sırtımıza yük hatıralar...
"Olsaydın" da değişmeyecek olan bu muamma...

Kızım ve Çocukluğum



Güzel kızımın mezuniyeti vardı gece. Prensesler gibiydi; heyecanlı, tedirgin, gitarının telleri yorgun, ben her prova sonrası şarkının ezberinden yılmış:"Caddelerde rüzgâr aklımda aşk var/ Gece yarısında eski yağmurlar/ Şarkı söylüyorlar sessiz usulca/ Özlediğim şimdi çok uzaklarda"

26 Mayıs 2015 Salı

“sağanak yağmur *” Altında Bir Başkaldırı Öyküsü

/Takımımın şampiyon olması anısına/

Kopkoyu benizli bembeyaz dişlerin sahibiydi O.

“Beyaz İnsan”ın teknesine binip okyanuslara açılmadan çok önce, yani o bembeyaz gülüşünde gölgelenmeden hikayesi ve biz dünyanın şanslı ve semirmiş çocuklarının türküsüyle sarhoşken, medeniyeti okşarken kucağımızda bir kaniş yavrusuna yükler gibi tüm şefkatimizi, O bunu bilmezken, yani kopkoyu benizli, bembeyaz dişlerin sahibi, çocuk, belki hep çocuk…

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Hayat dediğin...

-Kapattım dış dünyaya kapılarımı pencerelerimi sımsıkı... Artık ne seçim ne hengame, sadece bir türküye kaptırdım kendimi... Ah nasıl da özledim surlarını arşınlamayı baştan başa, Mesudiye Medresinin ruha sükûnet veren dinginliğini, Ulu Camii'de kılınan namazı...

19 Mayıs 2015 Salı

"Eyvallah"


Lena su gibi sesiyle unuttuğum dilden şarkılar söylerken, salondaki Suriyeli göçmenlerin
gözlerinde aşinalık duruşlarında aidiyet vardı. Yüreklerindekine değdiğimde gözlerimin yaşarması
kaçınılmazdı, öyle de oldu. O zaman gurbet ne menem bir şeydir, daha net anladım.
Nakaratı hep bir ağızdan söylemeleriyle uzun uzun gittim, bütün mesafeler sıfırlandı.

17 Mayıs 2015 Pazar

Belalı Yarim

Ah benim belalı yarim! Ayrılık türküleri sağır etmiyorsa kulaklarını, görmüyorsa gözlerin uzaklaştıkça yitirileni, dağıtmıyorsa kuşkularını aynı göğün altında aldığımız nefes...
O bizim kusurumuz, boğulması sevdanın bir kaşık suda ve zaman ve zaman...

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Sevgilim İstanbul


Ey benim en eski yarim, şehr-i İstanbul! 
Seninle yeniden buluşmak aşka iade-i itibardır.
Bir başkalık var sende bu defa, başkayız biz seninle. 
Muharrem Abi ve talebeleriyle bir sofranın etrafında
Buluşmak, dünyanın kiri pasından uzaklığı sohbetin...

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Eskisi gibi...


Ah bugün huzura demir atmıştım halbuki. 
Dergiye yazı gönderildi, yolculuk hazırlıkları hızlandırıldı,
tarihi Almacı Pazarı'nın yolu tutuldu,
Dost'un siparişleri elden geçirildi,
Tahmis Kahvesi'inde menengiç eşliğinde ruh dinlendirildi.
(Dost'a sözüm var, yine iki menengiç siparişi verildi, garson çocuğun şaşkın bakışları altında)
kızımın mezuniyet heyecanına eşlik edildi.
Gitarı eline tutuşturuldu ve mezuniyet gecesi çalıp söyleyeceği şarkının provası yapıldı.
"Kanatlarım var ruhumda"
Kızamıyorum ki, bana benziyor aynı, asi...

5 Mayıs 2015 Salı

Yormayın

-Kızıyorlar bana, her seçim öncesi ne camiye yaranabiliyorum çünkü ne de kiliseye. Preslenmekten bıktığım zamanlarda bir nara her şeyi çözüyor evet, sütliman meclis... "Muhalif" olanlar seviyormuş beni, sevsinler. "Taraf" olanlar bununla itham ediyorlar beni, etsinler. Onlar da seviyorlarmış beni, yok bir sakıncası. Dinlerken "araf"tayım, düşünürken "karar"da... "Eteğindeki tüm taşları dökme" derdi sevgili ve eklerdi: "oysa umutsuz bir vak'asın sen gülüm, bir çocuk bile kandırabilir seni." O gün bugündür bir çocuk tarafından kandırılmak şiarım oldu benim. Eteğimdeki taşlara gelince; ah becerebilsem keşke... Vakitli vakitsiz seviyorum ben, sevdiklerimi... Yormayın şuncağızı, ah yormayın...

3 Mayıs 2015 Pazar

Şehrimde Hüzün

-kardeşi kardeşle kavgaya tutuşturan bu seçim hengamesi bitse artık, fena halde imdat diyesim var. Mahalle tanımı yapan entellektüel yazar takımının tarafgirliklerine mi hayıflanayım, inzivamı bölen oturumlarda sırf muhalif diye insanları mahallenin hainleri diye itham etmelerine mi?... Hem de göbek şişire şişire hak hukuk gözetmeden hedef tahtasına oturtmalarına mı çıldırayım?... Ben bende değilem bu aralar, midemde kramplar başını kaldırmak için fırsat kolluyor. En çok da hesapsız karşılıksız "muhabbetle" hala inancını koruyan zavallı keleynaklarım, benim pamuklara sarıp sarmaladığım yumuşak karnım, sevdiceklerim, tırnağı kırılsa sızısından uykuları yitirdiğim parçalarım... İşte burasında akıp gidenin, Tanrım! Uyut beni diyorum, uyut beni...

1 Mayıs 2015 Cuma

Kervanlar geçer

-Eskici! Geldin, teslimiyetin bütün hücrelerine sindiği bir başkalıkla... Sabah kahvesi ve sigaram ve balkon sefası... Sesin ipek yolundan akıp giden trafiğe aldırmadan bölüyor şarkıyı, olsun. "Senden kıymetli mi? Hayır asla" diyor fondaki ses. Yaza girerken en çok sabahın serinliğinde balkonumun hayata açılan penceresini seviyorum. Bir de yolculuk sevdası tarihin en eski kervan yoluna dönükken yüzüm... Tarihin koridorlarından kopup gelen yüzler, kervanlar dolusu sır ve hikayeler, hikayeler...

30 Nisan 2015 Perşembe

Aç Gözlerini...


"Aşkı geçtik... Gözlerini açabilirsin..." diyor şair. Kışı geçtik; nefti bir kıştı, zorluydu, huzursuzdu, dağınıktı. Yazın koynuna sığınmaya hazır bir ağustos böceği kondu avuçlarıma, belli ki söyleyecek sözü vardı. Oysa sözü de geçmiştik dedim içimden, gönülsüzce eğildim. Ne olur dedim yalnız, bilgelik taslama, tokum ve üstelik tahammülsüzüm. Sussun istiyorum kocaman balonları kocaman sözlerle şişirenler, sussunlar ve uzağıma düşsünler.

28 Nisan 2015 Salı

Halay Başı

/Yaza merhaba derken kayıtsız çevirip çevirip dinlediğim.../
"Kürtlerin gülü" takmış takıştırmış, düğün mevsimine hazırlanıyor.
Kemençe sırada, halayın başında mendili elinde genç kızlar, rengarenk...
En usta olanı başlatıyor halayı, eşsiz bir ahenk...
Güller selamlamakta uzayıp giden halayın coşkusunu...


26 Mart 2015 Perşembe

Son yazın izleri

-"Var mı bilen, başıma seni saranlar arasında adını" Sanmam. Bilselerdi bir "mim" kondururlardı adının yamacına.

-İnadına akıp gidenin uzağına düşürüyorum kelimelerimi, bir hayli oportünistim farkındayım. Karşı kıyıdayım ve "üçüncü şahsın şiiri"nden çalınmış bakışlarım. Dilimin tersine denk geliyor da sığmıyor bir cümleye, sığdıramıyorum herkes gibi olanı biteni tuvalime. Şaka gibi, biliyorum şaka gibi. Artık dün çok yeni, nisyanı kabil değil. Bugün dünün inkârı, izahı uzun hikaye. Kralı "eleştirilemez" kılanların durumu vahim. Kral çıplak dese vurun "vurun kahpeye" tamam. İyi de fakirin cümlesi naif, sadakati hala yerinde: "Efendim! Bugün pek bir uygunsuz renkler seçmişsiniz, bilginize..."

24 Mart 2015 Salı

Son Romantik


-Bahar mis kokulu çiçekleriyle geldi, güzellikler getirdi. Belki sonra bir kapı çalar, elinde bir mektupla postacı gelir, kocaman bir gülümseme kalır güne kâr...

Zamanın İçinden

Kapımdan geçmeyi kendine iş edinen Eskici'ye gelsin... Sende bu dirayet olduğu sürece korkarım sen efsane ben tarih olacağız. Ben kaydını düşeceğim her "İ"si uzatılan nîdanın, sen inadına devam edeceksin sabahımı zehir etmeye...

  "Dost değil, dost değil, dost görünür feleğim"


21 Mart 2015 Cumartesi

Newruz'un dili

Renklerin diline yolculuk, ateşin hârına yürek, halkanın zincirlerine eklemlenen varlık ve bir avucun hatrına emanet ellerimiz...Newruz... Bahar çiçekleri sabahı zemheriyle karşıladı, neyin işareti bu?


18 Mart 2015 Çarşamba

Newbahar

-Şairler boşaltsınlar heybelerini. Toplasın pılısını pırtısını afili cümleler, bahar şiiriyle değil; kuş cıvıltıları ve çiçek kokularıyla geldi. Nefesini üfledi ruhuma, sığmıyor kalbim kafesine. Dost'un sesiyle vardım sabahına, muhabbet Şehriyâr'ın yeni bir resmiydi. Yeniden dağıttık dünyanın paslı çivilerini, albümlerden çekip çıkardığımız insan yüzleri; mutlu, huzursuz, sevecen, karanlık... Dokunmadık hiç birine, ihanet etmedik hikayelerine... Bir gün, elbet bizim hikayemiz de yazılacak Şehriyâr'ın göğüne. Hayat, bir Dost'un duaya durmuş gözlerinden başka ne ki?...

17 Mart 2015 Salı

Nasılsa...

Bir açıp bir kapayan havanın hatrına...
Cemrelerin içinden bir cemre seç kendine;
En son düştüğü yerden başla unutmaya yüzümü,
en son hatıradan başla yakmaya...
Nasılsa...


13 Mart 2015 Cuma

Yüzünde yüzüm


Yüzünde bir şey var; bir ömrün toplamına eş aşinalık,
öfkeyi galebe çalan, yormayan alışkanlık...
Yüzünde yüzüm var sevgili,
esmer, kırgın, dağınık...


2 Mart 2015 Pazartesi

Olmadığı zamanlardan...

- Sosyal maskeler birer dev aynasına dönüştüler, bu en tehlikelisi. Herkes kendine en güzel şiirde özneyi yakıştırıyor. Uçucu bir tarafı var sarf edilen her fiyakalı cümlenin. Neon aşkların ülkesi, her şey naylondan, gerilim filmlerinde toza dönüşen karanlık karakterlere benziyorlar. Saygınlık, erdem, ahlak, dürüstlük... Ekran karşısında sıyrılıyor insan beninden, hiç birinin hükmü kalmıyor. Peki çare? Eylemsizlik... Akıp giden hayata karış; çirkinleşse de gerçektir karşılaşacağın her yeni yüz. Bir parça basiretin varsa küçücük bir mimikten koca bir yalana yol gider, anlarsın. Yaralan; yaran da gerçek olsun yalnız. Değdiği yeri bil, acıttığını hisset. Sevdiğin ve sevildiğin vakit; bir tuşun merhametine bırakma kalbini, sahibi ol aşkın, takipçisi değil. İhanetse ihanet, dostluksa dostluk, aşksa aşk... Ne yaşayacaksan yürüdüğün yollara izi düşsün, gökyüzü şahit olsun her birine, hz. google değil.

27 Şubat 2015 Cuma

Günaydın kalbim

-Ve gün aydınlar olsun; hayatın sür-git meşguliyet tarafına yaslanan hayat, yeniden akıp gidenin peşinde sürüklendiğimiz sıradanlık, sabah kahveleri ve uyanmak uzak rüyalardan... Ve sana da gün aydın hayata iade ettiğim, kalbim, günaydın...

-Köşeye büzülmüş aklımın kıvrımlarında kendine yol bulmaya çalışan her deneyimin ipini çekmeye ayarlamışım yüreğimi. Bilmek nedir ki, hayatın öğrettiklerinin yanında? Sezgilerimizin araladığı bütün kapılardan bizimle birlikte süzülüp usulca hayata dahil olan o kadar gölge var ki?...

26 Şubat 2015 Perşembe

Serhad şehrime...

Serhad şehrinin mahzunluğuna adadığım şarkı...
Şehriyâr'ın bağrına emanet ettiğim, bir daha uğramadığım liman...
Büyüsü kaçmasın diye anısına toz kondurmadığım,
kendim olduğum, kendimden bildiğim, sükûnetine aşık olduğum şehir.
Senden sonra biriktirdiğim, yine sana emanettir, bilirsin.
Ahşap suskunluğunda sakladığın ne varsa,
hazinemdir...


25 Şubat 2015 Çarşamba

Belki bir gün

-Bir tek kederli kare, bütün mutlu anların üzerine gölgesini düşürür. Anıların içerisinden çekip çıkarttığınız bir fotoğraf, kaydını düştüğünüz birkaç amansız cümle, bir daha yaşanmayacak taze bir bahar... Her birini yormadan, hırpalamadan sarıp sarmalamak ve itinayla saklamak lazım. Yola devam edebilme gücünü vefadan alıyor insan.

-"yurdunu terk etmişti mecnun, çölü de terk etsin/söyleyin, görme hevesinde ise Leyla'yı da terk etsin" Fuzuli'nin aşka yaptığı fenalıklar hikayelerin zeminini kaydırıyor, anlamak lazım. Aşkı aşkınlığa ulayan anlayışa erkekler müptelâ, kadınlar aymaz. Taşa tutsunlar beni, alıp kör kuyulara atsınlar. "Lâ" derim illa da "Lâ"... İlahî aşkın basamaklara ihtiyacı yok, Leyla'nın günahına ne giriyorsun, yandan geç...

Gerisi Hikaye

Arızalı ruhum Reşat Nuri romanlarından kalma serkeşlikle bakıyor hayata. Hâlâ...
Ne yapsam güne dair doğrultmuyor belini şarkılar, ne yazsam hep "dün" kılıyor kendini.
Bir de bazen olmaz bir vakitte çalıyor ya kapıyı su gibi bir ses, ay gibi bir yüz...
Hikaye diyorum, başka türlüsünü mahal yok anlatmaya, hikaye gerisi...


24 Şubat 2015 Salı

Dizelerimi yağmurlara sattım

Dar patikalardan geçiyorsam
Kurduğum cümlelerin öznesi sensin
Sen kırılan sazımın tellerinde
Bazen kanamalı bir çağrı
Bazen tumturaklı bir türkü
Savrulan bir düşte gibi yüzün
Sen içimde bir şeysin
Hiç bir şey...

23 Şubat 2015 Pazartesi

21 Şubat 2015 Cumartesi

Takas

Bir ses... Bir saz... Başka gölge istemez, sabahın türküsü olsun. 
Bundan evla takas olur mu?
"bir gül satıcısı gördüm uyandığımda 
çok sevindim, gülü kalbe değişeceğine 
gülü kalbe değişeceğine"


20 Şubat 2015 Cuma

İki satır sessizlik

-Söylüyoruz, söyleniyoruz, kederleniyoruz, yavan redlerimiz var, kuyunun dibinden geliyor sesimiz, Sûr'u bekler gibi bekliyoruz sesimizin dünyada yankı bulmasını...
Biteviye tekrarladığımız "Kahrolsun"ların gölgesine dahi sığmayan sesimiz ne de cılız...
"Burası dünya oysa, yaşadığımız da hayat..." İmtihan diyoruz ya, dilimizle kalbimiz arasındaki mesafe ne de kopuk... Birileri ölüme gülümserken, aynalarda acıyan gözlerimiz suretini besliyor oysa. Susmak ihanet gibi geliyor ya, konuşmak için yakılmış köprülerimiz kayıp... Kaybımız büyük evet, kendinden menkul vazgeçişlerimizin çetelesi kabarık...
İşte böyledir bizim hikayemiz; biraz arabesk, biraz bulanık, sosu fazla kaçmış çorba kıvamında...

18 Şubat 2015 Çarşamba

Uğultulu bir kovan

-Muhalif bir ruhun tedirgin eden bir duruşu var. Her meclisin "arananı" oldukları söylenemez bu yüzden. Rahatımızı bozan her uygunsuz tını, romantikliğimizi böler, tadımızı kaçırır, kaşır sancılarımızı. Gülüşümüz donsun istemeyiz en olmadık zamanda, kramplarla sarsılmayı ya da olur olmaz... Muhalif insanlara zaafım aşikâr; başka türlüsü "kendim"e zarar...

"Bir yolculuğun hüznü"



"Puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi  
bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere"  

16 Şubat 2015 Pazartesi

"Suçlu Benim!"

-Önce mahalleler yok edildi, sonra mahalleninin âkilleri birer birer etkisizleştirildiler, sonra devasa apartmanlar ürkütücü yalnızlıklara kucak oldu, sokakta gördüğümüz yüzler silikleşti, selamını aldıklarımız azaldı, ekranlardan taşan kirlilik dokunulmazdı, sosyal medya denen ucube mekânlarda kimliksizlik aldı başını gitti. Tekinsiz bir nesil büyüdü bütün bunlar olurken. Kalbiyle aklı arasındaki mesafeye sayısız malumat istifleyen, mutsuz, huzursuz, maneviyatı sahipsiz, derinliksiz bir nesil...
Yıllardır ayak seslerini duymaktan yorgun kulaklarım şimdi bütün hamasi söylemleri uğultuyla karşılıyor. Zihnimde Reis Bey'den o muhteşem bölüm:

10 Şubat 2015 Salı

Havva'nın Gelişi

-Seçim yaklaştıkça mideme kramplar giriyor, kaçıp uzaklaşmak istiyorum mümkün olan en uzak noktaya. Yine parıldayan suratlarla sokaklara çıkacaklar, çarşı pazar gülücükler saçılacak, vaatler havada uçuşacak da yerden toplanmaya cüret edilemeyecek hiç bir suret...
Dört duvar içi daha facia... Sülalenin yelpazesi gerildikçe gerilecek, gece yarılarına kadar uzayan bıktırıcı siyaset tartışmalarında yüreğim kuş olup uçmak isteyecek, içerde kelaynaklar korosu ideallerini çarpıştırırken kıvılcımların dışarıda hükmü sinek vızıltısı olacak ve ben bunu bilerek amman sabahlar olsun çığlıkları atacağım. Fakat itiraf edeyim en çok bu zamanlarda-seçim dönemleri- erkeklerin bir ya da birkaç eksik tahtasına hayıflanıyor olacağım. Biliyorum kendimi tutamayacak ve bunu yüksek sesle dillendireceğim, o zaman ittifak sağlanmış olacak nihayet, üstüme üstüme...

9 Şubat 2015 Pazartesi

Yazlık Sinemalarda Gece Büyülü, Biz Uçarıydık...


Damlarda kurulurdu yazlık sinemalar. O yaşlarda gözümüzde "dünya"kadar büyüttüğümüz beyaz bir perde gerilir köşeye, sonra tahta sandalyeler yerleştirilir perdenin karşısına damın alabildiğine.


Elimizde kavurgalarla akşamın ilk ışıklarıyla çıkardık merdivenleri. Hele mehtap varsa ve ışıl ışıl yıldızlardan kurulu bir "dam"varsa tepemizde, değmeyin keyfimize.

Yıldızlar ve Türkan Sultan'ın gözleri...Öyle yakın öyle uzak...Ve aşk hesaba sığmaz bir deliliğin adı...Yılmaz Abi, sevdiğini ölümüne kollar, adaletten de taviz vermezdi ya, bir numaraydı gözümüzde.

8 Şubat 2015 Pazar

Başucu şarkılarım

Bir devir kapandı

Bir devirdi, evin baş köşesinde duran radyodan duyulurdu sesi,
ilişirdim bir köşeye, dinlerdim. 
Küçücük bir kız çocuğu hayatı taş plağın cızırtısından gelen o büyüyle tanımlardı. 
Benim şarkılarımdı onlar, büyüdükçe sırça köşkümün müdavimi oldular.
Hiç değişmedi bu yoldaşlık, iyi ki...
En sevdiğim şarkısı Senar'ın ve zevkle dinlediğim bir düet...


7 Şubat 2015 Cumartesi

Sesinden Sonra Düşsün Kar




Kurutulmuş bir gül yaprağı düşüyor kitabın sayfaları arasından. Kederli bir rengi var, kim bilir hangi zamanlardan kalma unutulmuşluğu. Ellerimi uzatmaya korkuyorum, ya kendini un ufak bırakırsa avuçlarıma. Bir çiçeğin intiharına dayanamam, solarım, biliyorum.

6 Şubat 2015 Cuma

Taş suya değdi

-Çölünü yitirmiş Mecnun, bahçesinde incisini düşürmüş Leyla çağındayız. Ne vuslat düşü nede hasret türküleri eylemiyor artık hikayesine meczup yitip gidenleri... Zaman mı? Ânın hükmü düştüğünden beri, nicedir ritmi düzelmeyen kalp gibi yinelenmedi, yenilenmedi. Gitmeli, ya da dönmeli... Kalmak bir daha aynı düşe uyanmamak, hatta düş/üvermek gecenin soluğundan derin bir âh gibi...

4 Şubat 2015 Çarşamba

Sesinden Sonra


taze çıkmış dergi kokusu ve hâlâ Anadolu diyebildiğimiz bir nefes...


3 Şubat 2015 Salı

Memleketim insanı

Memleketim insanı eşliğinde günün şarkısı...
Ne bir eksik ne bir fazla...


2 Şubat 2015 Pazartesi

"Gidelim bu şehirden"

Diyarbekir günleri... Hava puslu, sokaklar bir küçük kıvılcım beklentisinde tetikte, her kapı çalışında bölünüyor uykusu bebelerin, annelerin eli bağrında, karanlığa emanet çocuklarının kaderine kederi yakıştırmaktan yorgun...

1 Şubat 2015 Pazar

Kül oldum amman

Yıl 1969... Yaslı bir Ağustos günü ben merhaba derken hayata yitirilmiş gencecik bir fidan. Dillere destan bir genç adam... Ailenin göz bebeği... O kadar sevilmiş ki kiliselerin bile çanları susmamış gün boyu. Yas bütün şehri kaplamış, günlerce ardından ağıtlar yakılmış.

31 Ocak 2015 Cumartesi

Dance Me

-"biz bilmiyorduk.
bilmiyorduk yürekte kılıçla gezmenin olası olduğunu.
dahası bunun istenir bir şey olduğunu.
kadınla erkeğin ayrı dilleri olduğunu.
üstlerine kılıf geçirilmiş boğucu eşyayla dolu bir odanın aşk olduğunu.
bunun dışında kalan her şeyin anarşi olduğunu."

30 Ocak 2015 Cuma

İnsan! Ne muamma

Bir belediye otobüsü...
Yanımda sakallı yaşlı bir amca, ön koltukta da bir başkası...
Otobüs doluyor, yan tarafta 50 yaşlarında iki adam tek kişilik koltuklarda oturuyorlar.
Biri üst perde bir tonlamayla önümde iki kişilik koltuğa tek başına oturmuş yaşlı amcaya sesleniyor:
"Amca biraz yana kay da insanlar otursunlar, iki kişilik koltuğa oturmuşsun. Bu ne rahatlık..."

29 Ocak 2015 Perşembe

Yansımalar


-İnsanlar her sabah biraz daha mahcup bir gökyüzünün alnından öpüyor.
Zaman, acıya değen taraflarımızı semirtiyor, kavuşmaların çetelesini tutacağımız sevdiklerimiz çok uzaktalar. Varamayacağımız kadar uzakta.
Ayak basmadığımız yerler sıla, bastıklarımız gurbet...
Kulağımız hüzünde...

26 Ocak 2015 Pazartesi

Müzmin Muhafazakâr

-"Buluşmak için icat ettiğimiz şehirler bizi yalnızlaştırıyorlar.
İletişim kurmak için icat ettiğimiz büyük iletişim araçları, ne bizi dinliyor ne de bizi görüyorlar.
Biz makinelerimizin makineleriyiz.
Onlar masum olduklarını iddia ediyorlar.
Ve bunda haklılar." Diyor Galeano. Artık suçlu aramak boş. Makinelerin dünyasına sıkıştırılmış yaşamlarımızla, neyin gerçek neyin sanal olduğunu kestiremez olduk. Kelâm kalemin gücüne yaslanmaktan vazgeçeliberi, feri çekildi duygularımızın. Tebessüm etmiyoruz artık, bir smile kocaman kocaman anlatıyor içimizden geçenleri...

Şarkılar Yetim

Biz o şarkıları yetim bıraktığımız gecede kaldık, 
kentler bir aşkın sesine vuruldu, ıradı yollar...
Şimdi neresinden başlamalı yeniden,
neresinde unuttum aşk ayracını ben,
bize biçtiğin hikâyenin... 

25 Ocak 2015 Pazar

Sabah Olmak

Ellerimiz... Kayıptır bir kalbe dokunduğunda, kayıplıktır bir kaleme râm olduğunda...
Ne zaman "gül" dese dağılır havaya kokusu bırakıp gitmelerin, yitirmelerin...

24 Ocak 2015 Cumartesi

Vakitsiz Uykular

Bir kahve molası daha diliyor batan gün; Ya gelmezse?...
Saksıdaki menekşe direniyor pembesine güzün; ya solarsa?...
masalın mahzenine hapsolmuş Çocuk; ya ağlarsa?...
Bak kanat çırpışların da bir miadı var; ya dolarsa?...


23 Ocak 2015 Cuma

Mektubumun Yarısı


"hiçbir mektup artık ikna etmiyor beni hayata"

Ucu yakılmış, mazrufuna yalnızlık bulaşmış mektuplar yazardım eskiden, bilirsin. Kiminde uzun uzun hasretler şımarık bir edayla büyütürlerdi içimdeki seni; kimi cam kırıklarına aldırmayan parmak uçlarımın inadını beslerdi, ah ne güzel gülümserdim akşamüstleri...

21 Ocak 2015 Çarşamba

İyi ki Şair Değilim

-Ne zaman biri "Sahne" dese kalbim sıkışıyor, her hikayenin "ilk an"ına, her yalanın ham haline, her gidişin "merhaba"sına rücû ediyorum. Altını kara kara kalemlerle çizdiğim cümleler diziliyor karşıma inci taneleri gibi ve başlıyor nisyanla imtihanım... "The End" yahu, bu sarmal da neyin nesi?...

20 Ocak 2015 Salı

Vakittir, Kavli Karar Edelim


Bir sağırlık çöktü üstüme, bir sağırlık…

Sokak aralarındayım, daracık bir yalnızlık kadar bile yer yok sana içimde ey dünya. Bütün geçmişin kendine övüncüne eşti ve isyanımın sesi bu kadar cılız çıkmasa ne çok şey anlatmak isterdim sükseli duruşunun ardında sürüklenenleri.

9 Ocak 2015 Cuma

Tek Hecelik


Tek hecelik ses olsun varsın, nidânı cümlene sayayım
Usulca şiirinin ayak ucuna konan güvercin kanadıyım
Yoluma gir demem, yol ol, düş ol, yüz ol anlayayım
Her çizgisine bir dizenin gölgesi düşsün benden, azalayım.


8 Ocak 2015 Perşembe

Un Ufak Bir Sessizlikti Kalan



“İçimdeki cam kırıkları" diyordu Adam. Bir akşamüstüydü ve  birdenbire  yağmurdu. Her zaman ki gibi yağmurun sararttığı kağıtların izini sürüyordum. Hani dokunmasam kırılması imkansız bir kalbin hüznüydü varlığım. Zaten ellerim göz ucuyla bile sızsa sokakların ücralarına, bir eyvah sesine denk geliyordu yolculuk.

7 Ocak 2015 Çarşamba

Ân'a kayıt düşen...

Hava ağır... 
Seher vakti bıraktı imzasını ve kayboldu kar.
Bu naz niyaz, zemherisidir zamanın bilmezsin.
Biraz daha kalsa çözülecek düğüm, ağaracak gün,
yok olacak ân'ın izleri...

"Ve bu çocukça çizgilerden al tamamla resmimizi..."


Arabesk bir dokunuş

Hadi yeniden geceyi yarılamış say; 
hadi karizmatik şoförümüzün eli yine "Baba Radyo" ya gitsin, 
her zamanki gibi İstanbul'un tüm gürültüsünü bastırsın sesi kederin,
 e hadi arabesk bir dokunuş olsun bütün çıkmazları aşkın, 
bir Leyla dokunsun hafifmeşrep, 
bir Mecnun kaderini yüklesin Leyla'nın omuzlarına 
ve sızlansın dursun bütün "Son"lara... 
Kınanalım, ayıplasın şehrin sakinleri huzuru bozuşumuza
Ne dersin?...

6 Ocak 2015 Salı

"Geldim İşte"


"şiir yazan bir adamın fotoğrafı var yanımda 
kendini ölümlü sanıyor onu getirdim ganimettir 
büyüdü büyülenerek, taşlayarak kovdu kabilesi onu 
suyun öte yakasında yaşadı, sisyphos dediler adına"


5 Ocak 2015 Pazartesi

Sırılsıklam bir veda


Aralıksız yağan yağmurun toprakla vuslatını anlatabilmek için, 
insanın hayatında bir kez aşka tutulmuş olması lazım,
 sıtmaya tutulmuş gibi... 
Kelimelerini bir alev topunun arasından çekip çıkarması 
ve sağanak bir tutkuyla hayata dair kılması lazım...
Yağmurun naziresi olur mu? 
Yeniden başa dönmeden cevaplanması güç soru,en başa yani toprağa...