Ne zaman bu Ses'i duysam bir kapı çarpar, ardında kelimeler dağılır gelişigüzel odanın her yerine. Bırakırım öylece, bu dağınıklık doğrultur belini bazen hayatın. Bin yemin bin niyaz, ne yapsam sıyrılamam kendimden, kendim bildiğimden. Ta ki şarkı biter ve geçer, bir daha geçer...
-Gözleri ışıl ışıl gençlerle iftar vakti. Dünyanın en yakışıklı yorgunluğu var yüzlerde, resmi çizilesi bir güzellik. Sonra çay sohbeti ve neden imece sorusu üzerine saatler süren bir muhasebe... "Şöhret" beladır diyorum bir yerinde, yolun başında edilen yeminlerin ilmek ilmek çözülüşüdür şöhret. İçimde ise sessiz bir dua: "Rabbim sen bu çocukları bu beladan uzak tut, yollarını aydınlık, duruşlarını sağlam kıl." Dilimde aminlerle yolcu ediyorum, kapının ardında bıraktıkları Nur biraz daha umutlu bakıyor geleceğine.
-Bayram yaklaştıkça hüzne demirliyorum, sevinci kursağında bir bekleyiş... İlk öptüğüm El'den yoksun, hep bir eksik, sanki her bayram daha da yenik... Şimdi kapı çalacak ve Bayram Namazı sonrası camiden dönen babam girecek içeri. Her zaman ki gibi pırıl pırıl giyinmiş, hala pijamalarla dolaşan Şımarık'ına manidar bir bakış atacak. Elini öptürmeyecek, git üstüne başına çeki düzen ver diyecek. Bir iki naz edecek olsam da vazgeçmeyecek inadından. Uzlaşacağız nihayet, Üstümde en güzel elbisem, elinde bayram kokusu, içime çekeceğim. Ve hayat dediğin bir kaç dağınık anı olacak nihayet...
-Yaz suskunluğu ve bir kadının kuşkuya kalbeden gözleri
Tüm sorulardan geriye kalan; bir eldiven, bir masa ve bir kalem
Keskin gözlerinden sıyrılıp da nasılsa oyun oynuyorlar bak
Hadi gel izlerin bittiği yerden bulalım şiiri yeniden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder