-Bahar mis kokulu çiçekleriyle geldi, güzellikler getirdi. Belki sonra bir kapı çalar, elinde bir mektupla postacı gelir, kocaman bir gülümseme kalır güne kâr...
Diyorum ki; yeniden dönelim unuttuklarımıza; el yazması hayat kokan mektuplara, birbirimizin gözlerinin içine bakarak konuşmaya yeniden, taş plaktadaki cızırtıya aşık kulaklarımızın pasını açmaya, en kötü yeniden kasetçalar seyyarlığında kurmaya saatlerimizi... Radyoda Müzeyyan Senar çalsın, ev ahalisi derin bir hülyaya dalsın... Dost meclisleri kurulsun en kanlı canlısından ve çay ocakta yürek yürekte demlensin...
Dahası mı?... Olmadı vursunlar son romantiği kalbinin orta yerinden, dünya paçalarını kurtarsın...
-Bitsin artık bu kirli yapışkanlık” diyor ya şair, gerçekten bitsin. Gündemden güne akan irin her şeyi gölgeliyor. Bahar mı gelmiş, hayat kendine akacak taze damar mı bulmuş, şiirlerin gölgesi karanlığa mı durmuş... Kaydı düşülmesin ne olur bu bitimsiz kederin... Ya da çekip gideyim tanrım, çekip gideyim...
-Hayat akıp gidiyor aldırmadan sızlanmalarıma, sokaklara vuruyorum kendimi. Parkta cıvıl cıvıl çocuk sesleri... Kulaklığımda çalan eski bir şarkı: kapat kapat perdeleri, bu komedi oyun bitti... Kapattım dünyanın perdelerini, şarkıya eşlik ederken buldum kendimi... Vitrin camına yansıyan sûretim ele verdi beni; bu bakış hiç tekin değil hiç, bilmesen daha iyi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder