4 Temmuz 2015 Cumartesi

Adı "Geçmiş" Olan

-Gidiyorlar, gidiyoruz ya sonunda birbirimizden, gerisi hatıralara sımsıkı sarılmak oluyor. Gittikten sonra farkına varmanın derin acısı ve tartışılmaz özlemi… Her ne varsa artık adı “Geçmiş” olan…
neticede zaman denilen parantezin kapısı her daim açık ve hiç bir hikayenin hamuru o olmadan karılmıyor. Zaman içimden geçiyor, ben koşar adım uzaklaşırken, tenimden akıp gidiyor gölgem.
Ve gölgeler sessiz sedasız tamamlarken hikayeyi, bir kadın tamamlanmak düşünde mahzun, bir adam sonunu görmeye hevesli, filmin en kopuk yerinde susuyorlar.  Yok bir daha uğramayacağım gardı düşmüş o cümleye, yok dağıtmayacağım iskambilden düşleri. Sadakat sana rağmen ve aşk sen olmadan da yetinmeyi bilmeli...


-"Sizden siyah bir şiir bekliyorum" demişti vakti zamanında biri. O günden beri tuvalim ezberinde sabit. Siyah bir şiir...
Bütün renklerde varlığını hissettirecek ama asla karanlıkla boğmayacak...
Bir tarafıyla gece, bir tarafıyla masum, bir tarafıyla hayatın göz ucuna asılı kalmış, asaletine halel getirmeden dile gelecek dizelerde... Siyah bir şiir...
"Yazık! Şairler kadar cesur değilim."

-Bazen bir tek dizesi bir şiirin, zamana yayılan tütsü kıvamında çekiyor insanı kederine:
"Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
  Tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte"
Bir Serhad şehrinde tekrarlayıp durmuştum bunu kendime. En yorgun yerinden yakaladı seni hayat ve ne kadar uzağa savrulsan o kadar kırıktır içinin sesleri. Ah bu çocukluk diyorum, yerine hiç bir şey koyamadığım kuytuluğum... Bir saklambaç oyununda kaybolmayı seçen o küçük kız birdenbire çıkagelse ve bütün yaşanmışlıkların duvarına sobelese kaybettiklerimi. Ben saçlarının beliklerini çözsem usulca ve O'na masalımın sağır sultanından dem vursam. Anlasa beni-ki anlar elbette- ve sussak beraber... Sonra birlikte hatırlasak o türküyü ve Neşet Baba'yı da uyandırsak uykusundan... Gelir mi çocuk? Gelirler mi ki?...
"Göğnüm hep seni arıyor..."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder