Bir an içinde olmadı farkına varışım ki, bazen tek bir an içinde değer taş suya ve bıraktığı iz hızınca aydınlanır hikayen. Bütün işaretleri ardında bıraktığını sandığın gün olur ve biter her şey. Eylül'ü zaman içerisinde vazgeçtim sevmekten, belki bir parça daha az...
Oysa ben mevsimlerin uykusunu bölen o köşe başlarını hep sevdim. İlk açan çiçeği, ilk dökülen yaprağı ve ilikleri ürperten ilk serinliği. Hayatın çetelesinde yorulmuş, yıpranmış ve kendini boşluğa bırakmış her anı için bir Eylül'e yol verdim ben. Bir tek şey borçluyum şimdi, hazanı kapıma getirene ve teklifsizce hüznü karıştırana çayıma ve sabah kahvelerimin katığında yükselen dumana... Sonra kapanacak yara ve bitireceğim sonunu bildiğim bu nakıs hikayeyi, tamamlanacak rüya...
Herkeste 'Eylül' aşkı bir başkayken, sizdeki mesafeli duruşun sebebi yukarıdaki yazılanlar mı sadece?
YanıtlaSilBen de yapılan her yoruma bir karşılık verecekmişsiniz gibi bir hisse kapıldım galiba. Sanki 'Eylül' padişah kızı. Sanki herkes aşkı 'Eylül' ya da 'Nisan' ile mündemiç kılmak zorunda.
YanıtlaSilYaş aldıkça eylül ‘hazan’ türkülerine eşlik etmekten bir fazla anlam yüklüyor insana: Sonbahar.
SilÖmrün nihayeti, geride bıraktıklarınız, kayıplar, kalp çarpıntılarını durultan zaman, bir sürü çağrışım…
Artık insan kendine bir temiz ‘son’ yakıştırmanın derdine düşüyor sanırım. ‘Çetin bir kış var önümde ve ben azığımı gözden geçirmeliyim.’ Telâşı. Bu yüzden derlenip toparlanma mevsimidir artık , Eylül fazlalıklardan arınmak için son dönemeç.