10 Kasım 2015 Salı

Solace: Merhamet kanla takas edilemez


"Tanrıcılığa oynayan adam" acının durduracağı olmaya and içmişti. Ölümün kıyısından uçuruma ittiği insanların çetelesini tutmak kimsenin harcı değildi. Kuşkusuz inanıyordu vazifesinin kutsallığına. Yüzündeki derin keder çizgilerinden anlayabiliyordunuz bunu. Belki bir parça merhamet bile duyabilirdiniz bu adama, yönetmenin sizden beklentisi de sanırım buydu.


Solace teselli manasına geliyor. Acıyı hafifletmek, mümkün olan en az hasarla atlatılmasına yardımcı olmak. Antony Hopkins bir sinema yüzü olarak müthiş etkilendiğim bir karakter. Soğukkanlılığını üstüne giyindiği her rolde muhafaza eden ve ne yaparsa yapsın Hopkins farkını ortaya koyan bir adam. Filmin en hikayesi çetrefilli yüzü o aslında. Sevdiklerimizin ölümü zamansız oluşlarıyla daha travmatik bir hâl alıyor. Bir de ipi çeken el olduğunuzu düşünsenize. John bir seri katilin peşine düşerken yarı yolda durduruyor içindeki hafiyeyi. İzahı cılız bir vazgeçiş bu. Filmin sonunda anlıyorsunuz, yüzleşmesi gereken tam da kendi gerçeği, ölüme beş kala katilin elinde son bulmuş hayatlar değil aslında.

Filmin hikayesi netleştikçe zihnimde dönüp duran o soru: Biraz daha fazlası olsaydık, baş etmemiz mümkün müydü ya da yaşamamız bu bilgiyle. Lanetlenmiş bir adam Charles, Kadere gözcülük etmek insan malzemesi için çok fazla. Bunun farkında ama elinden merhameti cinayete dönüştürmekten fazlası gelmiyor. Çünkü bununla baş edebilmek dürtüsünden yoksun. Bu öngörü sadece bir tek varlığa ait: Tanrı'ya. Bu yüzdendir trajik sonuna doğru koşar adım sürüklenişi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder