30 Haziran 2015 Salı

Gergefimin dili lâl

-Gündem biriktikçe, beynimin sol lobunda-ki bütün melekelerim oradan dağılırlar görev yerlerine- bir karıncalanma... Sanırsın ki dünya ha yıkıldı ha yıkılacak da altında kalmak için en uygun zemini aramakla mükellef... Sağımdaki mütemadiyen uyuklayan vatandaşa kalsa mutlu mesut sürecek ömür ama nerdee? Kalemi tutan elim solda, dolayısıyla durduracaklarımın ipleri boşta. Şimdi bu girizgâh niye, vallahi dertten. Yandan yandan çoğaltıyorum malayaniliği ki bir türlü sadede gelmeyeyim. Yoksa o kadar çok kalıp var ki ve içinde şekle girmek için bekleşen mesel. Yahu bir ramazan da inzivama halel gelmesin, çekildiğim köşede mümkünse kuş bile uçmaya tenezzül etmesin ama yok illa sızacak bir yerlerden sevimsiz bir tını ve yabancısı olmadığım bir öfke ve ve anlama oturtamadığım absürtlükler... Tahminimce kazulet terliklerimin bir oyunu bu bana. Bu aralar nedense güne başlarken gayri ihtiyari geçiriveriyorum ayaklarıma ve bir türlü munislik semtime uğramıyor.

-Acaip kavga edesim var; kendimle kendimden bildiğimle, cânımla cânânımla, serimle serserimle... Yok ayarım ki kavganın ilmeklerini örmeye başlarken daha ipin ucu kaçıyor. Tuhaf olan ben her kavgada hep ilk yenilen ve elbet son üzülen oluyorum. Denge tuhaf ama yarattığı tsunami gerçek.
Üç vakit lazım bana, üç altın anahtar. Önce kabloları kesiyorum sol el parmaklarımın can damarlarında, sonra kendimle başlıyor uzun ve derinlikli bir sorgulama. Vallahi muhatabım karşımda olsa bu kadar verimli geçmeyecek kavga. Ve nihayet sıra geliyor o meşhur pomponlu gece terliklerimi giyip en vurdumduymaz halimi takınmaya. Ah ne çok seviyorum kendimi aynalarda böyle zamanlarda. Bir güzellik bile geliyor hatta, aynada yansıyana. Ve o son nokta, kalbim mutmain, bir kavga daha agoraya yenilmeden son bulmuş durumda.

-Bir gergef edinsem mi kendime? Belki yazmaya istidatsızlığım kırar belini. işlerim gergefine aşkın olmayanı, olamayanı. Dünyanın tüm renkleri bir araya gelse bulamazlar dengini...

-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder