Bayram sabahı gözlerimi ovuştururken ben, kapının zili çalmaktan yorulacak, telefon telleri ağlayacak fazla mesaiden. Hanım Ağa rotatifi en erkenden başlatacak döndürmeye. Telefonun fonunda "sallana sallana neçe ser ave" mütemadiyen, kulaklarım çin işkencesi kıvamında söylenip duracağım içimden.
Ha arada dışımdan dırlanmaya yeltensem cevap her zamanki nazır yerinde:"Bayramdır kızım, normaldir." Bayram normal de Ana Kraliçe değil. Yahu devletin başındaki Zat-ı Muhterem'in telefonu bu kadar çalıyor mudur acep, hemi de böyle çığırtkan bir edayla?... Kraliçe başlayacak üç dilden canlı yayına. Bazen üçünü birden aynı sohbette. Geçişlerde es payı bile vermediğine her seferinde yine şaşıracağım, e bu da benim sazanlığım. Bazen bu kesmeyecek Süryani kanalına geçecek ki o zaman evin duvarları bile şaşıp kalacak bu hıza.
Aile efradının teker teker sökün etmesi yemek saatinin yaklaştığına delalet. Baba evinde toplanmak koşulsuz bir gelenek ve sanırım bayramı bayram yapan en önemli seremoni. Çoluk çocuk upuzun bir yer sofrasının etrafında bir kez daha şükredilecek, baş köşe yine boş kalacak elbet, arada sırada çaktırmadan duvardaki resme bakılacak özlemle. Aramızdan biri bir hatıradan dalacak geçmişin koridorlarından, bizi de peşi sıra sürükleyecek. Kim bilir ne zaman ân'a dönmeyi akıl edecek birimiz patlatacak espriyi ve neşeleneceğiz yeniden.
Olmaz mı? Elbette var bir türkü duruma uygun. Hem de en dokunaklısından. Müzmin bir romantiğin hayata bayram hediyesi olsun. Bu ruha uygun görüntüler eşliğinde, eksik olmasın türkülerin kalbime kattığı hüzün...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder