Dört duvar içi daha facia... Sülalenin yelpazesi gerildikçe gerilecek, gece yarılarına kadar uzayan bıktırıcı siyaset tartışmalarında yüreğim kuş olup uçmak isteyecek, içerde kelaynaklar korosu ideallerini çarpıştırırken kıvılcımların dışarıda hükmü sinek vızıltısı olacak ve ben bunu bilerek amman sabahlar olsun çığlıkları atacağım. Fakat itiraf edeyim en çok bu zamanlarda-seçim dönemleri- erkeklerin bir ya da birkaç eksik tahtasına hayıflanıyor olacağım. Biliyorum kendimi tutamayacak ve bunu yüksek sesle dillendireceğim, o zaman ittifak sağlanmış olacak nihayet, üstüme üstüme...
-Yazmak; hesabını tutmakta zorlandığımız belalı çetele, yokuş yukarı sırtlandığımız heybeden dökülenler, döküldükçe yüklendiğimiz yüklendikçe sevdalandığımız ve sevdasına birkaç ömürlük göz nuru harcadığımız... Ah o amansız müptelalık, yazmak...
-Bir sevdanın en yalın haliyle cümleye dökülüşü: "Ben seni her sabah kahraman ve her gece mağlup bir haytalıkla seviyorum."
-O sevimsiz bazenlerden biri işte neticede. Hani bazen, istemesen de... Hani bazen bütün kızgın maşaların hükmü halliceyken... Hele de bazen hiç bir suret aslının yerini tutmaz iken... Kederini onun toprağına gömersin, filiz versin diye aşk yeniden...
-"cennetin cennet olabilmesi için atılan ilk adımdı Havva'nın gelişi." Son ziyaretimde bunu O'na sordum, bu nasıl bir ifade şeklidir diye. Gülümsedi ve o mütevazi zırhına büründü hızlıca. Hadi dedi hadi, şu baklavayı aç da çayın yanında ikram edelim dostlara.
-Ne kadar naif bir sesleniş, ne güzel bir sitem hâlidir, gücenmek... Keskin, köşeli, ruhsuz öfke kalıplarının karşısında önünde eğilinesi bir hâl: "Gücendim sana." Kabahat kaça katlanır böyle bir güzellik karşısında?...
-Azerbaycan'ın büyük şairi Nigar Hanım Refibeyli'nin şair eşi Resul Rıza'ya duyduğu büyük aşkın şarkısı.(Hikayesi olan şarkıları daha bir seviyorum, soluk alır gibiler içimde)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder