9 Şubat 2015 Pazartesi

Yazlık Sinemalarda Gece Büyülü, Biz Uçarıydık...


Damlarda kurulurdu yazlık sinemalar. O yaşlarda gözümüzde "dünya"kadar büyüttüğümüz beyaz bir perde gerilir köşeye, sonra tahta sandalyeler yerleştirilir perdenin karşısına damın alabildiğine.


Elimizde kavurgalarla akşamın ilk ışıklarıyla çıkardık merdivenleri. Hele mehtap varsa ve ışıl ışıl yıldızlardan kurulu bir "dam"varsa tepemizde, değmeyin keyfimize.

Yıldızlar ve Türkan Sultan'ın gözleri...Öyle yakın öyle uzak...Ve aşk hesaba sığmaz bir deliliğin adı...Yılmaz Abi, sevdiğini ölümüne kollar, adaletten de taviz vermezdi ya, bir numaraydı gözümüzde.
Harbi aşkların hizasında durur, spor arabalarda kızlara fiyaka satan züppeliğe pirim vermezdik. Aşkın kanununu çamura bulanmış bizim sokağın çocukları yazmıştı, öyle bilirdik.

Ailelerin yeri ayrı olurdu, gençlerin ayrı.Ya biz çocuklar?… Biz, çocuk olmanın inanılmaz büyüsünü havanın naifliğine yayan çığlıklardık. Film başlarken-gökteki yıldızların fenerliğinde-yer gösterici amcanın uyarısıyla büyük bir telaşla yerlerimizi alır, gözlerimizi birazdan renklenecek olan beyaz perdeye dikerdik.

Ve bir sihirli âsâ değmişçesine sessizleşen Yazlık Sinema’nın müdavimlerinin gözlerinin önünden hayatlar akardı, sonu mutlu-mutsuz biten hikayeler. Annelerin gözünde geçmiş sorgulanır, babaların yüreği ilk aşkın gizli mektubu deminde, genç kızlar ve oğlanlar hülyalara dalmış, ya da yanı başındaki sevdiğinin kalp atışlarına ayarlı…

Film mi?

Kimbilir? Bittiği yerden devam eden bizlerdik hikayesine. Hiç bir son “son”değildi bu yüzden. Hiçbir şeyin “film gibi”olmadığı üzere…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder