14 Ekim 2015 Çarşamba

Orda kimse yoktu aslında


-Günü kurtar dostum, günü kurtar. Avuçlarından kayıp giden hanende misafir, "bir gün" umuduna bahaneler sunan sen istemesen de akıp gidiyor. Şarkılardan fal tuttun, ilk onların pençesi yakaladı seni. Oysa uydurulmuştu hepsi, bir acının paramparça haline hangi kelimeleri sığdırabilir insan, nasıl atladın bu saf gerçeği? Bütün cümlelerin ezberimde, yorma kendini. Bu oyunda kazanan da kaybeden de sırlı kitapta gizli. Aşikâr olan sustuğun yerden başlayacak hikayen bu defa sapasağlam. Ama bir izin vermiyorsun ki rüzgâr konuşsun, bulut yağsın, altında ıslanan saçlarımız hayatla buluşsun. Kulaklarım uğulduyor sen konuştukça, kelimelerinin kalbimin çeperini sarsmıyor, çarpıp kendine varıyor. Şimdi ben burada, çırılçıplak bir acının bağrında, kime ne söylüyorum ki?



-/Bir kitabın sayfaları arasına düştüğüm eski bir nottan.../

Yenilgiyi kabul ettiği gün nefret ettim Rodoplu'dan. Hep deneyip hep yenilmenin izini süren yüreğini önce sıkıca sarmak, sonra şiddetle sarsmak istedim.
Oğul, bu muydu sadıklığın?
Valla kurda yedirdin beni.

Günay Rodoplu;
Öğrendiğin yanıldığına ne zaman yetecek yahu.
Bak ben,en sadık yoldaşın bile kendimi sahil boyunda gezintiye vermişim. Serâzatım, serseriyim, ukalayım, takmıyorum kafamı hiçbir şeye, idealist söylemlerin canı cehenneme.
Değil mi ki, “oğlun” zalim bir gerekçe, en acı keşfi hayatının. Daha kötü ne olabilir ki.
Bana izin ver, bana izin ver ki kapısında “önce dostluk vardı”yazılı o tabeladan başlayayım kamp ateşini ısıtmaya.
Önce Mehmet, önce Mehmet...

Hallac-ı Mansur'un yüreğini serinleten taş olaydın keşke, güle kıyan el olmaktansa.
Halden anlayandın, hâlini görenler lâl oldu kaldı. Nesiller boyu hayatın tadını kaçıran bir hikayenin Şibli'si,
Mehmet;
iki büklüm Günay'ın dokunulmazı...
Sırdaşı,
omuzunda ağladığı,
dost teknesinin yoldaşı...
Dostunu aşkla taçlandırdın sanma, kadehindeki zehir oldu aşkın.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder