19 Ekim 2015 Pazartesi

Şair'in Fanusu

-Televizyon dizilerindeki gençlik imajı yerle yeksan. Kötülüğün en katışıksız haliyle damarlarına sızdığı senaryoları yazan eller, bu dünyada sığacak cep üzerine bastırılacak yürek bulabiliyorlar mıdır kendilerine? Merak ediyorum. Kız-erkek ilişkilerindeki pespayelik ve "elde etme metodları" üzerine master seviyesindeki entrika çalışmaları dudak uçuklatıyor. İletişim araçlarının zihin kontrolündeki payını düşündükçe kalp sıkışıklığı yaşamamak elde değil. Kocaman nutuklar atıyoruz ya, geleceğimizi emanet edeceğimiz nesle neşideler düzüyoruz hani ve bunu yaparken tvlerden akan irini görmezden gelmek gibi bir gaflete nasıl da yüzsüzce yol veriyoruz. İşte haftalardır mercek altına aldığım tv dizilerinden kazancım: Umut mu? "Geç bunları anam babam geç bunları"

-"Durma dağıt kuşkunu, bana aldırma
Gizlice boğazlarım bir kuytuda göçerliğimi"


 -Neşet baba gelsin ve göçerliğim şiirine mühür olsun, sakınma kendini...


-Şairin fanusu kendine doğru bir savaşta. Dizleri üstüne çökmüş yalvarıyor:"Ne olur gör beni, gör. Çığlıklarım kulaklarında çınlasın, sen sırtını döndükçe kararıyorum bak.Belki bundandır çürümeye yüz tutmuş iddiamın eteklerine yapışmam sıkı sıkıya. Sen yüzünü dönsen, şiirimin bütün ip uçları gevşeyecek ve tamamlanacak hikayem."
Şair yalvarıyor. Oysa şiirinin bahçesinde uçuşan etekleriyle pervasızca salınan kadın biliyor, biliyor Şair tamamlamak istiyor, tamamlanmak değil. İçinden her gün yüz defa tekrarladığı şey şairin fanusundan yayılan haleye siperdir halbuki:"Şairler yalancıdır" Yalancıdır, yalancı, yalan... Bu hikaye tamamlanır mı? Yazmıyor bunu hikayeciler. Fakat perde açılır bir gün ve her "sahne" kendi sesini çoğaltır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder