31 Aralık 2014 Çarşamba

Bileydim de...

Yılın son gecesi ve bir türkü hızla yol alan arabanın camlarını vura vura çalıyor. 
Sigaramın dumanı, şehrin bir örnek ışıklarına nazire yapıyor,
 türkünün ritmine kaptırmış gidiyorum. 
"Ey gözleri bağlı" diyen dostum düşüyor aklıma, 
ne güzel gülümsüyorum O'nu düşününce...

30 Aralık 2014 Salı

Ax lê Nûrê

Çocukluğum... 
Mutluluğu tarif et deseler, avucunda rengareng misketler taşıyan
saçları örgülü o küçük kızı çağırır ve anlattırırdım.
Sarışın bir arkadaşı vardı, misket oynadığı...
Süryani, şirin mi şirin bir kız...

29 Aralık 2014 Pazartesi

Cevap Ne?...

Cem Abi, "bin yıllık" tokadı attın gittin meçhule...
Gecenin uykusu kaçtı, küstahlığıma ilaç gibi geldi hani.
Son buluşmamızda sözün vardı, o yaz mangal yapacaktık balkonda.
O fıkranın doğrusunu anlatacaktım sana, katıksız gülecektin.
"Allah Yâr" diyecektik seninle, yer gök inleyecekti.
Gittin, yaza varmadan hem de.
Sözün yerli yerinde duruyor ama, unutma...

 

Derin Yarıklar, Küçük Nüanslar

/Peşinen...100 kişiye sormadım elbet, olası cevapların çetelesini tutarak aştım nice sarp yolları çünkü./

-Kadın teslimiyetçidir; aşkın matematiği olduğuna inanmaz, kendini aşka kalkanlarını rüzgâra bırakır. doğurganlığı kaderdir ya; bu yüzden yol biter lakin aşkın bahanesi bitmez.


-Erkek hesap adamıdır; aşka düşse de gardı düşmez. Hayatı ıskalamaktan korkar, bu yüzden iç cebinde apansız bir son hikayesi hep hazırdadır. hayattır bu neticede, bir Kadın etmez.

28 Aralık 2014 Pazar

Kötülük ve Kan Kokan Gecelerin Setrini Yitirmiş Karanlığı


(Hatırlamak ve hatırlatmak adına...) 

Çocukluğun her şeyin hatırlandığı ama hiç bir şeyin tam olarak idrak edilemediği karmaşık zamanları. Zamanın inadına yavaş ve zehrini koyultarak aktığı demler. Bir yanım kasabanın görünmeyen güvenli surlarına yaslanıp serinliyor, masum ve çocuk. Diğer yanım huzursuz, algısı oylanmamış bir çocuklukla derin bir endişenin kucağında debelenip duruyor.

27 Aralık 2014 Cumartesi

Bir Gün Bitecek

Şimdi desem ki; bir şiirin göbeğinde patlayan konfetiler aşkına bir daha yazılsa insanlık tarihi ve yeniden dolaşsa damarlarında hayatın, kara sevdalar... Koca dağlara yaslasak da sırtımızı bir çoban türküsünde tazelense nefesimiz... Heidi kocaman ağzını açıp gülümsese, Clara ayaklanıp kırlarda koşsa, Cin Ali'nin topacının ucunda dönüp dursa dünya, Ayşe topu tutsa da ali mütemaadiyen atadursa... Olmasa "şimdiki zaman" olmasa...

25 Aralık 2014 Perşembe

Gece Sayıklamaları

-Uzun uzun erdem ve ahlak nutukları çeken pişkin insanlardan tiksiniyorum. Aynamdan yansıyan sûretlerindeki ucubeliği yutkunmaktan boğum boğum olmuş boğazımdan da... Bunları söze dökemeyen ses tellerimin kaypaklığından sonra... "Sen bu"sun diyebildiklerimi yakasından tutup agoraya fırlatmak ve kelâmına reverans eden şakşakçılara "İşte bu budur" diyebilecek yüreğe sahip olamamak büyük acziyet... İşte bu acziyettir dimağıma ket vuran, nutka yeltenen dilimi hizaya sokan. Kendime sözüm var; çalmayacağın kapının tokmağı olma. Bu yüzdendir sus payın okkanda...

24 Aralık 2014 Çarşamba

"Yasaklanmış Şiirler"

                                              "Dostlarım
                             Başkaldırmıyorsa, neye yarar şiir?     
             Azgınları ve azgınlıkları yıkmıyorsa, neye yarar şiir?  
                                         Zamanı ve mekânı
                                Sarsmıyorsa, neye yarar şiir?
                                 Satrapların başındaki tacı
                            Yere çalmıyorsa, neye yarar şiir?"





                                                        

23 Aralık 2014 Salı

Eskimeyen...

Nasıl bir sesleniştir ki eskimez pörsümez yenilmez...
Sen öldün; biz yola düşmeye üşendik, büzüldük olduğumuz yere.
Bu gece sesin olsun,başka da bir şey olmasın.
Ey ruhumun sırdaşı,ey gözleri hüzün...


"Karaağaç Gölgesi"

Bir dönemdi, zordu, sınanmaktı, kınanmaktı, yalnızlıktı, yıldızlara en yakın olduğum, hayata en cılız düştüğüm zamanlardı. 

 
Kabuğumun kalınlaştığını, büyümek için daha çok uzun bir yolumun olduğunu, en son darbenin en güçlüsü olduğunu, kırılmak için kadehin ince tarafından tutulduğumu, kim bilir hangi kışın hışmından sakladığım şiirimin zedelendiğini sezdiğim yıllardı.

21 Aralık 2014 Pazar

Kumdan Kale'den...


Tersine akan bir nehrin şiiriydi şiirimiz. Bundandı, gözlerimizdeki marazi hüznü hayata dair kılma çabaları.

Oysa bulutların yere en yakın olduğu bir demde vazgeçtik; sevdalardan, yarım kalmış öfkeden ve kalbe ritim tutturan veresiye kaygılardan.

Gözleri sürmeli Leyla


Kışa nazire yapan bir pazar sabahına Leyla yakışır elbet.
Hem hanımdır, hem gözleri sürmeli, valla...


Hayalet Şehrim


"Mucize de sükûnet talep etmektedir" diyor Nuri pakdil Mektuplar'da.
Takıldım ve durdum; duruldum bir müddet sonra. Hayatı sürüklerken bin bir karmaşa içerisinde, rayından çıkardığımız sözcükler değil midir ayaklarımıza dolanan?

19 Aralık 2014 Cuma

"Hançerin Sapı"


/Ne muhteşem bir şiirdir, su gibi.../

Haksızlık etme 
Diyorum kendime;
Onurlandırıldın da,
Kınandın da sen.
Kendini kül dolu 
Bir küpe gömdün.
Tersyüz ettin 
Sevgini eskidikçe.

Sebeb-i Nârım

Bir ahdin ellerinden tuttuğumuz o akşam ve sen ufukta kaderini bekleyen kuşlar gibi çırpınırken sevda kafesinde ve ben hep güzün aldırdığı o sırılsıklam vadinin yalnızıyken, kurduğumuz cümleleri hatırla, sustuğumuz şiirleri hatta.

Yollardaki bütün çukurları ezberine geçirmiş kahrı yüreğimin, sinsi ve umarsız bir şarkı gibi içten içe kemiriyor sensizliği. Anladığımı farz edip hızla akıyor şiirin dörtlükleri, seni tanımlıyorlar gibi ama bir o kadar da yokluğun geziniyor satır aralarında.

18 Aralık 2014 Perşembe

Elinin Hamuruyla...


Klavyenin tuşlarına dokunan parmaklarımın nazeninliğini seviyorum. Ekranın öte yakasındaki yüzün gülümseyen mutmain halinden anlıyorum bunu. Yazarken o hiç bir yere ait olmama duygusu iyi geliyor zamanın ağır aksak işleyişine. Hesapsızlığını seviyorum, kelimelerin şımarık bir edayla yol alışını bulduğu her aralıktan...

16 Aralık 2014 Salı

Olmayana Övgü


Tuhaf bir diyalog günden taşan:

Sual: Kimi zaman yücelttiğin, kimi zaman uçuruma sürüklediğin bir hikaye ve o hikayenin dilsiz kahramanı... Adilane bir kavga değil bu, kelimelerin büyüsü her defasında kalbe zarar bir tütsü yayıyor havaya. Sahi kime yazıyorsun bunları?

İçimin Mahzenleri




Dar patikalardan geçiyorsam
Kurduğum cümlelerin öznesi sensin
Sen kırılan sazımın tellerinde
Bazen kanamalı bir çağrı
Bazen tumturaklı bir türkü
Savrulan bir düşte gibi yüzün
Sen içimde bir şeysin
Hiç bir şey...

15 Aralık 2014 Pazartesi

Bir deniz lazım bana

-Gün akmıyor gün yağıyor bazen üzerimize. Flashbackler halinde akıyor zihnimden anlar, anılar... Kim mazlum kim zalim, ne çok karışıyor izler birbirine. Bir zamanlar üniversite kapısında bekleşen kızlara mütekebbir edasıyla "Anarşi yaratmayın, dönün evinize madem" diyen Abi'lerin isyanı neme?
Empati denen illetin kucağına ve tuzağına düşmeyeceğim yok, nasılsa gündem denen sevimsiz ucubeyi iç cebinde taşıyan çok, ben hayal satmaya gidiyorum.

Lâl Oldum

Var bişey var...
Tekrarında beis olmayan şarkı...
"Bu şarkıyı nasıl bitireyim zira lâl oldum"


"Bize Yeter"

Bir Acem damarı var bende ya, hadi hayırlısı...
Sabah sabah ev ahalisini delirttiğimin anısına...
"Vuslat gününün müyesser olmayacağını bilsem de
Hicran gecesinde seher umudu bize yeter."


12 Aralık 2014 Cuma

"Sen geceme taksirsin"

/Gecenin nasibine düşendir./

Nasıl bir düştür ki Leylâ,
yol biter, yolculuk hiç bir yere doğru...
 O  yükseltir basamaklarını aşkın,
yine de bir adım dahi değildir gidilen...


Sır'rın Kanatlarında Gece

(Hem yaramız, hem şifamızdır)


Başkaları “diye girdi muhabbete öyle orta yerden. Zaten ne zaman bir araya gelsek ya bağdaş kurardı yere - o zaman bilirdik ki uzun susmaların ve yitip gitmelerin vaktidir- ve gözlerini olmayana dikerdi. Ya da şöyle kurulurdu üst başa, meselemizin tuvaline umulmadık bir rengin sayhası düşerdi. Ses miydi, içimizde tüten dumanı mıydı ‘yok’luğun?

11 Aralık 2014 Perşembe

Bu Kavga Başka

"Başka kılan bizdik ikimizi
Hani bir akşam durup göğe bakmıştık hayatın ortasında
Ne gördüğümüzü söylememiştik kimseye
Kimse de umurumuzda değildi hayatın o saatinde
Ellerimiz günah içinde kalmıştı
Sonra gidip yıkamıştık Allah'ın rahmetinde"

Hikayeleri başka kılan mesnetlere sıkı sıkıya tutunmamızda beis yok elbette. Ama Şair yanılıyor, -ki ben O'nun yanılmalarını dahi seviyorum o ayrı- Şair o başkalığın nazar kıldığı kelimeleri sürüyor masamıza. İşte bu yüzden diyorum ki; bir şiirin açtığı yara bir ihanetin eksilttiğinden çok daha ağır bir bedel ödetiyor insana.

10 Aralık 2014 Çarşamba

Bir Gül Mevsiminde

"ah, ölmek mi, öğrenmek mi,
ebediyen susarak, konuşmayı seninle;
otların, rüzgarların,
taşların ve yağmurların her telde,
her makamda falsosuz,
gürül gürül konuştukları dili?... "

Bir kararda durmaz



An itibariyle sis...



   Ve yağmur yıkar bütün belirsizlikleri.
   gece her zamanki rengine bürünür.


9 Aralık 2014 Salı

Ey Gözleri Hüzün!

İlk Şafak Türküsü'yle tanıştım seninle. Sonra çok
yollar aştık, çok put devirdik,çok eyvallah çektik köşe tutuculara. Ama hep
yanımdaydın, hep sesindeki dağa tutundum, hep...
Bu gece sesin olsun,başka da bir şey olmasın. Ey ruhumun sırdaşı, ey gözleri hüzün...


Sıkı beddua

Dünyanın en klas bedduasıdır bu, en sevdiğim... :)

"Adın geçmesin dost meclisinde
Sayılmasın ibadetin hak secdesinde
Canı gönülden ettiğin duaları
Duymasın Rabbim kandil gecesinde"


8 Aralık 2014 Pazartesi

Ülkesiz

(Külleri eşelerken buldum, 
ne uzak bir zamana dairdi hatırladıklarım 
ve nasıl yitiktir zaman şimdinin gölgesinde?)

Pusula 

Sen göğsünü çiçeklere saklarsın
Ben savruk göçerliğini yüzümün 
Öyleyse bir şarkıya başlamalı 
Çiçekçilerden çalınmış bir şarkıya 
Haydi aklını zorla, başka ne söylenir ki 
Ansızın doğacak bu aşkın adına 
Hangi çiçek yakışır yakasına 
Hangi mevsim, hangi gök... 

Topla ne varsa...

Sabah sabah Eskici'den ilhamla...
Öyle derinden arıyordu ki vazgeçilmiş ne varsa, fırlatılıp atılmış 
gelişigüzel zamana...
Ey benim belalı Günaydın'ım sana gelsin bu şarkı,
ayırdıklarım var, az kullanılmış bir kaç parça anı,
ben hep "harabelerde gezinmekteyim"
uğra bir ara...


7 Aralık 2014 Pazar

Ey Kadın!


Farzet ki kırdığın testinin elinde kalan talihiyim. Sen, bir son yakıştır eskitilmiş hikayelerden kendine, ya da veciz bir sözün peşi sıra yargıla beni. Kalp eğri bir çizginin suya isyanı gibi, küskün ve kederli. Nereden bileceksin?

"Orijinal Serseri"


Bu alışılmadık bir şey değil, ah hiç değil...
Ama ödedim bedelini, her zamankinden daha çok ödedim.
Ne sunduğun dert değil, ben yine bu bedeli sevdim...

6 Aralık 2014 Cumartesi

Bir Masala Sus Olmak


Bu karanlık; geceden mi, yoksa senden mi?
Bu hiçlik sonrana ayan eder mi benden geleni?....

Gece bitti, gün toparladı bütün rüyaların ederini, siste kaybolan bir kuşun yüreği sızladı zamanın hızına ve sanırım her biten gibi yarım ve düşsüzdü hikaye.

Yine de dağılmayan bir şey var; serseriliğim benim ve hiç kimseye benzemediğine inandığın berberiliğim, kâh sığınışım çadırına kâh göçerliğim...

5 Aralık 2014 Cuma

İkimizin yerine...


"Ben sana hep üşüyordum,
 Çünkü kıştım,
 nakıştım, bakıştım...
 Seni sevmek gibi büyük işlere kalkıştım.
 Ve lütfen inkâr etme;
 sana en çok ben yakıştım..."


4 Aralık 2014 Perşembe

Kim Kim?...

"Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?"
Akşamdan beri dilimde sakız kimi diyorum, liste kabardıkça kabarıyor. 
Yahu bu nasıl bir kehanettir ki, her defasında unutup yeniden hatırlıyorum.

Or'da Kimse Var Mı? serisiyle tanıştım onunla. Adına Türkiye gerçeği dedim. Çok sıkı kavgalar da ettim serüven boyunca. Rodoplu'ya hak verdiğim de oldu, Kadıncık'ın dizlerine yatıp kederlendiğim de...

3 Aralık 2014 Çarşamba

Bundan başka ne ki?...

Ruhum sıra gecesi kıvamında bu gece
Atımı bağladım türküye, daha da gitmem bir yere...


Yarım Şiir...

Âh benim Şehriyârım, dokunulmazım, üstüne gül koklamadığım şehir!
Sana bakarken içimden geçenler, seni düşünürken boğazım düğüm düğüm...
Biz çok güneşler batırdık seninle, çok şiirler okuduk rüzgâra karşı...
Yine de hep yarım kaldı söyleyeceklerimiz, 
ben yarım kaldım, sen eksik...

2 Aralık 2014 Salı

Yeniden Yaz


Dilimize pelesenk ettiğimiz o afili cümle: Hayatı temize çekmek...
Elimde şu sihirli microfiber bezlerden biri, hem düşünüp hem siliyorum aynı anda akıl tezgahımda birikmişleri. Durup yeniden hatırlıyorum, silip yeniden unutuyorum, yıkıp bir daha kuruyorum kumdan kalelerimi, karıp bir daha dağıtıyorum iskambilden kelimelerimi... Sonra bir gece oluyor, bir rüya demleniyor, bir fotoğraf sürüsü makaraya sarıyor "microfiber" gizlenişi... Şaka gibi, şaka gibi...

1 Aralık 2014 Pazartesi

Aksiyim Aksi...

Güne başlarken daha, yapışıyor yakama aksilik... Hava karanlık, ruhum ağır, kazulet terliklerimi ayağıma geçirişim üstelik, hiç hayra alamet değil. Uzun ve sarsıcı bir gece sohbeti ve dağılmış parçalarını toplamaya tenezzül etmediğimiz kahra demirlenmiş cümleler...

"İlk değil, yeni hiç, 'kalem'e biçilmiş bu kaftan. Yola çıkarken nefsini heybesinde bir hazine gibi taşıyordu, hatırla!" Bu ses, öte yanımdan geliyor. Şaşkınlığımı mazur görmüyorum bu defa, başlıyor gecenin karanlığından yüz bulmuş o sevimsiz sorgulama. Telefonun diğer ucundaki "Ses" için şükrümü eda önce, hep önce,  sonra...

30 Kasım 2014 Pazar

Şehir Ve Kader

Bir nehir gibi, sessiz ve kırgın..
Bir nehir gibi, coşkun ve kederli...

Bir nehir kadar, berrak ve suskun...
Bir nehir kadar, anısız ve devingen...

İşte ömrümün gülen yüzüne dönük hali geçmişin.
O köprüden sayısız kere uçurmuş ruhunu bu yolcu, sayısız kere.

Gündüzün sıkılgan koynuna sığınmaktan ar etmiş,
 gecelerin akıp giden
 seyrine ah etmiş çocukluğum...

29 Kasım 2014 Cumartesi

kederin Şarkısı

"Biliyor musun gülün kokması gecikecek
Bir kuş sesi gömleğine işlenecek
Çok eski bir gökyüzüyle birlikte
Orda burda söylenecek
Huma kuşunun göğsünde dinlendiği
Üşümüş, yorgun ama umutsuz değil..."


28 Kasım 2014 Cuma

Yâr dokunsun zülfiyâre

Gündemin kör kuyusuna düşmek üzereyken yakaladı beni kulaklarımdan...
Önce bir ince ayar çekti duyularıma, sonra sızısına ortak etti, dağıttı, savurdu, iyi ki...

27 Kasım 2014 Perşembe

Karmakarışık

Bir demli çay, masamda bir kaç dağınık kitap, serseri okuyuşlarıma düçar...
Ah, hiç bir yere yetişemeyecek olmanın esrikliği ve zamanın alicenaplığı insana...
Ne güzel! Kâh ruhuma çarpıp kalbimi yoklayan bir şiir oluyorum, kâh zincirlerinden boşalmış bangır bangır bir türkü. Hadi tutun beni, sakındırın beni kendimden, deli eserken içimden içimden, ben...
..............................

26 Kasım 2014 Çarşamba

Dost'a Mektuplar



Ruhumun aynası dostum;

İzi sürülmemiş bir ıssız ada yüreğim, kıyıma vuran kelimelerden devşiriyor hayatı şarkılar…

Havada ağır bir kahır, havada serseri bir ıslık gibi zaman. Soluksuz izlediğim eski yeşilçam filmlerinde kalan yeniyetmeliğime yoruyorum tüm sızıları. Hangisi kırgın gündoğumlarına denk düşüyor ki hatıraların? Hangi ağaçtı dizlerinde uyuduğum ve uyuttuğum kördüğüm rüyaları? Hangi yol varıyordu, kimsenin uğramadığı virane anılara?

25 Kasım 2014 Salı

Yazmıyordum ki...

Uzun hastalıklardan bezgin bir ruhla çıktığım zaman biriken su damlacıkları gibi alnımda kelimeler, soğuk fersiz....

karanlık dehlizlerden geçiyorum, kısa kesik rüyalardan gece uzatıyor boynunu ve sabah ne zor bir kavganın sonunda çıkıp geliveriyor, ah ne de yoruyor mecalsizliğimi.

24 Kasım 2014 Pazartesi

Huzur Sensin



Yazdan apartılmış bir gün... 
Bazen teklifsiz bir huzur gelir dayanır kapıya
aç bir yol gözlerinden öpeyim der, kalbinin ta içinden sonra.
bak kışın yalnızlığından sıyrılmış bir bahar günü ve sen,
şiirinin en alımlı köşesinden mutlu mutlu gülümserken yakalandın güne.

21 Kasım 2014 Cuma

Yağmur ve çocuk


Şimdi yağmur... 
Şimdi eksilttim kelimelerini sana dair cümlelerin.
 Susmayı bilmediğimden yağmura öykünüyorum. 
Yok aslında yeni bir hikaye sana dair, bize dair... Yok aslında...

Bu Budalalıkla Ben...



nelerse ki yaşamak sözünü asi kılan
nelerse ki lekesiz, umutlu ve budala."



17 Kasım 2014 Pazartesi

Bilmezler... Bilmesinler de...

Herkes sussun O söylesin,
Gece bozmasın sessizliğini, günü bulmasın kargaşa, yıkılsın devr-i alem...
Herkes sussun, O yaksın ağıdını sevdanın, yakışsın en çok O'na...
Üstümüzde eğreti duran ne varsa...


16 Kasım 2014 Pazar

Sesini Düşür


 Gözlerini bağışla nutkumun boğumuna, ellerini sonra. Hiç bilmediğim izini parmaklarının bir kağıda dokunurken, kelimelerin nabzını harlarken olur olmaz ve sevilirken elbette severken...
Sesini düşür gecenin karanlığına bir dem. Bileyim eğer aşksa ayrılığın nefesindeki serinlik, eğer aşksa... Vursun ve vurulsun kış kalbinden, kalbinden...

7 Kasım 2014 Cuma

Amman Amman


Ört perdelerini, gün fazladan doğuyor bir kez daha, aldırma. Senden değil kırılan vazo, mürekkebi dağılmış o son mektup usulca düşüyor yere. Tıpkı kelimelerin gibi, bir varmış bir yokmuş kıvamında.

Masalın küskün çocuğusun ya, en çok bunu seviyorum çoğaldıkça içimde şımarıklığın ve sakladıkça yüzünü sığındığın duvar, en çok bunu...

31 Ekim 2014 Cuma

Şehr-i İstanbul

Yağmur sonrası olsun,isterse zifiri...Özlemek ağır geliyor artık Şehr-i İstanbul seni...



25 Ekim 2014 Cumartesi

Tül Rengi Suskularımıza

Bütün renklerinden sıyırdın tenimi madem
Kınından çıkardığın gözlerin nerede
Bir isyan bir kalkışma dört bir yanım
Ne zaman sağılır öfke
Nasıl durulurum bu rüzgar, bu elinin tersi
bu senin gel-git aklın
aşkın

24 Ekim 2014 Cuma

Ayna Tuttum

Hani bazen beklenmedik bir taş düşer suya ve sırtını dönüp gitmek istersin uzaklara. Sanki kalsan o suyun kenarında, sanki biraz derin dalsan halkalara büyüyecekmiş gibi içindeki... Oysa taş suya değdiği andan beri yitirmiştir belleğini, bilirsin ama yine de gitmek istersin, gidildikçe büyüyen dalgalara inat...
..........
Ey dağlara yaslanmış suret-im-, de bana
eğer "sudaki aksin" olsaydı yaralara melhem, 
gidilir miydi bütün adreslerden,
vaz geçilir miydi şiirinden?
..........

23 Ekim 2014 Perşembe

"Bu dünya vahşidir bebeğim"

Sen düşlerin sarnıcında toz pembe hayaller büyütürken de dönüyor dünya unutma!
Dışarıda hayat bin bir şekle bürünürken ve zamanın elleri kalbini burkarken de...
Büyümek için bütün deliller elde, sen hâlâ nasıl çocuksun böyle?

5 Ekim 2014 Pazar

Yolun Hatrına


Yanında yürüyen gölgen ve nefesinde taşıdığın yakîn sıcaklık sana bir şeyler anlatmalı. uzun bir yolun yorgunluğuna dayanacak kadar dirençli değil ayaklarımız. Bu yüzden bizi garip bir şekilde buluşturan ve o handa konaklatan mucizenin buruk tadı yanıltmamalı seni. Dinle sesini geçenin, ne fısıldıyor kulaklarına? Hangi susmak fiili eşiklerden bir bir atlayan uykuların müjdecisiydi?

25 Eylül 2014 Perşembe

Taşranın Rengi Gözlerim

Bak işte gözlerim;
hani sana pencere pervazlarında çırpınan o zavallı kırlangıcı anımsatan.Yalnız ve yaralı kahverengi düşlerin senin. Kırdığım potların düzeneğine işlenmiş bir nakış zerafetinde aşk? Aşkın gölgende yeniden, yeniden ateşe atılışı, yanışı dünyanın.

Taşralı bir bozgunum ben nihayet, şaşkınlığımı mazur görme ama. Bilmediğin bir ülkenin ayak basılmaktan yorgun  arka sokaklarından,  bıçkın kaldırımlarından sesleniyorum boşluğa. İçimden taşan sana çaresizce sarılan yüreğim midir gerçekten, inanmıyorum buna.

24 Eylül 2014 Çarşamba

Vazgeçme Eylül'den


Vazgeçme Eylül'den ey kalp, türkülerden de...
Kararsızdır bilirim; yağmuruna göz değer, rüzgârına bükülür boynu sevmelerin.
Kalem kendini bir tek bakışa feda eder her Eylül vakti, oyunu bozar, bilmezsin.

17 Eylül 2014 Çarşamba

Korkarım

"Korkarım sevgili doktor bu mektuba kendimi üzerek başlayacağım"

Bütün üzgünlüklerimi bağışla ve kapıyı kapatmadan önce rüzgârın uğultusunu dinle. Bil ki, hüznümün de diyar diyar gezindiği rüyaları var. İçimizdeki sarkacın eteklerinde yangın, kim görecek kalabalıkta içine kaçmış küçük bir kızı şimdi?

Sana aldırma diyorum ya, aslında ne büyük bir yalandır dudaklarımdan dökülen. Alabildiğine dön yüzünü hüznüme, bak çaresi yok, ya gitmekten ya ölmekten başka...

16 Eylül 2014 Salı

"Kaderin Haramileri"

Çocuklar acıyla barışık olmanın sükûnetiyle batıyorlar çamura, biz onlar kadar başedemiyoruz haramiler ve onların kör kılıçlarıyla.


Çocuklar o kadar yalın ve gösterişsiz vuruyorlar ki fırçalarını kaderin tuvaline, ânın kaydı düşülürken bir sürü parantez açmıyor yüreklerindeki yaralar. "Sonra"ları kayıtsız, "keşke"leri düşünemeyecek kadar hür yürekleri var onların.

Ama sonra...

13 Eylül 2014 Cumartesi

Son güvercin de uçsa

Hayat aklımızın yaramaz çocuğu, duvarlarımıza kimsenin bilmediği bir dilde hüsranımızı dokuyor. Mevsim bu, geçiyor nihayet, uzun uzun yokluyor gecenin bitimsizliğini ve boşalıyor hüzün zembereğinden günün. Olsun diyor çocuk, olsun. Kapısını çaldıklarımız ne kadarına taliptir ki azığımızın? Yolculuk kaderse, paylaşılan her keder unutulup gitmeyecek mi sonunda?

12 Eylül 2014 Cuma

Yelkenler Fora

"Onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
 Titreme daha fazla kalbim.
 Bağışla kendini artık onu da
 bırak gitsin.
 O senin en ezel gününden kaderin
 sen onu nasılsa bin kere daha 
 seveceksin."

11 Eylül 2014 Perşembe

İlk Sokak

Dümdüz gel,ilk yalandan dön,son çıkmazdan evvel kendini yokla.
Yolun yılan gibi kıvrıldığı noktada etrafına bak.
Küçüklü büyüklü tepecikler göreceksin ya,aldırma.
Gölgeleriyle seni yanılttıkları yetmez mi?Dağ'lanmadılar asla.

8 Eylül 2014 Pazartesi

Ben Şiir Olmaya Gidiyorum


Son  Eylül de demir alırken usulca yazın esrikliğinden, umuda kalbetsin diye bardağımdan taşan o son damlayı iliştiriyorum bir mektubun kenarına. Yeniden demiyorum, eski bir heves icabı kalkan elim aşinalık katıyor bir şarkıya. Kelimelerim pas mı tutmuş? İncinmiş mi kitaplarım ki sayfalarından silinmiş parmak izlerim? Bak hikayelerimin de gözüne perde çekilmiş sanki, bir türlü maksadını aşıp sadede gelmiyor hiç biri.

6 Eylül 2014 Cumartesi

Ah!

Bazen sıyrılır perde settarından ve dökülür hazanın en delişmen sözcükleri dudaklarından. 
Bir çağrıdır bu; yüzünü avuçlarından koparan bir çığlık belki.
Kiminin iç cebinde saklıdır niyetin ve bir türlü ağarmaz teni aynadaki sûretin.

Yabancıdır artık ne yapsan; çağıran ses, örsün dağıttığı karanlık ve içinin cıvıltısı boğulmuştur yaşamaktan. 

4 Eylül 2014 Perşembe

Eylül'dür, Olabilir...


Bir gün doğumunda kaldırdım bütün ayraçlarını gitmelerin… Sen hep bir resim çerçevesine iliştirilmiş yokluktun, ben o yokluğun parçalarını toplayıp durdum çaresizce içimin mahzenlerinde.

 Uzun oldu mürekkep kanatlarında ülkeler aşıp kaderini sırrına bela etmiş o mahzunluğu yoklamak ansızın. Uzundu ve sağırdı tüm kelimeleri hayatın…

3 Eylül 2014 Çarşamba

Portakallı Şeker

Babam;

Son bayramdı, sevgilini koca şeker kasesinin içinde kaybolmuş buldum. Ne aradığını sır gibi saklıyordu.
Yanına gelmek için her zamanki özeniyle giyindi, süslendi. Bir avucunda sımsıkı tuttuğu sırrı diğer avucunu sımsıkı sarmalayan elim…

31 Ağustos 2014 Pazar

Son Olmasa, Zaman da Olmasa...

Kalp uygunsuz bir şiirin uykusunu bölmek için oynaşıp duruyor gölgesiyle. Kâh gurur kasesinden süzülüyor damarlarına aşk kâh pespaye bir göz süzüşle bir ömrün hebası geçiyor kayıtlara. Kalp yaramaz çocukların sığındığı liman sükûnetinde ve ezgisi boğulmuş dumanlı bir dağ heybetinde yakalıyor hayatı zaman zaman.

26 Ağustos 2014 Salı

Ey Nâtamam Düş


Hayatın uykusunu bölme, diyor kalbimin yorgun yarısı. hayat; yenilmez savaşçı, senin cilveli yârin, kalburundan sızan kadarına tamah ettiğin...

Kışın bahara yüzünü döndüğü demlerde dahi koyu bir hüzün sarıyor havayı. O büyük Usta söylüyor; ben uzun uzun susuyorum, kalıyor aklım bir türkünün orta yerinde. 
"Hesabım kalsın mahşere/elimi yıkar giderim"

24 Ağustos 2014 Pazar

Öyle bir an geldi ki...


Bir rüya... 
Günün uçurum sevdası... 
Böyle bir sabahtı işte, kırılan kadeh sesinde kendini çoğaltan umut...

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Doğduğum Gün


Ömür... Ve "mevsimlerin insana yaptığı fenalıklar"...
Kim bilir şimdi hangi kuytuda satılır haraç mezat hatıralarım?
Kimin susuzluğudur damağımdaki kesik?

7 Ağustos 2014 Perşembe

Şehriyâr Vakti

Taş olmalı kalbimin bir yerinde, çarpmalıyım kendime. Cızırdamalı içimin hüzünleri. Hüzün beynimin düşürdüğü çocuk kalmalı, prematüre ve eksik...

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Umudum Cennet'ten


Kaçtığın ne varsa kovaladığının yanında bir hiç...
Sildiğin her fotoğraf, geçmişin süngerine bulaşmış bir iz...
Tuttuğun her saat, bir kez daha yenilmişlik...
Kırdığın tüm potlar, seni var kılan geçmiş...

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Amman Be Layla!...


Lay lay lom'a bağlanır nasılsa, akıllı dur durduğun yerde...

Ne uzun Giderim, Ne Güzel...




Türkülerle vuruşan Adam, yenilgiyi öğretiyor insana.
 Kalbini kalbine yaslayıp gidiyorsun ya, en güzel sen gidiyorsun biliyor alem bunu. 
En güzel sana yakışıyor yenilmek, deneyip de...

3 Ağustos 2014 Pazar

Niçin Yazarız?




Yazmak yaşama tutunmanın başka bir yolu mudur?

Ya zihninize üşüşen kelimelerden saraylar inşa edecek, ya bir harabe yaratacaksınız kelimelerinizden.
Ya mevsimler geçecek içinizden; yağmurdu, kardı, bahardı değiştirecek adımlarınızın seyrini. Ya siz geçeceksiniz mevsimsiz düşlere bulanmış kalemin dağıttığı köşelerden.

 Her yazının son noktasında kuşlar kadar özgür ve solgun bir yüzün benzinde açan güller gibi şen olacak ruhunuz. Her yazının sırtlandığı yük, size “bir daha hiç olmayacak” dedirtse de, aldanacaksınız bu beyaz yalana. Altı üstü kendinizle oynadığınız masum bir oyun bu.

Kendi Hikâyelerinin Kahramanları Olan Adam'lar


“ (Erdem)-Eee beyler, okudunuz mu birbirinizin hikayesini?
 (Rasim ve Ali)-Evet Okuduk.
 (Erdem)-Nasıl buldunuz peki?
 (Rasim)-Ben Ali’nin hikayesini beğendim. Eğer biraz daha genişletirse roman bile olur o hikaye. Efendim, şu güzel güzel Maraş gününde ilk okurunuz olmakla haşir neşirim.
 (Ali)-Ben Rasim’in hikayesini beğenmedim.
 (Rasim)-Neden yahu?
 (Ali)-Sonunu beğenmedim. Daha etkileyici bir son lazım o hikayeye…”

20 Temmuz 2014 Pazar

Gazze: iki Yakamızda Masum Çocuk Elleri


  
Ağlamadan
dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum”

Neden kahreden kelimelere yaslanıyor hayat ve çığrından çıkıyor ölümler bile. Çocuklar ve kadınlar ellerime bulaşan kirliliği gözlerime yamıyorlar, karartılar eşliğinde. Sanki ruhum duvarlara çarpa çarpa varıyor toprağı kanla yıkanmış kederli şehirlere.

15 Temmuz 2014 Salı

Demedim

Desem ki;
kederlenme öyle hemen, söz sükûtun gölgesinde kalır daima, sığınırsın ama sığamazsın.

Desem ki;
şu gül, şu da onun meşhur dikeni... Bırak katlanmayı dikeni uğruna, gülün arazı bedeninden, dikeninden değil...

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Mahya



Mahyası ateş: yine ezeli bir ağıttır kadraja sığmayan... 
Fütursuzca harcadığımız kelimelerden bir seçki yapalım ve dağıtalım öfkemizi havaya... 
Kalan yine bağdaş kurmuşluğumuz kirli bir tarihin bağrında, kalan yine biziz.
Bu yüzden, işte sırf bu yüzden konuşmak ağız dolusu kirletiyor ruhumuzu diyorum,
 her "kahrolsun" da gölgelerimize yakışan bu karanlığı besleyen bir "bir" de biziz nasılsa...




30 Ocak 2014 Perşembe

Eskici!

Eskici! Sabahların zehri, sokakların neşesi, benim belalı günaydın'ım! Artık sen de yoksun ama hâlâ Usta'nın sesiyle başlıyor gün ve hâlâ o "küçük deli kız" eşlik ediyor sesindeki kedere...

17 Ocak 2014 Cuma

Gölgem'e...

Fikrimin koridorlarında dolaşan bir gölge gibisin,
zaman kaldırmıyor seninle aramdaki ayraçları...
Uzun susmalardan, kırılgan sabahlara varıyorum;
 bir günün diğerini arattığı karanlık koridorlardan geçiyorum.