19 Aralık 2014 Cuma

Sebeb-i Nârım

Bir ahdin ellerinden tuttuğumuz o akşam ve sen ufukta kaderini bekleyen kuşlar gibi çırpınırken sevda kafesinde ve ben hep güzün aldırdığı o sırılsıklam vadinin yalnızıyken, kurduğumuz cümleleri hatırla, sustuğumuz şiirleri hatta.

Yollardaki bütün çukurları ezberine geçirmiş kahrı yüreğimin, sinsi ve umarsız bir şarkı gibi içten içe kemiriyor sensizliği. Anladığımı farz edip hızla akıyor şiirin dörtlükleri, seni tanımlıyorlar gibi ama bir o kadar da yokluğun geziniyor satır aralarında.


Biraz yavaş dedikçe ben zamana, aklım son nefesindeyken insafına sığınıyorum senin gölgenin ama nafile. Aşk en bencil sûretini nakşediyor hikayemize. Biz kölesi oldukça daha da semirtiyor bencilliğini, ne talihsizlik.

Yüzünde bir şeyler arıyorum, kelimelerime ket vuracak bir şeyler. İstihzadan uzak bir gülümseme , aşkın bir ağaç kabuğunda ölümsüzleşen mütevaziliği, sonram sensin kıvamında bir bakış, bütün kuşkuları ardında bırakan bir adım, yalansız…

Çocukça geliyor kimilerine, “gözlerini indir ey sevdaya bel bağlamış sersem, neyine bir düşün peşi sıra sonsuzluğu dilenmek

Dinlemiyorum hiç kimseyi, sevdanın mahzenindeyim, dilini bilmiyorum soluksuz yürüyenlerin. Ben her adımda seni çoğaltanım, bu yüzden hep en arkada kalıyorum. Nefesimden koparsın, adımlarımdan düşersin diye korkuyorum. Ben hep korkuyorum Yârim, sen hep olmuyorsun.

Çok uzak bir ülkede bir kemanı omzuna dayıyor Adam, seninle başlatıyor hüznün şarkısını. Bütün şarkılarım sen kokuyor, şiirlerimde kaleminden dökülen mürekkep kokusu. Nereye kaçsam sessizlik bile sesine dayıyor sırtını, sokak lambaları gecenin karanlığında sevdanı şımartıyorlar senin.

Keşke bilmesen, keşke ateşin harından nasibime düşen od olmasa gözlerin. Keşke soluğumu tutup dudaklarının aşka kıpırdadığı o ilk ânın hayaline bağlanmasa umudum, sen bu kadar sen olmasan ve aşkın suladığı bahçemin kuşları böyle mahzun durmasa seni beklerken…

Nur-u Sûretim;

Bilyelerini avuçlarında sımsıkı tutan bir çocuk gibiyim sensiz, büyüdükçe her yol ayrımında birini daha yitirdiğinden habersiz.

Sokağından çıkarsam, kaybolurum.
Resmimden kesip alırsan gözlerini, karanlıktır ötesi.
Vazgeçersen kurur toprağı kelimelerimin, yazmam yazamam bir daha.
Âb-ı Hayat bin parçaya bölünür çölünden kovarsan sevdayı.
Gel etme bu ezayı ey ömrümün zârı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder