7 Kasım 2014 Cuma

Amman Amman


Ört perdelerini, gün fazladan doğuyor bir kez daha, aldırma. Senden değil kırılan vazo, mürekkebi dağılmış o son mektup usulca düşüyor yere. Tıpkı kelimelerin gibi, bir varmış bir yokmuş kıvamında.

Masalın küskün çocuğusun ya, en çok bunu seviyorum çoğaldıkça içimde şımarıklığın ve sakladıkça yüzünü sığındığın duvar, en çok bunu...
Üç günlük dünya diyor kahvedeki adam, ah ulan üç günlük dünya! Ve içimdeki o küçük deli kız tamamlıyor cümleyi: Üç vakte kadar bitecek rüya...

Şair, hiç gidilmeyen olanı seç diyor  yol haritadan siliyorken kendini. Hepsi oyun bunların değil mi? Sezen son bakış'ı söylüyor, kurşun gibi söylüyor hem de. Nefesimin taze olduğu zamanlardan kalma bir deniz akıyor içime. İstanbul doluyor odama gün ışığı niyetine. Şehriyâr'ım, bağrımın dört mevsim hâr kızıllığı, ah benim olmayanım olamayanım... İnsanlar geçip gidiyor serseriliğimden, sen aşk olup kesiyorsun ayaklarımı yerden, yeniden. 

Kavganın kılıcıyım ben, kının kayıp. Bu yüzden uygunsuz duruyor gölgelerimiz yan yanayken. 
Zaten karışık dünya; bak ucuz ucuz düşüyor dilimize ölüm, çocuk babasından önce düşüyor anne rahminden. Bak bin yıllık düşlerin dizlerine kan bulaşmış, gözü toprağa bakıyor. Ölüyoruz işte bak, apar topar...

"Bir an duruşu gibi
 Ömrün gidişi gibi" 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder