Bu karanlık; geceden mi, yoksa senden mi?
Bu hiçlik sonrana ayan eder mi benden geleni?....
Gece
bitti, gün toparladı bütün rüyaların ederini, siste kaybolan bir kuşun yüreği
sızladı zamanın hızına ve sanırım her biten gibi yarım ve düşsüzdü hikaye.
Yine
de dağılmayan bir şey var; serseriliğim benim ve hiç kimseye benzemediğine
inandığın berberiliğim, kâh sığınışım çadırına kâh göçerliğim...
Kimliğine kazınmış hayali bir şair dizelerini tokmak tokmak karlara vuruyor, duyuyorum. her halinde bir şahanelik, her ayak izinde biraz daha geçmiş... Kimsin demeye kalmıyor yeniden kar yağıyor ve örtüyor geçeni.
Yeniden
keşfetmekten yorulmadı mı hayat seni? Gülümsemen eski, bakışların uzak,
dostluğun eğrelti... Böylece saatler geçiyor, günler, mevsimler geçiyor, sen
geçmiyorsun.
Bu
kör sığınışın dizeleri eksik biliyor musun? Şair bilir oysa ve seslenir
kalbinin kuytularına:
"Sen
hiç satrançta yenilmez misin
Atına
binip hep gider misin?"
Sahi
sen hiç gözyaşından kaleler kuran o küçük kızın masalına söz taşıdın mı? Bir
masala sus olmak yerine o gözde yaş olmayı ecel saydın mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder