Bak işte gözlerim;
hani sana pencere pervazlarında çırpınan o zavallı kırlangıcı anımsatan.Yalnız ve yaralı kahverengi düşlerin senin. Kırdığım potların düzeneğine işlenmiş bir nakış zerafetinde aşk? Aşkın gölgende yeniden, yeniden ateşe atılışı, yanışı dünyanın.
Taşralı bir bozgunum ben nihayet, şaşkınlığımı mazur görme ama. Bilmediğin bir ülkenin ayak basılmaktan yorgun arka sokaklarından, bıçkın kaldırımlarından sesleniyorum boşluğa. İçimden taşan sana çaresizce sarılan yüreğim midir gerçekten, inanmıyorum buna.
Taşralı bir yanlışlıktır yüreğim, kendini bir ağıdın koynuna gizleyen. Sessizce geceleri demleyen bir köşede, sıradan ve mülayim. Göremediğin tersinde yaşanır burada düşler hayatın. İşte ben bu hayatı sen gibi görmeyen kalplerin yamacında çocuk oldum ve büyümemeye yemin içtiğim günün ertesinde kovuldum sırça köşkünden aşkın.
Küçük bir kızın türküsünü çığırışım bundandır belki de. Hayata gözlerimi ilk açışımda daha, yabancılayışım ışığı bir ağustos akşamında .Temmuzun hemen sonrasında ve eylülün yamacında sıkılgan bir merhabaya.
Sen hangi diyarın gülcesiydin yabancı, sen hangi ağacın dalında bozardın toprağa eşlik eden bir tütsünün şımarttığı şarkıları. Söylemedin, ben de sormadım en son dağıttığın rüyayı. Biliyordum, belki de bilmek kadar acıtıyordu canımı gözlerinin rengine ithaf edilmemiş şiirler. Birine alışmadan benzerini doğuran garip bir hikayen vardı. Yine de bir sonu vardı nihayet bu iç içe geçmişliğin ama ben yeniden örtüyordum gözlerini bebeklerin, her gün sil baştan .
Taşralı bir hikayeciyim ben, kırgın bir dağa yaslanmış masallara ihanet eden. O kadar renksiz ki her şey ve o kadar alışkın ki hayat buralarda sıkılmaya. Bir çınarın toprağına emanettir kelimelerim ve laf aramızda bu şehrin gecelerine rengini veren derbederin ecriyim. Bütün cinayetlerin kalemine mürekkep bir yürek, unutulmaya mahkum hikayecisi uzak diyarların.
Ve işte ellerim;
Ne çok hikayeyi gölgene mahkum eden uçuk beyaz dillerim… Sen kendi uçurumunu doğururken zalim bir aynanın damarında, yettim. İzi yoktu gözlerinin o uçurum kenarında, ne de şarkını söyleyen kuşlar tutunduğun dalın yaprağında.
“Beni kör kuyularda... Beni kör kuyularda…”
Yeni Edebiyat Yaprağı/ Sayı 6
Yine de bir sonu vardı nihayet bu iç içe geçmişliğin...
YanıtlaSil