2 Aralık 2014 Salı

Yeniden Yaz


Dilimize pelesenk ettiğimiz o afili cümle: Hayatı temize çekmek...
Elimde şu sihirli microfiber bezlerden biri, hem düşünüp hem siliyorum aynı anda akıl tezgahımda birikmişleri. Durup yeniden hatırlıyorum, silip yeniden unutuyorum, yıkıp bir daha kuruyorum kumdan kalelerimi, karıp bir daha dağıtıyorum iskambilden kelimelerimi... Sonra bir gece oluyor, bir rüya demleniyor, bir fotoğraf sürüsü makaraya sarıyor "microfiber" gizlenişi... Şaka gibi, şaka gibi...

Bir hâl var üzerimde, her türlü deliliğe mahal bir hâl... Mesela şu Mecnun ve Leyla'nın hikayesini yeniden yazayım diyorum, Fuzulî'nin yoluna taş koymak için süreyim masaya bütün delillerimi. Çöllerin kumuna denk yalanların canı cehenneme, bir de Leyla'dan sadır olsun aşkınlığın ederi.
Bu hâl hayra alamet değil, biliyorum. Hazır bu bilginin uçurum sevdasına tutunmuşken ben, bütün ezberlerin dili çözülsün, efsane kendini yeniden doğursun.

Bir afaroz sevdası sarmış yüreğimi, illâ kaçıracak keçileri...
İlk aşk ile son vurgun arasında korkunç bir ünsiyet var. Kendini aldatan ile kendiyle aldatan aynı tezgahın bezirgânları. Henüz bunun tarihini yazacak kadar cesaret biriktirmedim heybemde yazık ki, bakalım kısmet...

Eskiden şiirler hayata atılmış fiyakalı kementlerdi, asi atlara binip dörtnala peşinden sürüklendiğimiz... Şairlerin yalancı olduğuna kani olduğumdan beri midir nedir, "şiir gibi"liğime halel geldi, yitirdim tılsımını kelimelerin... Deliliğin ilk emareleri...

Sevgilim, canpârem, suya yazdığım; sudan sebeplerin halk ettiği bu yokluk iflah etmez seni, bilmezsin. Eksiktir artık kelimen ne yapsan, ahengi bozuktur söylediğin türkülerin, ellerin üşür, kıştır, ayaz vurmuş yüreğinde daha da kış... Merakımı hoşgör; geceye bakan gözlerin nemli midir?...

Ben mi? Hayatı temize çekmiyorum zinhar, konukluğun hazinemdir...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder