Bir dönemdi, zordu, sınanmaktı, kınanmaktı, yalnızlıktı, yıldızlara en yakın
olduğum, hayata en cılız düştüğüm zamanlardı.
Kabuğumun kalınlaştığını, büyümek için daha çok uzun bir yolumun olduğunu,
en son darbenin en güçlüsü olduğunu, kırılmak için kadehin ince tarafından
tutulduğumu, kim bilir hangi kışın hışmından sakladığım şiirimin zedelendiğini
sezdiğim yıllardı.
"Kaderini avuçlarında tut"diyen sesin bile hükmü yoktu o zamanlar,
kaderimin taşları bir bir yerinden sökülüyordu sanki. Bir sürü yol vardı,
hepsini haramiler kesmiş ne var ne yok yağmalamışlardı. Gece erkenden çöker ve
yerini yıldızların yoldaşlığına bırakırdı. İşte ben o zamanlardan, her gecenin
sabahından bir yıldız topladım ve onu göğümün bağrına sapladım. Ben o gün bu
gündür, göğsümde daralan nefesimin dengine küstüm. O gündür ki ben, bütün
anıların defterini dürüp yeniden yollara çıkmaya and içtim.
Her gece "Bir karaağaç Gölgesi" diledim Rabbimden, her gece bıkmadan
usanmadan... Diledim...
Bir "Karaağaç Gölgesi" buldu beni sonunda, onu bağrıma bastım, gölgeme
kattım. Bir karaağaç gölgesiydim ben, bin yıl daha kınansam yine de her gece
göğümden bir yıldız kayardı ve dileklerin ışığı alnımdaki kadere taht
kurardı.
Ben bir karaağaç gölgesinin yâriydim ve hep öyle kaldım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder