11 Aralık 2014 Perşembe

Bu Kavga Başka

"Başka kılan bizdik ikimizi
Hani bir akşam durup göğe bakmıştık hayatın ortasında
Ne gördüğümüzü söylememiştik kimseye
Kimse de umurumuzda değildi hayatın o saatinde
Ellerimiz günah içinde kalmıştı
Sonra gidip yıkamıştık Allah'ın rahmetinde"

Hikayeleri başka kılan mesnetlere sıkı sıkıya tutunmamızda beis yok elbette. Ama Şair yanılıyor, -ki ben O'nun yanılmalarını dahi seviyorum o ayrı- Şair o başkalığın nazar kıldığı kelimeleri sürüyor masamıza. İşte bu yüzden diyorum ki; bir şiirin açtığı yara bir ihanetin eksilttiğinden çok daha ağır bir bedel ödetiyor insana.
"Hani bir akşam"... Belki saatlerin gece yarısını vurduğu karanlık bir zamanda, birimiz devam etmişti göğe bakmaya ve susmayı ganimet bilmişti. Diğerinin yüreğinde telaş, ayaklarında huzursuz bir kıpırdanma, gitmeyi marifet saymıştı.

İkisi de yanıldı bu hayatta, Şair'in aymazlığına rağmen ikisi de yanılacaktı eninde sonunda. Bunu hayatın hikayesine dahil etmeyi akıl ettiğim ilk vurgundan beri biliyordum aslında. Biliyordum da, işte o "başka"lık sevdası var ya...

Cüretime şapka çıkartmadan önce, çok önce bir yerlere çizip durmuştum aşkın resmini. Tam olarak aşk denilmeyenin kaderine ilk çentiği ben atmıştım. Sonra unuttum, sonra yazmaya koyuldum. "Aşk, arkasına bakmadan gidenin yakasından düşendir" dediğim günden beri kırıldı suya düşen aksi Leyla'nın. 

Durmadım, durulmak yakışmazdı işin lafazanına. Eskir sandım, durmadan uzattım işaretlerini yollarıma dökülen kelimelerin. Mecnun bir başka alemdi, kendi dünyasında. Mecnun hikayenin aksayan tarafındaydı ve anlatılmazdı aslında. Aynamda bir yüz aradım, Dost olandan başkası uzun kalamadı bu macerada, kalamazdı da...

Ve yalnız ama işte tam da burasında şiirin bildiğim bütün duaların kapılarında nöbete durdum, savruldukça tutunmayı öğrendim, şiirlerin yalanına karalar çalmak nafileydi, barıştım "başka"lıklarla. Bir meydan aradımsa da kavgaya, sulha yeteneğim olmadığındandı. Ve hayat ne kadar da güzeldi göğe baktıkça...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder