3 Eylül 2014 Çarşamba

Portakallı Şeker

Babam;

Son bayramdı, sevgilini koca şeker kasesinin içinde kaybolmuş buldum. Ne aradığını sır gibi saklıyordu.
Yanına gelmek için her zamanki özeniyle giyindi, süslendi. Bir avucunda sımsıkı tuttuğu sırrı diğer avucunu sımsıkı sarmalayan elim…


Sana geldik. Sessizliğinin kıyısına çömeldik .Kızım avucunu ilk o zaman açtı. Sır portakallı şekerdi. Toprağını usulca eşeledi ve şekeri bir ayin ciddiyetinde bırakıverdi elinden.
Portakallı şeker…
Tercihinin sebebini ancak kendime geldiğimde sorabildim.
“Büyükbabamın en sevdiğiydi anne”deyiverdi. Hatırlayamadıklarım yüzsüzce gizliyorken kendilerini kilitli odalarında kalbimin, küçücük bir yüreğin kocaman vefasına yenildiğimi fark ettim.

Senden sonra o kadar çok yenildim ki baba.
Yenildim, sırtımı sıvazlayan ellerinden uzakta…
Yenildim, kanadımın rüzgara takıldığı o ilk andan sonra…
Yenildim, küçük bir kızın aynasından yansıyan sûretin her gün daha da silikleşirken…
Yenildim, seni hatırlatmayan günlere ulanan huzursuz uykularda…
Ben yokluğuna yenildim baba… Her gün biraz daha…

Biliyor musun? “Romantik” olmakla suçluyorlar beni, hayata dair kırgınlıklarıma tuz bastığımda. Dilime düşenin gölgesi kağıda vuruyor ya baba, hani ilk içime ateşini senin düşürdüğün o mürekkep kokusuyla  ancak kalkanlarımdan sızan karanlığa direnebiliyorum. Bilmiyorlar, nefesime ket vuran bu yavan ve soluk resim başka türlü kendine asılacak bir duvar bulamayacak. Gözlerim kendiliğinden hüznü kuşandığında içimi dışıma çıkaran sessizlik,ancak harflerin kıvrımlarından yol bulup da ulaşıyor toprağına, görmüyorlar.

Kıyamet… Kıyamet… Kıyamet…
Kelimeler içimde bir meydan savaşında,kıyasıya.Gittiğin gün sulhuna düşman, bozguna ayarlı bir edayla bölünüyor,bölünüyorlar.

İnsanlar?...
Sevdanın toprağından bereketi çaldıkları günün anısına…
Dostluğun kâsesinden kan şerbeti sunmanın sarhoşluğuyla…
Vefa dilendiğimde ben, yalvardığımda yalanın dalına asılmış ruhlara cılız sesimle…
Bir çocuğun gözlerinden hayata açılan pencerelere demir kafesler örülmesin diye haykırırken canhıraş…

Sığmıyorum kendime, eteklerimden tutuyor yoksunluğum, hele de sen uzun uzun gelmiyorsun ya rüyalarda.
Güllerinden sızan bir yalnızlığın kollarındayım.
Hiçbir şey benzemiyor boğulduğun kana,
Hiçbir unutmak avutmuyor sensizliği,
Uğra bir ara,
Uğra ne olur, olsun…  Rüyalarda…
Tüttürelim özlemin çubuğunu,uzun uzun susarak...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder