31 Ağustos 2020 Pazartesi

Bu Dem

 

şimdi deseler ki bu demdir; el ayak çekilince geceye akseden sadâ, tâcıdır başımın. Bir yanım her daim mûsikînin damarlarına can suyu taşır. Hayatın inceltilmiş tarafında durur, geceye bırakırım ruhumu, Ne özeldir bu demler, âh ne güzel!...

9 Ağustos 2020 Pazar

Yaş Almak


Yaş almak acaip bir duygu. Bir öncekinden farklı hissetmiyor insan ne de daha öncekinden, daha...
Karşıdan bakar gibi, dün gibi, şaka gibi en çok da şaka gibi...

5 Ağustos 2020 Çarşamba

Ölüm

’Ölümün soğuk yüzüne çarpınca...’ diyorlar. Ölümün yüzü neden soğuk olur ki, yokluğu üşüttüğü için mi kaybettiğimizin? Yıldızsız bir gök gibi mi olur insanın içi? Birdenbire askıya mı alır hayat kendini böyle keskin? Bu kadar yakın, o kadar uzak ki ölüm fikri. Az önce uğurladığımız gülümser bir yüzü bir daha göremeyeceğimiz asla aklımıza gelmez. Kapıyı kapatır, rutinimize geri döneriz. Oysa uğurladığımız son dönemece girmiştir ve bir daha hiç duymayacağızdır ayak seslerini.

30 Temmuz 2020 Perşembe

Entübe Aşklar

 Aşkı ölümsüz kılan ne?
Aşkın dillendirildiği şarkılar hangi kaynaktan akıyor bu sığ deniz diplerine? 
Ona anlam yüklemeye çalıştığımız günden beri, esrarına halel getirdiğimiz için mi cezalandırıp saklambaç oynuyor bizimle?
Aşk var mı gerçekten?
Yoksa uçarı zevklerimize paravan mı ediyoruz aşkı?

Dar Kapı'lardan geçtiğimiz kâbuslu gecelerden kurtulmak için, eteklerine tutunduğumuz aşk mıdır?
Aşk tutunulacak bir şey midir peki?
Gözü pek bir savaşçı mıdır hayata kalkan edindiğimiz?
Kendi başına var olamayan bir masal kahramanı mıdır aşk?
Beceriksiz oyunlarımızın yaramaz çocuğu mudur yoksa?

Çöllerden kovulan Mecnûn'un Leylâ'sına ihaneti midir aşk?
Aşk ihanetle örtüşür mü peki?
Aşkı öldüren ihanet midir, aşkın kendisi mi?
Kıyasıya bir mücadelenin sonunda, ölmek ve öldürmek midir aşk?
Her ayrılık bir ölüm ise, her ölüm yeni bir aşkın otağında mı büyütür kendisini?

Bir şiire çoraklığı eklemek midir aşk, yoksa çorak bir çölü vahâya dönüştüren gücün adı mı?
Erdemli olmanın 'dayanılmaz hafifliği'ne çarpıp duran bir deli dalga mıdır aşk, yoksa büyük ikramiyesi saâdet olan piyango bileti mi?
Bilge Çınar'ın manidar suskunluğunda saklı bir zaman hatası mıdır aşk?

Aşk, 'en güzel şarkıyı bir kurşunun söylediği' zamanlarda yaşayan Mona Roza'nın hüzünlü gözlerinde mi saklıdır? Mona Roza suçunu örtbas eden bir masumiyet ifadesi takınarak dalga mı geçiyor bizimle?Aşk bir efsaneymiş de, bu esrâra kanarak aşık olmaya kalkmamız büsbütün ahmaklığımız mıymış? Mona Roza da tıpkı aşk gibi bozulası bir düş müydü gerçekte?

Randevusuz buluşmalarda kırılan kalplere birer gül hediye edip de, terk etmek midir aşk, apansız? 
Aşk, yaşanmışlıkların anısına ayakta durabilmek midir?
Plan kurmamak mıdır aşk? Bir hatıra mıdır, geçmişin derinliğinde her dem taze kalan?

Aşk, bir akbabanın gölgesinde mi gizlidir, yoksa bir çocuk gülümseyişinde mi?
Bir kuruntu mudur aşk, hayatın ta gerçeği mi?
Acı mıdır aşk, dert midir, bulaşıcı mıdır?

Aşk tek kişilik bir oyun mudur, perde kapandığında geriye kalan gölge midir yoksa?
Gözünün içine bakamamak mıdır aşk, otoban göbeğinde yürümek midir pervasızca?
Aşk bir sığınak mıdır, kaçış mıdır, aldanış mıdır?
Aşk, bir sigara dumanında uçurmak mıdır yüreği, yoksa çoğala çoğala yok olmak mı?
Çağdaş bir Mecnûn'dan adresi meçhûl Leyla'ya gönderilmiş mektuplarda mı gizlidir aşk?
Bir aptal ıslatan yağmuru mudur aşk gerçekte?

Nedir aşk? Çaresi nerede büyütür kendini? Yoksa aşkı aşkla yaşayıp da, kelimeleri giyotine yatırmak tek çare midir?

28 Temmuz 2020 Salı

Bitmeyen Rüya

" 'Artık hiç rüya görmüyorum' diye yakındı orta yaşlı adam. 'Bu dünyada mahpus kaldın desene!' diye cevapladı yanındaki gülümseyerek..."

27 Temmuz 2020 Pazartesi

Ölüme Ulanan Aşkların Topraklarından Bir Garip Efsane:Şahmeran


Tahmasp; yakışıklı boylu poslu, yüzüne baktıkça bir daha bakılası yağız bir delikanlı. Dağ bayır dolaşıp sevdiğini arıyor. Yüzünü hiç görmediği ama dolaştığı her yerde varlığına dair işaretlerle avunduğu bir dünya güzeli. Kim olduğunu bilmiyor ya da nerede yaşadığını, hangi ülkenin delikanlılarının dilinde aşka dönüştüğünü de.

Bütün aşıkların kaderine eş bir sabırla ama bağrının orta yerindeki yangını her gün biraz daha körükleyerek, bekliyor.


O gün geliyor nihayet, Mezopotamya topraklarında anlatılagelmiş tüm hikayelerde olduğu gibi, aşkın ölüme durmuş halini başlıyorlar resmetmeye hikayeciler.

26 Temmuz 2020 Pazar

Zaman Senin, Mekân Boşluk


- Ey kalbimin odacıklarında uçuşan kelebekler! Ömrünüz daha ilk çarpıntıda son bulacakken bu telâş niye?... 

25 Temmuz 2020 Cumartesi

Bir Yanım

Ruhun hâlleri türlü türlü. Hep takılır aklıma; aynı âna yeniden dönsem, tıpatıp aynı güzergâh üzere olsam, yine de içimden geçenle ayağıma dolanan aynı mı olurdu? Soru sormak hep, cevaplardan daha çok cezbetti beni. Bazıları ürpertici, kaçılası. Bazılarının gözü ufukta cevapların ne'liğinden çok sesin tınısına dikkat kesiliyor. Ses... Önemli...

6 Temmuz 2020 Pazartesi

Turnam

-Türkü çağırıyor: “Turnam gidersen Mardin’e turnam yâr’e selam söyle.”
Doğduğum toprakların kokusu burnumda tütüyor, özlem dip darbelerle yokluyor ruhumu. Ruhum âh, taşın kulağıma fısıldadığı hikâyelere öylesine aç ki. 
Sıcak yaz gecelerinde yıldızların göğüme öpücükler kondurduğu zamanlardan alıkoyan nedir beni? Bir inziva demiştim, hepsi bu. Oysa şimdi bir kitabın redakte bıkkınlığından ve kavurucu bir yazdan başka elde ne var? Kırmalı bu zinciri, yol bir deli Leylâ’ya hatırlatmalı ki şiirdir kahverengi topraklarda gece. Türküden önce vurmalı sazın teline, tamamlanmamış her hecenin borcu yüktür kaleme. 
İyi de, bilgisayarımın ekranında kocaman bir ünlem, bunca işin arasında nasıl? 

14 Haziran 2020 Pazar

Kurbanım Sana

- “Trrrrum,
  trrrrum,
  trrrrum!
 trak tiki tak!
 makinalaşmak istiyorum!”
Nazım bunu yazdığında 1923’tü ve mekanik zihinler henüz bu kadar profesyonelleşmemişti. İnsan ve doğa ilişkileri böylesine çetrefilli değildi. Biri yapay zekâ dese, eminim bunu bilim kurgu film senaryosundan fırlamış gerçeküstü saçmalıklar olarak görecekti insanlık. 

7 Haziran 2020 Pazar

Fark Ne?


“Bu gerçek hayat mı?
Yoksa sadece rüya mı?
İki arada kalmış

Gerçeklerden yok kaçış
Gözünü aç, gökyüzüne bak ve gör;
Serserinin tekiyim ama sempatiye ihtiyacım yok

Çünkü sempati benim
Çünkü haydan geldim huya giderim, biraz aşağı biraz yukarı
Rüzgar ne yönden eserse essin mühim değil”

Uzun zaman sonra odamın duvarlarını yeniden inleten şarkı, hafızamın ritmini zorluyor. İlk gençlik yılları ve o mâlum köşebaşları...
acaba o köşeyi dönmesem ya da tam tersi kaçınmasam dönmekten, beni karşılayan bu ‘ben’ mi olurdu? O adımı atmasam ya da her adımımı sahiplensem hayata karşı, ‘keşke’lerin tuzağından kaçırır mıydım kaderi?

İlk aşk kadar harikulâde, ilk ihanet kadar yakıcı, ilk şiirin hüznü kadar sahici ve ilk isyanın kalbe vurduğu darbe kadar derinden... Hepsinin toplamı ‘ben’ olmasa, kimin hanesine yazılırdı kelâm?

Sormaktan hiç vazgeçmedim. Arkana bakma diyenlere inat, her fırsatta yeniden dönmekten yüksünmedim; ilk aşka, en yakıcı ihanete, kalbimin çeperlerini zorlayan her bir dizeye. Çünkü ‘rüzgâr ne yönden eserse essin’ bir kalp taşımanın ağırlığını değişmedim hiç bir şeye, onlar sayesinde. Yakıcıydı evet ama sahiciydi de ve biricikti kederin kuyusuna su taşıyan bir kızın hikâyesi.

Bütün bunları artık derin bir sükûnetle karşılamak ve ufka bakmak; mutmaîn ve dingin.

Bütün bilgiç sözlerin tuzağına düşmemek için bir özet bırakıyorum şuracığa, bir netice, tüm neticeleri gölgede bırakan:
Bir şeyin bilgisine vâkıf olmakla onu yaşamak arasındaki derin fark...
Bu yüzden hep acemiyim; hep o ilk köşe başındaki ilk adımın sarhoşluğuyla, ilk aşkın şiirini temize çekmekteyim.

Siz gidin, ben zaten hep gitmekteyim...

30 Mayıs 2020 Cumartesi

“Kırık Âbide”



“Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.”


Bir buna bir de, annemin 15 yaşındaki kızımın ergen ‘atar’larını ya da iş becerisi konusundaki ‘yetersizliği’ni gördüğünde tekrarladığı ‘senin yaşındayken çocuğum vardı’ çıkışlarına hastayım. 80 yaşındaki eski toprağa oturup ‘çağ’larla ilgili itirazlar geliştirmek çok da faydalı olmuyor. Çünkü beynindeki taşları yerinden oynatacak hiç bir gerekçeye tahammülü yok artık. Fasid bir çemberde ‘dön baba dön’ her defasında, artık denemiyorum bu yüzden. 

27 Mayıs 2020 Çarşamba

Ateşten Gömlek

Yaş almak böyle bir şey anlaşılan. Kayıp listesi kabardıkça, dünyanın daha da ıssızlaştığını ve gidenin yerini doldurmakta dünyanın ‘yeterince’ olmadığını fark ediyorum. Dünya gittikçe daha bencil ve daha yüzsüz geliyor insana. Neden mi?

24 Mayıs 2020 Pazar

Ahwak


Bayram klasiği koronaya rağmen yerine getirilsin. 
Sabahın şarkısı anadilimden gelsin. 
“Seni içimde yaşatıyorum”


23 Mayıs 2020 Cumartesi

Sızı

Yahu hiç eskimez mi bir şarkı?
 Dışarda rüzgâr, önümde fotoğraflar,
 anılar, çocukluğum...


22 Mayıs 2020 Cuma

Buruk Bayramlar



Olağanüstü zamanlardan geçiyor olmak değil, bundan çok önce başlar bayramların insanı eksik hissettiren burukluğu. Yaş aldıkça kaçınılmaz olarak ‘kayıp’ların daha çok özlendiği mevsimlerden ve bayramlardan geçeriz. Baharın tazeliğini müjdeleyen o iğde ağacı, artık sadece ağaç değildir. Altında gölgelenen varlığın artık orada olamayacağını bilmek ağırlığıdır, hüznüdür.

19 Mayıs 2020 Salı

Âh

“Âh
Ne çok dikeni vardı ahlat ağacının Tanrım, 
Ulaşılamazdı, 
Sen sarılmak istesen ona, 
O sana sarılmazdı.
Ne çok dikenin vardı Tanrım! 
Ne çok isterdim, 
Sana sarılamazdım.
Ve şöyle derdim o zaman:
Âh” 
Didem Madak

18 Mayıs 2020 Pazartesi

17 Mayıs 2020 Pazar

Neydi Oruç?


Oruç neydi?...
Anlamaktı değil mi açın halinden? Nefis terbiyesiydi hani, sadece O istediği için uzak durmaktı nimetten. Arınmaktı; kirden, pastan, tortudan...
Uykusu bile ibadet olan şahâne bir fırsattı güya. Kalbi parlatmaktı, kurumuş dudakların tevekkülüydü oruç, aczin aynasında kulluğu hatırlamaktı. 

14 Mayıs 2020 Perşembe

Hârâbât Mevsimi


Ruhumun bütün taksimleri Hicâz’a teslim bugün. Bahçe târûmar; ne bülbül’ün gülüyor yüzü, ne gül’ün râyihâsı gönlünce yayılıyor havaya. Âşıklar küskün, âşıklar mahzun. 
Bahar, neşeli şarkılara açmıyor perdelerini, o da biliyor artık dünya gönülsüzce dönüyor. 

13 Mayıs 2020 Çarşamba

Kış Uykusu



"kötü" ve "iyi" tanımlamalarındaki keskinliğin yol açtığı yanılgıya güzel bir cevap diye başlamalı söze: Kış Uykusu

Alâka kurulsun diye filmin diyaloglarından sızan şiddete ve eleştirilerdeki-zaman zaman bel altı- zalimliğe dikkat çekmek lazım. Safını hep "iyi" den yana tutmuş her bir karakterin kendi safına oranla karşıyı nerede gördüğü ve bu yanılgının tam da "koşulsuz iyi" geni taşıdığına olan inancından beslendiği...

12 Mayıs 2020 Salı

Kısa’dan kısa

- ‘İnsanlık’ konusunda gittikçe daha da karamsarlaşıyorum. Avm’ler ve cellâdına aşık insan figürü arasındaki sarsılmaz bağ, zihnimin karanlık köşelerinde cirit atmakta. En başa dönmeyi ve ‘bu hâle nasıl geldik?’ paradoksuna cevap aramayı ne kadar istemesem de, gerçeğin beynimi delen burguya dönüşmesine engel olamıyorum. ‘Adam sen de’ rahatlığı uğramıyor semtime, âh keşke...
Sıfır noktasından başlamak lâzım muhasebeye. Avm cehennemi yok iken ne yapıyorduk? Hâlâ hatırlayabiliyorken...
Vazgeçtim. Ne hâliniz varsa görün, nasılsa ziyân olmuşsunuz, ben niye tatlı canımı üzeyim ki? Hiç...

9 Mayıs 2020 Cumartesi

Şiir


İftar sonrası en sevdiğim an...
Şehre inen sükûnet,
İlk fincan çay ve yanında tüten...
Tatlı bir yorgunluk, huzur, dinginlik...
Bu anda donup kalabilir zaman, ziyanı yok. 
Şiir gibi değil, ta kendisi şiirin. 


8 Mayıs 2020 Cuma

Özlemle...


Şehriyâr’imde ergûvanlar açmış diyorlar. Gerdanına ne de güzel yakışır şimdi, eşsiz bir mücevher gibi. Âh bu senin gerdanın gibisi yoktur. Şiirlerin, şarkıların, ağıtların dilinde ‘hasret’ en çok sana yakışandır.

Alicia'nın gözleri

İçimden geldi, Nash'a ve Alicia'nın gözlerine gelsin bu şarkı. 
Benim sadâkat yeminimdir bu ikili zira.

"Soldan sağa dört harf ölüm,
yazılmamış beş harf hayat.
Aşk nerden nereye?"

7 Mayıs 2020 Perşembe

Yanlış hesap Nash’den döner

Bu aralar sık sık kıyılarıma vuruyor Nash ve Alicia. Bu hiç iyi değil, biliyorum. Aklımın koridorlarına dinamit lokumlarını yerleştirip çekiliyor köşesine Nash. Korkuyla aşk arası, gitmekle kalmak arasında zamanı ti'ye alan bir ârâf hali.

Nash, zihnimin derinliklerinde yankısını bulan bir fırtınanın adıdır.
Güvenin-her defasında içi titretip korkudan öldürse de-yeniden ve yeniden denenmesi…
Aklı fazlaca kurcalamanın kimseye getirisi olmadığının anlaşılması…
Cesaretin ve sevginin ruha iyi gelenine karar verilebilmesi…
Aklın zorladığı sınırlardan sadeliğe ve dingin bir kabullenişe sığınılması…
Huzura ermenin anahtarının aslında çok basit bir formüle dayandığının farkına varılması…

4 Mayıs 2020 Pazartesi

Amman be Leylâ


‘Fuzûlî’nin aşka yaptığı fenalıklar’ demiştim vakt-i zamanında. Hâlâ da aynı noktadayım. Beşerî aşk ile ilâhî aşk arasında ilinti kurmaya çalışanlar, beşerî aşkı ilâhî aşka giden yolda basamak olarak görenler her zaman bu efsaneyi referans aldılar. Neydi hikâye? Kâys Leylâ’sını bulur, O’na vurulur, aşkından çöllere düşer, derbeder olur, adı Mecnûn’a çıkar böylelikle.(Kabaca anlatıyorum, mazûr görülsün.)

2 Mayıs 2020 Cumartesi

Bendendir


Önce kuşlar sezer ve terk ederler kederi



Gece,
Kararlı bir öfkeyle geçer karanlıktan
Bir çocuk ağlar dağılır saçları yalnızlığın
Bir iniltinin gölgesi vurur kaldırımlara
Islak bir heceye sarılır yaz, kavrulur Adam.

1 Mayıs 2020 Cuma

Mutfak Mesaisi 2


 'Bağışlanacak kadar günahkâr olmak lazım' diyorum, elimdeki son bardağı makineye yerleştirirken. Kadınlar mutfaktaki seremoniler sayesinde ne çok açmazların gemisini batırıyorlar, bir yandan da bunun muhasebesi var içimde, gülümsüyorum. Elimdeki tezgâh bezine sorun isterseniz, galiba en fazla onunla italikliyorum.

Gam’zedeyim Efendim



30 Nisan 2020 Perşembe

Rabb’in Kısâs’ı


Film okumaları kapsamında gençlere izlettiğim kısa film. ‘10 dakikacık dünyanın her yeri Bosna olsaydı ne yapardı dünya?’ sorusuna karşılık salonda derin bir sessizlik olmuştu. Bu sorunun veya bilemiyorum filmin çarpıcı etkisiyle tâlebin belki, kıt zihin dünyamızda karşılığı belliydi. Gürültülü şaşaalı afetler, savaşlar v.s. Biliyorduk da her defasında unutuyorduk, Rabb’in bir üçüncü plânı her zaman hazırdaydı.

29 Nisan 2020 Çarşamba

Değişik Değişik

İnsan prototipleri..

Kimisi aşırı duygusaldır, devirir tüm çamları hararetli bir tartışmada. Genellikle merhamet uyandırır insanda. Nerede bir kanat görse sığınmaya meyillidir. Komün hayatın hazan sevicisidir o, bazen hiç çekilesi değildir.

28 Nisan 2020 Salı

Çağrı


Çağırıyorlar... Neye?...
Sanki bir feryâd, yüklüce bir uyarı var seslerinde. 
‘Duy beni’ diyor, ‘kulaklarının pası silinsin.’ 
‘Tazele içini’
Dünya uyanmaktan usanmadı, sen dünyadan. 
Bir kere de âhenk içindeki yerini zamanında al. 
Zaman seni yutmadan önce...

27 Nisan 2020 Pazartesi

Hâl ile...


İtiraf ediyorum, iç cebimde gizli bir hesap taşıyorum bazen. Sağ gösterip sol vurmak gereği doğduğunda kullanması pratik olsun diye. Yok öyle kamu zararlısı bir hesap değil bu, zaten çok da kamuya ait bir tip olduğum söylenemez. Kamu demişken, hâlâ seviyorum bu evde kal hikâyesini, dipnot olarak.

26 Nisan 2020 Pazar

Efendim

Nasıl bir üslûb, ne şahâne bir yakarış!
Yahu insanın deva bulunmasın bu derde diyesi geliyor.
Bazen soruyorum; başka bir iklimde doğsaydım, nasıl bilecektim ruhumun şifası mûsikîdir? Onu nerede arayıp nerede bulacaktım?
İyi ki...


Kılavuz

Nezâket: Farsça ‘nazik’ten türemiş bir kelime, incelik, naziklik
Âdâb-ı muâşeret: Nezâket kuralları

Bu aralar aklımı kurcalayan şey üzerine düşünürken yolun bir yerinde bu kavramlara rücû etmem gerekti. Bir arzuydu bu; bildiğim her şeyi unutmak ve yeniden öğrenmek arzusu. Yutarcasına okuduğum kitapları ve beynimin kıvrımlarına gelişigüzel serpiştirilmiş her bilgiyi silip, sıfırdan başlamak. Hayır kendime yeni absürtlükler arıyor değilim. Belki biraz fazla sesli düşünüyor olabilirim ama bu düşünceler mesnetsiz değil. 

25 Nisan 2020 Cumartesi

Yeniden Bahar



Bir çift kanat edin kendine, bir avuç deniz...  
Bir parça huzur, hayatın dergâhından apartılmış ve nihayet zamana tütsülenmiş güzellikler göreceksin kıyıya vuran dalgalar eşliğinde. Heybendeki fazlalıkları bırak usulca suyun bağrına, kanatlarında tüy hafifliği...

Yeniden yollara düşmeden önce sadece güzel yürekleri kat heybene, gerisi zaten hikâye, hikâye...

Alıntılar

“Bizi anlayanlar içimizdeki bir şeyleri boyunduruk altına alır,” dediğimde, beni hiç kimsenin anlamasını isteyip istemediğimi soruyorsan. Hayır! Hayır! Eğer anlaması ruhumun köleleşmesine neden olacaksa beni kimsenin anlamasını istemem. “Dış” davranışlarımızda yaşamında bir kez yaptığı şeylerle benzerlik bulan pek çok kişi bizi anladığını zanneder. Bu, sırlarımızı-kendimizin bile bilmediğimiz sırlarımızı- anladıklarını iddia etmeleri için yeterli değildir, ama bizi numaralayıp, fişleyip, bir kimyagerin ilaçları ve tozları şişelere koyması gibi, düşüncelerindeki ve akıllarındaki bölümlerden birine yerleştirmeleri gerekir. Halil Cibran/ May’e Mektuplar

-Efendim hayatı beşer hayır ve şer kuvvetlerinin savaşından başka bir şey değil. Bir bakarsın şer kuvvetleri zinciri koparıp ortaya dökülmüş...Her yanı kasıp kavuruyor. Hayır kuvvetleri korkup sinmiş, deliğine çekilmişe benziyor. Ama efendim gazâ meydanı şerre bırakılmaz. Hayat cehennem olur. Yaşamanın tadı tuzu kalmaz. Hayır kuvvetleri toplanıp cihada girişmeli...Şerri yoketmeli. Mitat Enç/ Uzun Çarşının Uluları

23 Nisan 2020 Perşembe

Yeniden...


- Değişik bir ramazan olacak kuşkusuz. Kalabalık aile sofraları, sonrasında cemaatle kılınan teravihler, hatta sahura kadar ızayan sohbetler...
Bu defa olmayacak, kabuğumuza çekileceğiz. Belki içimize döneceğiz; çoktandır sükûnete muhtaç ruhumuzu onarmaya, kalplerimizdeki pası silmeye, sigaya çekmeye kendimizi. Unuttuysak hatırlayacağız, tek tek her ayrıntısını var olmanın. Geçmişi yoklayacak kimimiz belki, tökezlediği zamanları çağıracak yeniden ve temize çekmek için fırsatı ganimet bilecek. Şükredeceğiz; ‘esirgeyen ve bağışlayan’ bir Rabb’in kulları olduğumuza. Sonra? Carpe diem nur, sonraları düşünmekten kaçıracaksın treni...

17 Nisan 2020 Cuma

Değişen Dünya, Dönüşen İnsan

İçinden geçtiğimiz zamanın enteresan izdüşümleri üzerine birkaç not:

- Evde kal’mayı severdim ve itiraf edeyim son zamanlarda şu insanlar biraz evlerine çekilse, yerli yersiz sokaklarda kalabalık yapmasa, diye sık sık içimden geçirdiğim de olmuştur. Sosyalleşme putunu sepet gibi kolumuza takıp o cafe senin, bu etkinlik benim gez dolaş usanmıyorduk. Corona geldi dünya derin bir nefes aldı. Yahu ne kadar daraltmışız ki dünya ve içinde yaşayan vesair canlıları, fok balıkları bile kıyılarda volta atar oldu keyiflerince. Harbiden bozguncusuymuşuz dünyanın, iyi oldu bu iyi. Sevdim ben bu karantina hikâyesini, sizi bilemem.

7 Nisan 2020 Salı

Gülşendeyim





                   “Gülşendeyim elde kadehim yâr bana râmdır
                     Bir böyle gül için bana şâhlar gûlamdır”




4 Nisan 2020 Cumartesi

Şehriyâr


Üstünde kara bulutlar dolaşıyor biliyorum. O kadar yorduk ki seni, işitmeyen kulaklarımız silüetine vurduğumuz çekiç darbelerine duyarsız kaldı. Kimimiz hayıflandı gözlerindeki nûrun sönüşüne ama ne dilimiz ne elimiz yetti bu gidişe. Şehirler öç alır mı, kin tutar mı hoyratlığa öykünen sâkinlerinlerinden? Sen saf aşk’tın ve ihanet omuzlarını çökerten yük...

3 Nisan 2020 Cuma

Galeano, Dostum ve Çocukluğum...

Gece dostum bana Galeano'nun kitabından notlar okurken fark ettim. Aslında bilgisine her daim vâkıf olduğumuz fakat bir türlü dile dökemediğimiz "yaşanmışlık" algısı... Galeano'yu başka bir yere oturtmamdaki gizli saik de netlik kazandı böylece. Böyle değil midir aslında? Hayatın kodlarını çözmeye aday her kalem bir çentik atar var oluş öykünüze, âmenna. Bir de sizi içerden okuyanlar vardır, aynasını en derininize tutan, kabına koyamadıklarınızı derleyip toplayan, bir şekil kazandıran hikâyenize. Bir kaç paragraf ve sonrasında "neden"ler üzerinden başlayan bir muhasebe.

1 Nisan 2020 Çarşamba

Tuhaf Zamanlar

O kadar unutmuşuz ki durmayı, yürümeyi öğrenen çocuk gibi yeniden hatırlıyoruz var olmayı. Nefes almayı telâşsız, duvarlarımızın rengini, sevdiklerimizin gözlerine bakmayı ama gerçekten görebilmeyi, saatin sarkacına hayıflanmamayı meselâ.

30 Mart 2020 Pazartesi

Ohâl’de Mutfak Mesaisi

Alkış furyasından payıma düşeni peşinen istiyorum, lütfen. Çekirdek ailemin çitlembik üyelerini potansiyel öğütücü olarak görme bahtsızlığı bir yana, mutfak aşkımla başım fena halde dertte. Gün 24 saat değil sanki, ya da görünmez bir güç sakız gibi uzatıyor her saati. 

28 Mart 2020 Cumartesi

Vaktidir

Yavaş yavaş akşam çöküyor şehrime, 
göğümde bulut, hava erkenden kararmaya meyyâl. 
Balkonumdan yemyeşil ormana bakıp içimizdeki endişeye nazire yapan
Sükûnetine çarpıyorum. 
Ah diyorum ah! Şirâzi az bile demiş, binbir endişe...
Akşam kahvesi ve dumanı dağıtan serinlik
Ve elbette şarkısı günün. 
Ve aşk!
Ki savunmasızlığım benim, benzemezliğim!...

27 Mart 2020 Cuma

Eve Dön!

“Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!”
Sür-git meşguliyetlerimiz arasında sık sık tekrarladığım bir dizeydi. Oysa kimine göre dışarda gürül gürül akan bir hayat vardı ve o hayatın hücrelerinde yeniden, hep yeniden doğan güneş. Durmak düşünmek demekti oysa, durmak durulmak, soluklanmak ve her solukta sorgulamak demekti.

24 Mart 2020 Salı

Yeni Dünya Düzeni


Gözle görülmeyen bir etken gözle görülür bir değişimin düğmesine bastı. Henüz hayatta kalmakla uğraşıyorken farkında olmadığımız ama puslu hava dağıldıktan sonra ortaya çıkacak bir devrim bu, hem de insan elinin değmediği bir devrim. Dünya, insanı hasta eden virüs sayesinde kendini onarmaya başladı bile. Hava kirliliği büyük ölçüde azaldı, sınıflar arası fark sıfırlandı, dokunulmazlık zırhı doğal seleksiyonla ortadan kalktı, ihtiyaç listeleri boyut değiştirdi, birlikte yaşamanın dinamikleri mecburi bir revizyona uğradı, global dünyanın sırr’ı döküldü ve neon ışıkları söndüğünde küçülen dünya insanlığa dar geldi vs. vs.

22 Mart 2020 Pazar

Mutlak

Tecrit, açlık korkusu, yoksunluk, sevdiklerinden ayrı kalma, korku, demir parmaklıklar olmadan mahpusluk duygusu...
Dünyanın ötelenmiş, yok sayılmış, banane denmiş bütün mazlumları adına 2020 ben buradayım dedi. Buradayım ve umursamazlığınızın altını kara kalemle çizmeye geldim. 
Arkamda bir ordu var; Gazze’deki çocuk, uygurlu yaşlı amca, Sevdiğini arkasında bırakmış Suriye’li anne, Afrika’nın açlıktan ölen çocukları, susuzluktan dudağı çatlamış kadınları, kısacası dünyanın tüm mazlumları adına bir küçük virüs süpürüyor izlerinizi sokaklardan. 
Nasıl bir duygu karşı kıyıda olmak, 3. şahsın şiirini okumak? ‘Hepimiz zenciyiz’ artık, hep öyleydik aslında. Güç sandığımız kumdan kalemiz devrildiğinde inandık ‘mutlak’olanın “Mutlak” olduğuna. Sahi inandık mı?!!!

9 Ocak 2020 Perşembe

Izdırap



Yürürken, bir kitabın sayfalarını karıştırırken amaçsızca, penceremden İpek Yolu’na bakarken ve hikâyesizliğine hayıflanırken içimden içimden; aklımda dönüp duran Söz: “Karizması olan bir şey varsa o da ızdıraptır.”

Izdırap... Dimağımda bıraktığı soylu tada vuruluyorum en çok. Tarifi imkânsız değil diyorum sonra. Bastığımız toprağı yabancılayışımız ve böyle olur olmaz kopması ilmeği hayatın.
Izdırabın sarayından kovulduğumuz günden beri tenimize değen hiç bir acı kâlbe nüfus etmiyor. ‘İçim acıyor’ diyen birine o kadar uzak düşüyoruz ki, o ‘iç’in çarçabuk acıları dinsin diye yapacağımız ilk şey bir terapistin kartını vermek oluyor. Sevdiğimizden yapıyoruz bunu, ‘iç’ini içimize akıtmasından deli gibi korkuyoruz hâlbuki.

7 Ocak 2020 Salı

‘Delilik sahrası’


“mecnun gibi sahrâ-yı cünûn içre yerim var
zülf-i gâm-ı leylâ ile bin derd-i serim var 
sevdâ-yı muhabbetle şakır bülbül-i aşkım
gülzâr-ı rûy-i yarda benim lânelerim var”


3 Ocak 2020 Cuma

Yürekle Zaman Arasında

İnsan malzemesi üzerine yazıyoruz, çiziyoruz, çözümlemeler yapıyoruz, kızıyoruz, küfrediyoruz, hayal kırıklıklarına uğruyoruz, sırtımızı dönüp gidiyoruz, olmadı yok sayıyoruz falan filan...

Eskiden... diye başlayan cümleler kurmayı çok seviyorum ya ben, yine aynı cümleyle başlayacağım kendimle konuşmaya.
Eskiden-yani iç geçirtecek kadar uzağımıza düşenden- evin her bir köşesinin bir sahibi ve her odanın bir mânâ yükü vardı. Er vakitte ahali teyakuz halinde yataklarından fırlar, herkes görevinin gereği neyse hayata oradan dalıverirdi ve boşluk olmazdı hiç yüreklerle geçen zaman arasında.