12 Mayıs 2020 Salı

Kısa’dan kısa

- ‘İnsanlık’ konusunda gittikçe daha da karamsarlaşıyorum. Avm’ler ve cellâdına aşık insan figürü arasındaki sarsılmaz bağ, zihnimin karanlık köşelerinde cirit atmakta. En başa dönmeyi ve ‘bu hâle nasıl geldik?’ paradoksuna cevap aramayı ne kadar istemesem de, gerçeğin beynimi delen burguya dönüşmesine engel olamıyorum. ‘Adam sen de’ rahatlığı uğramıyor semtime, âh keşke...
Sıfır noktasından başlamak lâzım muhasebeye. Avm cehennemi yok iken ne yapıyorduk? Hâlâ hatırlayabiliyorken...
Vazgeçtim. Ne hâliniz varsa görün, nasılsa ziyân olmuşsunuz, ben niye tatlı canımı üzeyim ki? Hiç...


-Evet bugün üstenciliğim üzerimde. Evde kaldıkça sivrilen taraflarımdan biri. Böyle ‘yıl’ geçse umurumda olmayacak sanki. Hangi ara bu kadar yabanîleştim, hep mi böyleydim de maskem mi reddediyor yüzümü, ıssız bir adaya düşsem pekâla baş edebilir miyim yalnızlıkla, tekrar insan içine çıkmak kâbuslarımı neden yokluyor?... Deli sorular...
Hangi su idi o, ilk iş ondan içmeliyim. 

-“Zayıflık harika bir şeydir, güç hiçbir şey. Bir insan yeni doğduğunda zayıf ve esnektir, 
öldüğü zaman ise sert, kaskatı ve duygusuzdur. Bir ağaç büyürken zayıf, esnek ve tazedir. Kuru ve sert hâle geldiğinde ölür. Sertlik ve güç ölümün arkadaşlarıdır. Esneklik ve zayıflık ise varoluş tazeliğinin ifadeleridir’( Lao Tzu/ Stolker filminden)
Mi acaba? Bilemedim.

- ‘Kitap çalmak meşrûdur.” Bir ara bunu savunurdum, hay dilim...
Şimdi kütüphânemdeki eksikleri gördükçe ve faillerini bulamadıkça fenâ asabileşiyorum. Oruçluyken göz ucuyla bile yoklayamıyorum sevdiceklerimi. Biliyorum kendimi, durduracaklarım kopacak, ailenin gençlerini sorgudan geçireceğim. Pişkinliklerine çarptıkça da şiddetini var siz hesap edin. Yahu bu gençler ne kadar da pervasız oluyorlar, nasıl da ustalar geçiştirmekte. Sakîn...

- Günün şarkısı ‘kendim’e gelsin. ‘Yaprak’ kısmına itiraz etsem de, hak ettim. 


7 yorum:

  1. Varsın çalınan kitaplar olsun. Kitapların bereketi okundukça, paylaşıldıkça, hediye edildikçe artar. Aynı kitapları tekrâren okumanın düşük bir ihtimâl olduğunu dikkate alırsak, tek kişiye yâr olmuş kitaplar hacim kaplamaktan ve kitap biriktirme fikr-i sâbitinden gayri bir şey husûle getirmez. Hele ki yeni neslin elektronik cihâzlara hastalık derecesinde bağlı yaşadığını düşünürsek, onları kitaplara tanışık ve düzenli okur kılmak için ekstradan işler yapılmalıdır. Belki kitap hırsızlığı teşvik bile edilmelidir:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşvik ediniz efendim, ben bu yüzden bu hâle geldim:)
      Edelim de; kütüphanemde demirbaş gördüğüm kitaplar vardır, arada sayfalarını karıştırma ihtiyacı hissettiğim, başucu kitaplarım. Onlar gidince bende sigortalar atıyor işte:)

      Sil
  2. Böyle düşünüyorsanız, bir kütüphâneniz yok demektir. Öyle midir?:)

    YanıtlaSil
  3. Eskiden kamu kuruluşlarında ya da okullarda demirbaş olan eşyaların taşınmasını zorlaştırıcı zincir benzeri koruyucular kullanılırdı. Benzer bir çözüm kullanılabilir:) Bir de başucu kelimesinin mânâsına yoğunlaşalım isterseniz: O kitaplar başınızın ucunda mıydı, yoksa herkesin erişebileceği, kamuya açık bir noktada mıydı? Bende referans kitaplar (ki çalınmaya en az mâruz kalanlar genelde) dışındakilerin büyük kısmı fiziki olarak hacim kaplamıyorlar fazlaca... Ama koklayamıyorum onları:(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ‘Referans kitapları’nız bol hacimli ise artık, elbette onları taşımak için bayağı efor sarf etmek lâzım gelir:)
      Zincir işe yarayabilir ama ben daha modern bir çözüm düşünüyorum:)
      Sizin başucu kitaplar için de bir kitaplık mevcut gibi geliyor bana.

      Sil
  4. Aşağıdaki hikâye hepimize tanıdıktır:
    "Anne ve babasından ayrılarak uzak yerlere giderek uzun zaman ilim tahsil eden İmam Gazali, ilmini tamamlayıp dönmektedir. Kitaplarını, notlarını tuttuğu defterleri falan da deveye yüklemiş bir kervana da katılmış yola koyulmuştur. Yolda eşkiyalara rastlarlar. Eşkiyalar para ve kıymetli şey aramaktadırlar. Herkesi soyduktan sonra sıra İmam Gazali'ye gelir. Onun parası pulu olmadığı için devesinde bulunan kitap ve defterlerini almak isterler. İmam Gazali yalvarmaya başlar:
    - Ne olur onları almayın. Ben onları senelerimi vererek elde ettim. Onlar sayesinde ilim sahibi oldum. Zaten sizin işinize de yaramaz.
    Eşkiya reisi güler ve der ki:
    - ''Sen nasıl ilim sahibisin ki, elinden defterlerin alındığı zaman sende ilim namına bir şey kalmıyor.Senden alim bile olmaz''
    Böyle söyler ve onun ders notlarını geri verdirir.
    Fakat, eşkiya reisinin bu sözleri İmam Gazali'ye çok tesir eder ve ilim tahsiline geri döner ve okuduğu ilimlerin tamamını defterlere değil, zihnine yerleştirir ve bütün dünyanın tanıdığı İmam Gazali olur."
    Bu hikâyeye bir de kitap fetişizmi tartışması ilave edersek, epey bir müddet kitap hırsızları gazâbımızdan uzak kalırlar:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keşke o haydut gibi yolumuzu kesip mertçe isteseler de ben de hasislik etmeyip, nasılsa hepsi zihnimde diyerek versem. Yeni nesil gazaptan anlar ama kıssa’dan anlamaz efendim:)
      Vazgeçtim zaten, okusunlar da iki çift kelâm edelim bari.

      Sil