“Bizi anlayanlar içimizdeki bir şeyleri boyunduruk altına alır,” dediğimde, beni hiç kimsenin anlamasını isteyip istemediğimi soruyorsan. Hayır! Hayır! Eğer anlaması ruhumun köleleşmesine neden olacaksa beni kimsenin anlamasını istemem. “Dış” davranışlarımızda yaşamında bir kez yaptığı şeylerle benzerlik bulan pek çok kişi bizi anladığını zanneder. Bu, sırlarımızı-kendimizin bile bilmediğimiz sırlarımızı- anladıklarını iddia etmeleri için yeterli değildir, ama bizi numaralayıp, fişleyip, bir kimyagerin ilaçları ve tozları şişelere koyması gibi, düşüncelerindeki ve akıllarındaki bölümlerden birine yerleştirmeleri gerekir. Halil Cibran/ May’e Mektuplar
-Efendim hayatı beşer hayır ve şer kuvvetlerinin savaşından başka bir şey değil. Bir bakarsın şer kuvvetleri zinciri koparıp ortaya dökülmüş...Her yanı kasıp kavuruyor. Hayır kuvvetleri korkup sinmiş, deliğine çekilmişe benziyor. Ama efendim gazâ meydanı şerre bırakılmaz. Hayat cehennem olur. Yaşamanın tadı tuzu kalmaz. Hayır kuvvetleri toplanıp cihada girişmeli...Şerri yoketmeli. Mitat Enç/ Uzun Çarşının Uluları
-Biz insancıklar!
Her şeyin yok edicisiyiz,
hemcinsleriminizin avcısıyız,
atom bombasının, hidrojen bombasının ve insanları öldürürken nesnelere hiç zarar vermediği için bunların arasında en faydalısı olan nötron bombasının yaratıcılarıyız,
makineler icat eden,
icat ettiği makinelerin hizmetinde yaşayan,
içinde yaşadığı evi yiyip bitiren,
kendisine içecek olan suyu ve yiyecek veren toprağı zehirleyen,
kendisini kiralayabilen ya da satabilen ve kendi benzerlerini kiralayabilen ya da satabilen,
zevk için öldüren,
tecavüz eden yegane hayvanlarız.
Ama aynı zamanda da,
gülen,
uyanıkken düş kuran,
ipekböceğinin salyasından ipek yapan,
çöplüğü güzelliğe dönüştüren,
gökkuşağının tanımadığı renkleri keşfeden,
dünyanın seslerine yeni müzikler katan
ve gerçeklikle hafıza dilsiz olmasın diye
yeni sözcükler yaratan yegane hayvanlarız.
Eduardo Galeano/ Aynalar
-İnsan boşaldı. Boşalan insan dokunduğu her şeyi boşalttı. Tabiatı, şehirleri, evleri, müzik aletlerini, komşusunu, sokağı boşladı ve boşalttı. İnsan Âdem iken adem, yani boşluk oldu. Boş olan insan zaten adam da olamazdı. O adem de dünyadaki her gerçeğin hazinesi olan zengin insanı yokluğa mahkûm etti.
“Âdem” kelimesinin kökanlamlarından birisi “insicâm ve ülfet”tir. Demek ki âdem olmak her şeye, herkese, en başta Allah’a yakın olmak demektir. Yani âdem her varlıkla arayı doldurmak demektir. Adem ise onun zıddıdır. Yokluktur, boşluktur. Batı, işte bu Âdem’i ademe mahkûm etti. Savaş Ş. Barkçin/ Yön ve Yol
''Batı âdemi ademe mahkûm ederken doğu da onu seyretmeyi yâhut sessiz kalmayı tercih etmedi mi? Kâtil katlini icrâ ederken hiç reaksiyon göstermemek de ikinci dereceden dahi olsa suç ortaklığı teşkil etmez mi? Öldürülmemizden ya da yokluğa mahkûm edilmemizden dolaylı bile olsa mes'ul tutulmamamız bizi rahatlatacak mı? Ademi tekrardan Âdem yapabilmek için ne yaptığımız sorulmadan defterlerimiz dürülecek mi? Sorular... Sorular...
YanıtlaSilBir adım öteye taşıyorum sorgulamayı ve diyorum ki; bu cinayetin birinci dereceden faili yine tek tek kendimiziz. Açtığımız gedikten sızan bozgunculuğa hayıflanmak ve buğz etmek yüzleşmekten korktuğumuz için, ucuz olanı seçmek kolaycılığı... Doğu en büyük kötülüğü kendinden gördü, ağacın kurdu şaşmaz bir rotayla önce kendi köklerini çürütür. Bu yüzden aynalara bakamıyoruz; baksak göreceğiz, görsek gereğini yapmak lâzım gelecek. O kadar kolay mı bu? Vazgeçmek gerekecek, batının bize sunduğu ‘nimet’leri elimizin tersiyle itmek ve rotayı yeniden oluşturmak. Buna ikna etsek bile kendimizi, argümanlarımızı kayıtsız kıldığımız için yeniden çağırmaya nefesimiz yetmiyor. Bal gibi biliyoruz elbette, mes’ulu biziz durumun. O defterin dosdoğruluğundan ödümüz kopuyor ama su bulanmış bir defa, bir umut ‘inanmak’ gemisi kurtarır diyoruz bu tufandan, bir umut...
Sil