Aşkı ölümsüz kılan ne?
Aşkın dillendirildiği şarkılar hangi kaynaktan akıyor bu sığ deniz diplerine?
Ona anlam yüklemeye çalıştığımız günden beri, esrarına halel getirdiğimiz için mi cezalandırıp saklambaç oynuyor bizimle?
Aşk var mı gerçekten?
Yoksa uçarı zevklerimize paravan mı ediyoruz aşkı?
Dar Kapı'lardan geçtiğimiz kâbuslu gecelerden kurtulmak için, eteklerine tutunduğumuz aşk mıdır?
Aşk tutunulacak bir şey midir peki?
Gözü pek bir savaşçı mıdır hayata kalkan edindiğimiz?
Kendi başına var olamayan bir masal kahramanı mıdır aşk?
Beceriksiz oyunlarımızın yaramaz çocuğu mudur yoksa?
Çöllerden kovulan Mecnûn'un Leylâ'sına ihaneti midir aşk?
Aşk ihanetle örtüşür mü peki?
Aşkı öldüren ihanet midir, aşkın kendisi mi?
Kıyasıya bir mücadelenin sonunda, ölmek ve öldürmek midir aşk?
Her ayrılık bir ölüm ise, her ölüm yeni bir aşkın otağında mı büyütür kendisini?
Bir şiire çoraklığı eklemek midir aşk, yoksa çorak bir çölü vahâya dönüştüren gücün adı mı?
Erdemli olmanın 'dayanılmaz hafifliği'ne çarpıp duran bir deli dalga mıdır aşk, yoksa büyük ikramiyesi saâdet olan piyango bileti mi?
Bilge Çınar'ın manidar suskunluğunda saklı bir zaman hatası mıdır aşk?
Aşk, 'en güzel şarkıyı bir kurşunun söylediği' zamanlarda yaşayan Mona Roza'nın hüzünlü gözlerinde mi saklıdır? Mona Roza suçunu örtbas eden bir masumiyet ifadesi takınarak dalga mı geçiyor bizimle?Aşk bir efsaneymiş de, bu esrâra kanarak aşık olmaya kalkmamız büsbütün ahmaklığımız mıymış? Mona Roza da tıpkı aşk gibi bozulası bir düş müydü gerçekte?
Randevusuz buluşmalarda kırılan kalplere birer gül hediye edip de, terk etmek midir aşk, apansız?
Aşk, yaşanmışlıkların anısına ayakta durabilmek midir?
Plan kurmamak mıdır aşk? Bir hatıra mıdır, geçmişin derinliğinde her dem taze kalan?
Aşk, bir akbabanın gölgesinde mi gizlidir, yoksa bir çocuk gülümseyişinde mi?
Bir kuruntu mudur aşk, hayatın ta gerçeği mi?
Acı mıdır aşk, dert midir, bulaşıcı mıdır?
Aşk tek kişilik bir oyun mudur, perde kapandığında geriye kalan gölge midir yoksa?
Gözünün içine bakamamak mıdır aşk, otoban göbeğinde yürümek midir pervasızca?
Aşk bir sığınak mıdır, kaçış mıdır, aldanış mıdır?
Aşk, bir sigara dumanında uçurmak mıdır yüreği, yoksa çoğala çoğala yok olmak mı?
Çağdaş bir Mecnûn'dan adresi meçhûl Leyla'ya gönderilmiş mektuplarda mı gizlidir aşk?
Bir aptal ıslatan yağmuru mudur aşk gerçekte?
Nedir aşk? Çaresi nerede büyütür kendini? Yoksa aşkı aşkla yaşayıp da, kelimeleri giyotine yatırmak tek çare midir?
Çok fazla soru.. Her soruya bir kompozisyon yazılır.. Başlık ise 'daha önceki talebi yerine getirdim' mesajı gibi duruyor, sorularla doğrudan ilintili değil.
YanıtlaSilBu kadar emek vermiş yazar, bir teşekkür et değil mi? Yok illâ gıcıklık teşhir edilecek.
SilO başlığı atarken tam da bu tepkiyi bekliyordum.
SilBütün sorgulamalarımızın temelinde aşkın ârızî oluşu var. Kabullenmeyişimiz soluğuna ket vuruyor aşkın. Nerden bakarsanız bakın aşk, hiç bir yan kuvvet olmadan da hastalıklı bir durum, tedavisini zinhar reddettiğimiz...
bence "en güzel şarkıyı bir kurşun söyler"
YanıtlaSilVe bütün aşklar birbirleriyle yarışır, o kurşuna göğsünü siper etmek için. Ne delilik...
Sil"Çağdaş bir Mecnûn'dan adresi meçhûl Leyla'ya gönderilmiş mektuplar"< bu kurgusal bir 'olmayana gönderme' mi yine, yoksa vakî bir tecrübeden esinlenme mi?
YanıtlaSilBizzat mektubun kendisi oluyor, yağmurdan hemen önce...
SilPele’nin hikâyesini izlerken düşünüyorum şimdi, futbol da ârızî bir aşk şekli değil midir? Tecrübeyle sabit, öyledir. Bu arada neden Brezilya futbolunu sevdiğimi bir daha hatırladım:)
SilSevdiğim Brezilya futbolu 1986'da aptalca kaçırılan penaltılarla Fransa'ya eleniş ile hitama ermiştir. O canım Brezilya'ya yazık ettiği için gıcık kaparım hep Platini'den. Zico sempatim de Fenerbahçe'ye hoca olmasından mütevellit bitmiştir. Bir tek Sokrates kalmıştır yadımda. Sonrası Brezilya futbolu değildir, Avrupa kanı karışmış hibrit bir sürümdür. Tek istisnası olan Ronaldinho da futbol intiharı etmiştir.
SilO sene Platini’yi izlemek çok zevkliydi ve hak edilmiş bir kupaydı bence. İlk defa ve son defa Brezilya dışında bir takımı-milliyetinden âzade- desteklemiştim, Fransa’yı. En haz etmediğim ise ingiliz futbolu, buz gibi, ruhtan yoksun, buram buram ruhtan teknik.
Sil*buram buram teknik
SilO sene Maradona'nın Arjantin'i şampiyon oldu. Almanlar Platini'nin defterini dürdü. Hiç sevmediğim Almanlar'ı sırf Zico ve Sokrates'in öcünü aldı diye sevmiştim o sene. Platini'nin şampiyonluğu 2 sene öncesi gelen Avrupa şampiyonluğudur.
SilEvet ya, şimdi hatırladım Avrupa Kupası’ydı o, bunaklık:)
SilFutbol bile ‘bir zamanlardı’ diyeceğim, yine geçmişe özlemle suçlanacağım. Ama öyle işte. GS 11’ini ezbere sayar, albümler biriktirir, abileri baba evinde toplar, derbyleri izlerdim. Yok, iyi ki büyümüşüm:)
Belki de Geyve'nin sokaklarında, hafif ve sarı yanan lambalarında, akşamları gelen incir kuşlarında, perdeleri açılmamış camlarında, adı Muazzez olan tüm genç kızlarında aramalı sahiciliğini aşkın..
YanıtlaSilAramalı kesinlikle. Muhatabından bağımsız aşkların şehâdetidir Mona Roza. Bütün pespayeliklere tokat gibidir. Üstâd’ı da özledim şimdi, dünya gözüyle bir daha inzivâsına misafir olabilsem keşke.
Sil"Gençliğin verdiği heyecanla yaşanmış bir tutkuydu, benim için de gençlikte kalmış bir hatıra. Sezai Karakoç, büyük bir şair! Bu tutkusu devam ediyor mu bilmiyorum, benim için tarihe mal olmuş bir aşk, bir şiir ve hep böyle de kalacak. Ben okuldan sonra mutlu bir evlilik geçirdim. O döneme ait fotoğrafların çoğunu imha ettim, keşke saklasaydım diyorum bazen. Kendisiyle hiç görüşmedim, 15 yıl önce bir arkadaşım görüşmüş, onun aracılığıyla haber aldım. Kendisine, bana olan sevdasına, aşkına hep saygı duydum. Okul yıllarında da bana olan ilgisini fark etmiştim; bu şiiri yazdığını da biliyordum ama ben aynı yakınlığı duymamıştım. Belki bir yerde karşılaşırsak bir merhaba derim. Allah hepimize uzun ömür versin."
YanıtlaSilBu cümleleri okuyunca ne düşünürsünüz?
Hiçbir şey anlamamış diye düşünürüm, hiçbir şey. Ne tuhaftır, aşkın muhatap gözetmemesi, başına buyruk âsiliği. Muazzez’e yazılmış şiir ama O’ndan ne kadar uzak? İşte, bir de Kays’ın gözünden bakmak lâzım değil mi?
SilBelki Muazzez şiiri anlasa ve karşılık verse idi, Sezai Karakoç diye bir üstad olmayacaktı. Kimbilir?
YanıtlaSilBelki... Belki de kuş taşa değer, yaşayan bir aşk efsanesine sahitlik ederdik. Ve belki, şimdikinden daha Üstâd ama şimdiki kadar yalnız olmazdı Şair.
SilBelki DPT'de çalışan herhangi bir Maraş'lı Sezai olacaktı.
YanıtlaSilHiçbir zaman cevabını bilemeyeceğiz. Deli Leylâ yanımın beklentisi belli.
SilDeli Leylâ yanınız ne diyor ki bu işe? Mesela Deli Leylâ yanınıza Mona Roza yazılsa idi karşılığı ne olurdu?
YanıtlaSilDeli soru:)
Sil‘Bir bakışın ölmem için yetecek’ derdi Leylâ, Leylâ olduğu zamanlarda.
"Leylâ ne zamandır Leylâ değil?" diye bir soru soracak değilim elbette.
SilE elbette.
Sil"Yemezler" dendi.
YanıtlaSilDeli Leylâ olmasaymış, Nur kelâma tutkun, mürekkebe batırılmış bir ömrü katetmemiş olurdu. Bütün taşlarına rağmen yol, güzergâhını sevdiğiniz ve sevmediğiniz yönlerinizle döşüyor. Ve elbette, ‘sevdiğimiz yönlerimiz sevmediklerimizi besliyor’ ya da tersi.
SilBeklenen cevap o değildi belki, ama bu cevapla da aslında Maraş'lı Sezai'nin Mona Roza'lı hâlinin ne olabileceğinin ipuçları var.
YanıtlaSilSezai Maraş’lı değil, Diyarbakır’lıdır. Mona Roza’lı hâli bize yepyeni bir pencere açabilirdi. Belki hikâyelerimiz bile başkalaşır, domino yıkıntılarını o tek taş durdurabilirdi. Hepsi farazî, bilmiyoruz. Çok da önemli değil artık, olan oldu. Mona Roza cebimize kâr kaldı.
SilDoğru söylediniz, bu Maraş da nereden çıktı? Aklım hep grubun Maraşlılar'ına gidiyor nedense.
SilNeyse, bana her gün bayram, ama, yarının bayram olduğu insanlara hürmeten müsaade istiyorum.
YanıtlaSilHayırlı bayramlar...
SilSize de hayırlı bayramlar efendim. Rüyalarınız bol olsun.
YanıtlaSilAşkın tüm hâlleri yine bilinmezliğini besliyor. Ârızî demişsiniz, doğru ve tüm sorgulayışların sonunda anlatmak ve yaşamak arasında bir seçenek sunmuşsunuz. Bence kelimelerin hükmü yok bu hâlde, susup ehlinden dinlemek lâzım hiç olmazsa.
YanıtlaSilEhli değil, lafazanı. Türlü türlü hâlleri içerisinden bir seçki benimki. Üzerine ne yazılsa, gizemini koruyor. Kelimelerden vaz geçmiyoruz, aşk dediğiniz kalabalığa gelmiyor halbuki.
SilGelmiyor evet, kelimeleriniz kalabalık yapmıyor, bilâkis birçok pencere açıyor okura. Bu arada bayramınız mübarek olsun, daha güzel bayramlarınız olsun.
SilHayırlı bayramlar size de, aynı dileklerle...
SilSevgili Nur! Yine yapmışsın yapacağını, bir ömürlük soru bırakmışsın masamıza, hadi buyrun demişsin. Sen yazınca buyurmamak olmaz tabi.
YanıtlaSilBir soru da benden: Nur Zelâl’in kendisi aşk olsa, hangisinin cevabı olurdu?:)
Eyvah eyvah! Okur senden de belâlı olunca böyle sıkışırsın köşeye Nur!:)
SilAylacığım, her gün yeni bir ‘ben’le uyanıyoruz aslında. Bu yüzden bütün sorular hayat içre ve cevaplarla bir şekilde yüzleşmişizdir zamanın bir yerinde. Bazen plak takılmış ‘aldanış’da sürgit aynı yanılgıya toslamışızdır. Bazen yepyenilik duygusu sarmıştır bizi ve dünyaya karşı koyabilecek gücün adı olmuştur aşk. Hiç birini yok sayamam, her biri-ki bazıları paket hâlinde- aşkın hanesinde bekliyor ve doğrusu cevaplarıyla da ilgilenmiyor.
Ah o güç ne acaip bir duygu hâlini besler? Sonrasında nasıl bir düşüştür uçurumdan? Güzel Kadın! Senin kalemine de çok yakışıyor aşk, seyrine doyum olmuyor.
Silİlhamını aşktan alan her şey güzel, yeter ki hesapsız, kurgusuz, gelişine olsun. Okur güzel, ben güzel, bayram böyle güzel:) Uğraman en güzeli, iyi bayramlar Ayla.
SilMa'lum sözlükte birisi Ping Pong Masası için bir yorum yazmış:
YanıtlaSil"bu şiiri okuyan birisi sezai karakoç'un muazzez akkaya'yı masa tenisi oynarken seyrettiğini ve onun gözünde kendisinin olsa olsa ping pong masası kadar ehemmiyetinin olduğunu düşünerek hüzünlendiğini çıkarabilir. son üç dizeye benim yorumum şu olmuştu: sezai izlerken muazzez'in gözlerine dalar fakat sonra raket-masa ikilisinin topla çıkardığı seslerle gerçek dünyaya döner.
fakat ev arkadaşım enteresan bir şey fark etti. bu hali bana hem daha uygun hem de daha güzel geldi. onun fark ettiği şeyi biraz açarak özetleyecek olursam:
masa tenisinde oyunun durağan seyrinde her bir oyuncunun hamlesinde iki ses çıkar: birincisi raketin topa vurduğunda çıkardığı ses, ikincisi de top rakibin sahasına düştüğünde çıkan sestir. kısaca "tak tak". şiiri arkadaşımın gördüğü açıdan yorumlayacak olursak sezai karakoç muazzez akkaya'nın karşısında, onunla birlikte oynamaktadır. şiirin sonuna kadar hep oyunun olağan seyrindeki sesler çıkmıştır. fakat sonlara doğru sezai muazzez'in gözlerine dalar:
"gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi
ne kadar güzel ne kadar sıcak"
gel gelelim masa tenisi hızlı seyreden bir oyundur. bir anlık dalgınlık oynayanın hamlesini yapamamasına yol açabilir. burada da aynen böyle olur ve bu sefer oyunun olağan seyrindeki o ses çıkmaz. çünkü muazzez'in gözlerine dalan sezai hamlesini yapamamış, top düşmüş ve beton zeminde sekmektedir.’’
******
evet şair sanki burada rakip oyuncu konumuna koymuş gibi kendini önce topun fileden geçişini takip ediyor..
‘’ beyaz iplik sert iplik tak tak’’
normal seyrinde bir vuruş tüm dikkat oyunun akışında hala gözler topta
‘’yuvarlak top küçük top ve tak tak’’
ve şair devam eder ..
‘’ ping-pong masası varla yok arası,
ben ellerim kesik varla yok arası’’
yavaş yavaş oyunun akışına olan dikkat ‘’sen nehrine’’ doğru kayar ve sanırım dananın kuyruğu kopar
‘’tak tak’’
‘’ öküzün gözü veya dananın kuyruğu
kadifekale veya sen nehri’’
işte şimdi kendisiyle masa arasında bir fark kalmamıştır ha var ha yok ..
‘’ ha sezai ha ping-pong masası
ha ping-pong masası ha boş tüfek ‘’
bir el işareti eyvallah ve tak tak’’
diye devam etmiş etmesine ama ‘’sen nehri’’nin gözlerine ilişince gözleri o topu unutmuş top düşmüş masaya seke seke ilerlemiş ‘’tak tak tak tak tak tak tak"
‘’gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi
ne kadar güzel ne kadar sıcak
tak tak tak tak tak tak tak" "
Hayâl gücüne bakınız. Bu şiir böyle bir şiir işte. Yalnız elden ele çoğalttığımız zamanlarda, şiirin beraberinde hikâyeleri de doğurgandı. Aralarında en sevdiğim: Sezai bir subay kızına aşık olur. Mezuniyet gecesinde çıkar ve herkesin içinde O’na bu şiiri okur ve ilan-ı aşk eder ve reddedilir. Sonra genç kız pişman olur ve Sezai’ye gelip kabul etmek istediğini söyler. Bu defa da O Sezai tarafından reddedilir. Ne hikâye ama:)
SilBir de şu tarafından bakalım:
SilAşklar şiirlerle, mektuplarla ifade edilir, kabulü ya da reddi de benzer incelikte olurdu belki de. Günümüz aşklarının ifade ediliş şeklini düşünelim bir de: 'seviyorum lan seni'.
Bence aşkın kendisi 'entübe' halde, ya da taşıyıcıları onu bir 'virüs'müşçesine taşıyor; ya taşıdıklarının farkında bile değiller, ya da ondan kurtulmak için ruhları/vücutları büyük bir savaşım vermekte.
Hatta buna cesaret bile edemeyen âşık, uzaktan sevdiğini izlerken ipince süzülür ve hastalanırmış. Şimdi : Sana hastayım güzelim!
SilBu başkalaşım aşkın ârızî hâllerinden biri değil, aşk bile değil, sevda hiç değil. Çekirdek çitler gibi âşık olmanın, taşıdığı mânâda bir karşılığı yok. Kimse ince hastalığa tutulmuyor artık, aşısı bulunduğu için değil, uluorta, bağıra çağıra yaşandığından.
Başımız sağ olsun...
SilAşkın takdîminde bile hâyâ ile iç içe bir çile, bir emek vardı. Tek satırlık (o da kısaltılmış/kodlanmış kelimelerle yazılmış) sms cümleler ile takdim edilir oldu aşk.
YanıtlaSilBelki aşkın hastalık olmaklık hâli biliniyor, lâkin "Ya Râb belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni / Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni." şeklinde hastalığın varlığına bilerek dâhil olmak zamanı ile virüsten kaçarmışçasına yaşanan 'entübe' hâli arasındaki farktır şâhit olduğumuz.
Hem ne fark, dağlar kadar. Çok keskin geçişler değil mi, çok hızlı? Daha dün gibi aşkın belâ hâli ve şimdi virüs hâli... Aşkı kodlamak ve yaza yaza bitirememek...
Sil'Gözlerinin içine başka hayal girmesin
SilBana ait çizgiler dikkat et silinmesin'
Eski şarkıların değişik modlarda tekrar tekrar sunulması aslında bu düşüşün ikrârı bir nev'î. Aşk olmadan musikî de olmuyor zîra.
Neden musikî yapılmıyor sorusunun cevabı bu. Sert bir düşüş, seyretmek de acılı. Dönüp dönüp aynı şarkıları aynı seslerden dinlemek direnci de bendeki avuntu.
SilSadece şarkılarda izini sürsek, kaybın ve yozlaşmanın boyutu dehşet.
‘Aya benzer yüreğin, e doğal olarak takipteyim.’
‘Fotomu like’lamadın’ diye biten aşklar. Off ki of.
Var mı son zamanlarda gözünüze çarpan güzel bir şarkı, ya da iyi yazılmış bir kaç şiir? Ben mi uzak kaldığım için göremiyorum, yoksa toptan bir tükenmişlik hâli midir yaşadığımız?
YanıtlaSilParça parça belki, hatırımda kalmadığına göre de çok da anlamı yok. Genç kızım olduğu için takip edeyim diyorum, O da genelde rock ve yabancı müzik dinliyor:)
SilHer şey birbirine bağlı ve etkileşim hâlinde. Zamanın ruhu neyi gerektiriyorsa onu buluyoruz soframızda ya da ruhsuzluğu.
SilŞiiri hiç sormayın. Bıçkın, serseri, delikanlı jargonu, yeni yetme...
Eski yetmelerden de birşey yok son zamanlarda.
SilOnların da argümanları zamanın ruhuna yenik düştü.
SilHer karanlıktan sonra bir sabah gelir avuntusu ile tesellî buluyorum artık. Peki ya güneşimiz toptan kayıp oldu ise?
YanıtlaSilKaramsarlığa düştüğümde böyle hep aynı şeyi düşünürüm: Ben varsam sen varsan ve ortak kaygılarımız direniyorsa zamana, umut vardır. Değil mi ki güneş her sabah inatla aynı muhteşemlikte doğuyor, neden olmasın?
SilKendi perspektifimizden öncü şâir üretemiyoruz, mütefekkir üretemiyoruz. Bol bol müşerrih ve mukallit üretiyoruz.
YanıtlaSilNe yapalım, biz de eskileri döndürüp döndürüp okuruz. Musîkiyi taş plaktan dinlemekte ısrarcı olur, o sudan içmemekte direniriz. Hayat bu işte, geçer.
SilHaklısınız. Bir ayağı çukurda olan birisi için fazla beklenti içerisindeyim gâliba. Emaneti verene kadar mevcutla iktifâ et, hatta şükret bile. Ya olan da olmasaydı?
SilBeklenti son nefese kadar bitmez, ayağın nerde olduğuna bakmıyor:)
SilMeselâ musîki olmasaydı, zerâfet semtimize uğramasaydı, Neşet Baba’yı tanımasaydık ve türkülerin yanık bağrında soluklanamasaydık... En önemlisi ‘Kanadı kırık kuş’un dilendiği merhametten payımıza düşeni alamasaydık. Terazinin bu tarafı sağlamda.
"Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
YanıtlaSilMangalın küle mahcubiyeti artar
Divitlerin ucu eğrilir akıtmaya başlar hokkalar
Ayırır denizin kibrini bin parçaya ünlü keman"
Şair burada ne demeye getiriyor?
“ Nedir bu dersin ciyak ciyak
SilSırası mıydı şu öğle vakti.”
Burada izahı mümkün sanırım. Şair’in zihnî altyapısına bakmak lâzım biraz da. Dikkatli baktığımda bir türlü hıncını alamamış bir Adam görüyorum; belki tamamlanmak düşünde yorgun düşmüş, belki karşılıksız kalmış zamanın bir yerinde aşk dediği, belki tastamam sorunludur bakışı karşı cinse, bilemiyorum. Aslında Şair için faraziyem: Dinmek bilmeyen öfkesinin kaynağında, şiirinin eksik öznesi yatıyordur, kimbilir? Bir Şair için daha büyük yoksunluk olabilir mi? Aşk ‘yeterince’ olmayınca, hep 1-0 yenik başlar Şair bir şiire. Kederi başka şeye benzemez, öfkesi de. Mesnetsiz de değil hani düşüncem. Aşkın yüzü aydınlatan, kalbi yumuşatan, insanı mülâyimleştiren iyimser bir tarafı var. Şair hep kızgın oysa, hep öfkeli...
"
YanıtlaSilAnonim28 Temmuz 2020 03:53
30 Temmuz 2020 tarih ve 16:30 girişm zamanlı yazınızın başlığı:
Yanıtlayın
Anonim28 Temmuz 2020 03:56
Entübe Aşklar-I
"
demişiz. Yazı giriş tarihi tamam da zaman tutmamış. O çok mühim değil de, başlıktaki 'I' eksik olmuş. Sonradan 'II' yazıldığında okurun kafası karışabilir, bunun ilki neredeydi diye.
ne yeni bir şiir, ne de şiir tadında bir cümle...
YanıtlaSil‘Yeni’ yeni değil artık, ne de şiir bir cümleye libas olma derdinde. Bunca yazılmışlık içinde, kalemle kan bağını koparmış bir yazar, sanki zincirlerinden kurtulmuş, yüklerini atmış, sadeleştirmiş hayâlini, seyre dalmış. Bu yeni bir tecrübe, tadını çıkarmak lâzım.
Silpekiyi.. biz de okumayla, düşünmeyle, güzel olanı sevmeyle bağımızı koparalım, yeni tecrübeler adına.
YanıtlaSilKoparmayın elbette...
SilBen izlemeyi(her anlamda) ve gözlem yapmayı daha çok seviyorum bu aralar. Üzerinde konuşmaktansa düşünmeyi tercih ediyorum. Belki bir tür biriktirme ya da popüler tabirle detoks süreci, ruha yönelik...