Her bayram öncesi yaptığımız mezarlık ziyareti, benzemez diğerlerine. Öpülesi bir ‘El’ eksik, sabah kahvaltılarının keyfi buruk, bayram harçlığının yaşımız ne olursa olsun sarsılmaz ritüelinden yoksunuzdur. Ne kadar çok sevmiş isek bayram sabahı o denli ihtiyaç duyarız varlığına. En çok da bir Çınar’a yaslanmış sırtımızda sızıyla karışık ürperti duyduğumuz o şımarıklık anlarında.
Pijamalarımızı değiştirip temiz ve özenli giyinmeden el öptürmeyen o şefkatli azarı duymadığımız günden sonra, ‘bayramlık’lar dolapta asılı kalır. Oturduğu köşe hep boş, muhabbetler tatsız, gülüşmeler bile boşluğa çarpıp tuzla buz olmaya teşnedir.
Yani artık bayram; yalnız da olsak, kalabalık ta, çocuklar gibi şen olduğumuz zamanlardan çook uzaktır. Büyümüştür o küçük kız, yanıbaşında duran güvenden ve bir çift şefkatten yoksun...
Boş kalan köşelerin, artık öpülemeyen ellerin hüznü bundan daha iyi anlatılamazdı. Yukardaki fotoğraf metinle doğrudan ilintili gāliba.
YanıtlaSilEvet, fotoğraf o küçük kızın ‘tamam’ olduğu zamanlardan bir mutluluk karesi. Babanın sol ayağının durduğu yere bakınız, hikâyenin özeti tam da orada durmaktadır.
SilSol ayak bisikletin tekerine fren olmuş; mesaj burada galiba, yoksa gözlüklerimi mi takmalıyım?
SilTakmanıza hiç gerek yok, evet sol ayak fren görevi için orada. Yıllar sonra fark ettiğim bir ayrıntı.
Sil