8 Mayıs 2020 Cuma
Özlemle...
Şehriyâr’imde ergûvanlar açmış diyorlar. Gerdanına ne de güzel yakışır şimdi, eşsiz bir mücevher gibi. Âh bu senin gerdanın gibisi yoktur. Şiirlerin, şarkıların, ağıtların dilinde ‘hasret’ en çok sana yakışandır.
Sevgilim İstanbul!
Nasıldır böyle seni uzaktan sevmek bilir misin? Hayır, o şarkı yalan söyler, tanımaz seni. Birlikte kaç gemiyi batırdığımızı, kaç savaştan yorgun ama mağrur çıktığımızı, kaç yalnıza ilhâm olduğumuzu bilemezler ki! Sen yine bütün cilveni takınır da karşılarsın baharı. Âşıkların, uzağında burkulur, bahar bir türlü yanaşmaz olur yamaçlarına. Yarımdır hikâyeler hep yarım, mevsim öksüz...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Martılar fısıldadı kulağıma, İstanbul bekliyormuş seni, erguvanlar bile hüzünlü açmış bu bahar. Öyle diyor bak şarkı da:)
YanıtlaSilhttps://youtu.be/8HpiGBXjZZU
İlaç gibi geldi, var ol e mi?:)
SilSen de Nur sen de. Kalemin hep işlesin.
Sil'Olmayana övgü' diye başlayıp uzun uzadıya İstanbul eleştirisi yapacağım da çıkıntılığımı frenlemek adına susturuyorum kendimi. Şehirleri şehir yapan, medenî kılan içinde barındırdığı tarihî doku ya da üç beş köşesinde kalmış doğal güzellik kırıntıları olsa idi İstanbul kendisine yapılacak tüm güzellemeleri hak ederdi belki. Lâkin insanın insan olmaktan çıkmaya başladığı bu metroköyden bahsediyor isek takatim kalmıyor işte...
SilŞehirleri şehir yapan, iyi-kötü bağrına emanet ettiğiniz hatıralarınızdır. İstanbul, kıyıda köşede kalmış-insan denen bozguncu marifetiyle- güzellikleri ile bile sevilmeyi hak eder. Ruhunu örseleyen biziz, yok eden, çürüten, kaosa mahkûm eden. Ben her şeye rağmen seviyorum onu; yoksunlukları, yaraları, ve küskünlükleri ile...
SilSeyyah olarak kalırsanız evet gerdanına filan âşık olabilirsiniz İstanbul'un. Sultanahmet'te ya da Süleymaniye'de biraz huzur bulur, vapurda giderken yeşil-mavi sularda kendinizi teskin edebilirsiniz, ya da boğaza nâzır birkaç mekânda içeceğiniz bir kaç bardak çay ile romantik bir ilişkiye girebilirsiniz İstanbul ile. Ama İstanbul o bildiğiniz ya da zannettiğiniz Leylâ değildir artık. Sahaflardan kitap tozu teneffüs ederek, tarihi çarşılarında üç beş saat gezerek âşık olunacak İstanbul üniversite öğrencisinin romantik gözlerinde kalmıştır. Kim demiş şehirler batmaz diye? Bâbil batmadı mı? Ruhunu yitirmiş tüm şehirler batmaya mahkûmdur, batmaktan ne anlaşıldığına bağlı tabii ki...
YanıtlaSilO kadar işte. Aşağı yukarı bütün şehirlerimiz için aynı şey geçerli. Üç beş kırıntı, nefes alabileceğiniz bir aralık bırakmadık ki kendimize. Betonarme yalnızlıklar ve uğultusunda iç sesimizi yitirdiğimiz tüketim mâbetleri avm’ler, sunî yeşillikler, düzenli ve bir örnek parklar... Yürüyeceğimiz yollar bile hudutlarla çizilmiş. Leylâ’dan bir kum kırıntısı bile taşımayan şehirlerimiz. Hangi şehrin Seyyah’ı olalım şimdi?
SilHem âşık ‘bir de benim gözümden görün’ demiş ya, o hesap benim ki. İflâh olmaz romantikler tutunacak bir dal illâ ki bulurlar:)
YanıtlaSilBuna itiraz edemem işte.. Güzelliğin on par etmez /Şu bendeki aşk olmasa..
SilHatıralar belki, içinde bıraktığınız sıkı dostlar ve varsa yapabieleceğiniz doyumsuz muhabbetler o dostlarla.. Bunlar olursa her şehre manevi bir bağ oluşturabilirsiniz, bu tartışma götürmez. Ama şehrin silüeti yâhut rûh-i mânevisi şeklinde pek sıkmaya başlayan, çünkü artık olmayan, çoktan bitmiş olan farazî değerlerinden bahsediyorsak bir şehrin, oraya büyükçe bir kaf harfi koyuyorum ben. Evliya Çelebi'nin , Yahya Kemâl'in, Tanpınar'ın İstanbul'unun ruhuna fatihalar okuyalı çok oldu. Bulursanız hayâlinizdeki İstanbul'u o mâlum gerdanından öpmeye tâlibim.
YanıtlaSilMaalesef bulamam ama evet, O’na emanet dostlar ve demli bir çay eşliğinde yapılan muhabbetler...
SilŞehirlerle silüetinden bağımsız bağ kurduğumuzda muhakkak ruhumuza derin çizikler atan yaşanmışlıklar damgasını vuruyor. Ömrünüzü geçirdiğiniz değil de bir ömürlük hatıra biriktirdikleriniz bazen. Yoksa geri alınamayacak kötülükler yaptık ve şehirlerimizin ruhunu katlettik. Sonra da bağışlanmayı diliyoruz, belâ geldiğinde sıkılıyor canımız. Ya canını sıktıklarımız?...
Tarihten ve her ne demekse şehrin şahs-ı manevîsinden medet beklemeye devam ettikçe İstanbul "bâki kalan bu kubbede hoş bir sadâ imiş" dizeleriyle sadece hatıralarımızda hoş bir sadâ olarak kalacaktır. Daha fazlası kaderin akışına terstir. 'Biz ne halt edersek edelim, bu şehir bir şekilde direnip ayakta kalır.' Polyannacılığı sona ermedikçe İstanbul'u seyyâhların hatıralarından okuyacağız artık. Çınaraltı'nda içilen çaylar yerini Starbucks'ın yarım kg et pahasına kağıt bardaklarında içilen sahte kahvelere terkettikçe Leylâ çöllerde yolunu yitirip kaybolmaya mahkûm olacaktır. Biz bu şehre medeniyetimizin gözbebeği vârisi gözüyle değil de finans-kapitalin, yozlaşmış sanatın ve sadece bilanço değerlemesi kıymeti ile ifade edilen bina stokları nazarıyla bakmaya devam ettikçe aşüfte bir kadının gerdanı kalacaktır geriye. Onu da öpen illâ ki olacaktır, ama rüyâlarda örülen Leylâ'nın kara saçları olmayacaktır.
YanıtlaSilEn son Çınaraltı’nda içtiğim çayda bile kekremsi bir tat vardı ki diğeri tam bir akıl tutulması. Uyduruk bir kahve için kuyruğa girmek de neyin nesi? Geriye dönüşü yok, şehir düştü çoktan. Bir gün bozduğumuzu tamire niyetlensek bile, elimiz boş kalacak.
Silİyi de gelin anlatın bu deli Leylâ’ya ağır romantizmin bünyeye zarar olduğunu. Bir tarafım da ne ziyânı var diyor, İstanbul hâlâ şiir kokar, dost teknesidir, yâr nefesidir. Arada bir aa sokaklarında yitip gitmek için bile ziyaret edilesidir.
Hem sadece ben miyim ağır romantik? Cem abi de anlat derken hayâlindeki istanbul’a dair kurmuş cümlelerini
Silhttps://youtu.be/brRwGXwfWVY
İstanbul'a vize uygulamaktan bahsedilir ya senelerdir, bence üniversiteye yerleştirme sınavı gibi İstanbul'a yerleştirme sınavı yapılmalıdır. Ama öyle test filan değil. Asgarî 200 edebi eser okumuş ve anlamış olmak, genel hatlarıyla bile olsa sanat tarihi bilmek ya da en azından Süleymaniye'nin mimari detaylarını ezbere biliyor olmak, şiir, nesir, resim, hat-tezhib sanatlarından en az birisini icra edebilecek kabiliyet ve incelikte olmak, ............
YanıtlaSilKim yapacak bu sınavı, uzaylılar mı? Ki gökten zembille inip bu kıyımı önce durduracak, sonra da ehliyet sınavı yapacak kim var? Bir ben hayâlperest değilmişim:)
SilBir de geçici ikâmet şartları var. Vize onlara:)
SilHazırdakiler için de bir düzenleme lâzım. Onlar bu sınavdan muaf mı tutulacak?
SilOnlar için tehcir yasası çıkacak:) Mübâdele için müzâkereler de yapılabilir:)
SilOh iyi, içim rahatladı:)
SilBen bugünden tezi yok sanat tarihi çalışmaya başlayayım iyisi, bir ‘cesur yürek’ çıkar da hazırlıksız yakalanmayalım:)
SilEyvah! Şimdi Mel Gibson üzerinden bir muhasebe başlar, vallahi benden müzminsiniz:)
Madem film analizleri yapıyorsunuz, hazır Mel Gibson'dan açılmış mevzû da, Gününü Göreceksin için yorumlarınızı alalım:)
Silİzlemedim desem...:)
SilKadınlar ne ister? Ya da komplo teorisi olsa belki. Şimdi Mel Gibson iyi oyuncu diyeceğim e bir de deli bakan gözleri severim deyip fitili ateşleyeceğim. Yok üstüste fazla olacak:)
Russel Crowe da iyi oyuncu, itirazım oyunculuklarına değildi ki zaten...
SilAma bence gelmiş geçmiş en iyi film-seri- The Godfather ve oyuncu da Marlon Brando’ dur.
Silİyi, Kötü ve Çirkin'in efsane müziği hâlâ kulaklarımda çınlar.
SilMüthiş! Film müzikleri ayrı bir kategori zaten. Klasikler hep sıkı film müzikleriyle öne çıkar.
SilYağmur Adam tam da sizin o nev-i şahsına münhasır tahlil kabiliyetiniz ile üstüne yazabileceğiniz bir film. Sıradışı bir hikâye çıkaracağınızdan eminim.
SilDenerim:)
SilDustin Hoffman’a da ayrı bir pencere açmak lâzım.
Pratisyen hekimi kalb ameliyatına çıkarırsan hasta masada kalır. Ya buna râzı olacaklar, ya da defin işlerine başlayacaklar.
YanıtlaSilÇok da umurlarında. Bir cengâver çıkıp, kılıcını çekecek de ‘savulun bre gafiller!’ diyecek:)
Sil