trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak!
makinalaşmak istiyorum!”
Nazım bunu yazdığında 1923’tü ve mekanik zihinler henüz bu kadar profesyonelleşmemişti. İnsan ve doğa ilişkileri böylesine çetrefilli değildi. Biri yapay zekâ dese, eminim bunu bilim kurgu film senaryosundan fırlamış gerçeküstü saçmalıklar olarak görecekti insanlık.
- ‘gittikçe daha az hayâl kuruyorum’ dedi gülkız. Ürktü Adam; solacağını anladı sevdiceğinin, vurdu sazın teline. Saz inledi, ses titredi, mühürlendi aşk:
“Şâd olup gülmedim eller içinde
Benim gülüm soldu güller içinde”
- Hayat akmaya kaldığı yerden tam gaz. Yine bir kalabalık, bir uğultu ipek yolumda, yine boğuldu şarkısı kuşların. Sanki hiç es vermemiş gibi hayat, hiç dinlememişiz kendimizi, nisyan hiç boşluk bırakmamış zamanla aramıza. Hayır mıdır ki?...
- O kadar çok gün yüzü görmemiş hikâye var ki. İyi bir hikâyeci olmayı en çok onları ışığa kavuşturmak için isterdim. Sanki onlar karanlıkta kaldıkça, daha çok taşa değiyor ayaklarımız. Onlar yorgun karanlıkta göz kırpmaktan, ben bin kat yorgun günü adımlamaktan. Bir yerlerde kesişse yollarımız, bağdaş kaçınılmaz, neler anlatırdık birbirimize kimbilir? Gecede ay olsa ve de yıldızlar ve yakıştırdıklarımız... Güzel olurdu sanki...
- ‘Kurbanım sana’
Hiç bir dilde karşılığı olmayan anlam. Sade, yalın, gösterişten uzak. Ancak bu topraklarda yeşerebilmiş muhabbetin adı. Ah benim boynu bükük ülkem, başka bir yerde doğmuş olmayı zinhar dilemedim, dilemem.
Çarklar dönecek, makinalar dönecek ve öğütecek bizi zaman.
YanıtlaSilNe zaman bu çarkın dişlisi olmaya heves etse içimdeki bezgin, bir türkü yapışır yakama:
Sil“Ah yalan dünyada, yalan dünyada...”
Ne felâketlere şâhit oldu insanoğlu, ne tufanlarla karşılaştı, ama kaldığı yerden bozgunculuğa devam etti. Şahsî olarak dünyanın geçtiği bu sürecin sistematik bir zihin bulandırması olduğuna inanıyorum, lâkin bu 'es' hâlinin bir anlığına bir hakîkat olduğunu farzetsek de, netîcenin bundan farklı olacağını hiç bir vakit tahayyül etmedim. Zîra insanlar vicdandan daha ziyade şeytanî olan sesleri dinlemeye meyyâldir. Âdem'den beri değişmeyen temâyül budur. Hastalık (kötülük) bulaşıcıdır, sıhhat (iyilik) mücadele ile ayakta kalır ancak.
SilBunun için ‘iyi olmak’ azınlıktadır, kıymetli olduğundan, mücadele gerektirdiğinden. Kötüye meyyâl olmanın cazibesi aşikâr ama neyi beslerse insanoğlu onu çoğaltır. Kötülüğü kendi sesinde boğmanın yolu da ne ironiktir ki iyiliği çoğaltmaktan geçiyor. Ve yine ve yine habil kabil, kopmaz kan bağı.
Silİnsan: ders almayan varlık. Tarihimizin değişmezi bu ama diğer türlüsü sınanmak gerçeğini geçersiz kılmaz mı? Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz, dünyayı çekilmez kılmak için, ister sistematik olsun isterse hakîkat, elinden geleni yapıyor insanoğlu. Galiba biz kıyameti tamamen bizden bağımsız bir süreç olarak gördük hep. Ve galiba yanılıyoruz. Kıyametimizi soframıza buyur eden biziz ve çabucak gelsin istiyoruz, en acı menüsüyle.
Kıyamet beklentisi ya da kıyametin yakınlığı asırlardır süregelen bir tartışma mevzuu. Yarın kıyamet kopsa ne olur, bin yıl sonra kopsa ne olur? Netîcede insanın ölümü kendi kıyameti değil midir? Ölümün şeklinin değişmesi neyi değiştirir ki? Hangi ölümün daha hafif, hangisinin daha ağır olduğunu tatmadan nasıl bilebilir ki insanoğlu?
YanıtlaSilGaliba kendi kıyametimizi yapayalnız yaşamaktan korktuğumuzdan bu beklenti. Bir an önce gelsin ki hazır bütün deliller eldeyken, olsun ne olacaksa. Fiili olarak büyük kıyametin taşlarını biz örüyoruz demek istemiştim aslında. Yine hesap hatası, büyük hesabın karşısında.
SilBen kastettiklerinizi anlamamış değilim. Aklımca başka mesellere giriyorum. Gıcıklık herhalde kanımda var:)
SilAnladığınızı anladım:) Muhaliflik kana işleyince, itirazımsı meseller kaçınılmaz olarak masaya sürülür. Bilirim, ben de yaparım sıkça bu gıcıklığı:)
SilBu arada imlâ tarzınızda değişiklik hissettim:)
YanıtlaSilDeğişiklik iyidir, iç sese biraz estetik katmak da iyidir, ya da satır aralarına:)
Sil