7 Haziran 2020 Pazar

Fark Ne?


“Bu gerçek hayat mı?
Yoksa sadece rüya mı?
İki arada kalmış

Gerçeklerden yok kaçış
Gözünü aç, gökyüzüne bak ve gör;
Serserinin tekiyim ama sempatiye ihtiyacım yok

Çünkü sempati benim
Çünkü haydan geldim huya giderim, biraz aşağı biraz yukarı
Rüzgar ne yönden eserse essin mühim değil”

Uzun zaman sonra odamın duvarlarını yeniden inleten şarkı, hafızamın ritmini zorluyor. İlk gençlik yılları ve o mâlum köşebaşları...
acaba o köşeyi dönmesem ya da tam tersi kaçınmasam dönmekten, beni karşılayan bu ‘ben’ mi olurdu? O adımı atmasam ya da her adımımı sahiplensem hayata karşı, ‘keşke’lerin tuzağından kaçırır mıydım kaderi?

İlk aşk kadar harikulâde, ilk ihanet kadar yakıcı, ilk şiirin hüznü kadar sahici ve ilk isyanın kalbe vurduğu darbe kadar derinden... Hepsinin toplamı ‘ben’ olmasa, kimin hanesine yazılırdı kelâm?

Sormaktan hiç vazgeçmedim. Arkana bakma diyenlere inat, her fırsatta yeniden dönmekten yüksünmedim; ilk aşka, en yakıcı ihanete, kalbimin çeperlerini zorlayan her bir dizeye. Çünkü ‘rüzgâr ne yönden eserse essin’ bir kalp taşımanın ağırlığını değişmedim hiç bir şeye, onlar sayesinde. Yakıcıydı evet ama sahiciydi de ve biricikti kederin kuyusuna su taşıyan bir kızın hikâyesi.

Bütün bunları artık derin bir sükûnetle karşılamak ve ufka bakmak; mutmaîn ve dingin.

Bütün bilgiç sözlerin tuzağına düşmemek için bir özet bırakıyorum şuracığa, bir netice, tüm neticeleri gölgede bırakan:
Bir şeyin bilgisine vâkıf olmakla onu yaşamak arasındaki derin fark...
Bu yüzden hep acemiyim; hep o ilk köşe başındaki ilk adımın sarhoşluğuyla, ilk aşkın şiirini temize çekmekteyim.

Siz gidin, ben zaten hep gitmekteyim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder