1 Mayıs 2020 Cuma
Mutfak Mesaisi 2
'Bağışlanacak kadar günahkâr olmak lazım' diyorum, elimdeki son bardağı makineye yerleştirirken. Kadınlar mutfaktaki seremoniler sayesinde ne çok açmazların gemisini batırıyorlar, bir yandan da bunun muhasebesi var içimde, gülümsüyorum. Elimdeki tezgâh bezine sorun isterseniz, galiba en fazla onunla italikliyorum.
Cümlenin devamı bir türlü gelmiyor. Halbuki mutfak transımda bir eksiklik yok, azmimde de ne bir eksilme. Gece bitmeden tezgah domestoslanacak, makine gecenin sessizliğini küstahça bölen bir tempoyla çalıştırılacak, belki son bir kahve molası verilip günün rutin muhasebesi geceye sarkmadan aradan çıkarılacak... Hepsi tamam da, ters giden bir şeyler var yine de. Kafamın içinde dönüp duran nakarata bakılırsa sorun müziğin sesinde, kısmak lazım.
İşte yeniden bıraktığım yerdeyim. Bazen bir kuyunun dibini işgale yeltenmiş iki kişilik orkestra gibi oluyoruz dostumla. Ben mutfak mesaisindeyken telefonun diğer ucundaki âşina ses bir muhasebenin orta yerinden bölüyor sessizliği. Sorular sıraya girmek için yarışıyorlar, cevapların keyfe keder sırıtışı neşemize neşe katıyor, eğer çok ciddi bir meselemiz varsa yüzümüzün gölgesi geceye rağmen düşüyor tezgahın ağartılmış bahtına.
'Şairler' diyor birimiz bir yargının en sivri köşesinde yükselen kararlılıkla; "Şairler, ne kadar da pervasız hecelerden geçerek delerler yalnızlığımızı." Diğerimizin kafasındaki muhtemel tasdik işareti kaçınılmaz bir devam cümlesinin ilk sinyalidir: "Sonra aynı pervasızlıkla çekilirler sahneden, şiir hitâma ermiştir." Böyle başlıyor belki ama bir aynanın kırılma sesi geceyi bölmeden ve biz bütün günahkârların kadehindeki zehri karanlığa akıtmadan bitmiyor gece. Kendimizden başlıyoruz önce, hep, önce... İyi ki...
Kimi zaman tek kişilik koronun sesinden dalıyorum derinine kuyunun. Çok daha hızlı ve zamansız akıyor kelimeler. Bu hâl bazen, buzdolabının kim bilir kaç zamandır açık kapısından sızan serinliğin içimi ürperten dokunuşuyla kendime gelene dek sürüyor. Bazen de gece notası eksik bir şarkının virgülüne dokunuyor ve bir maceranın daha sonuna geliniyor böylece.
Bir sonrakine daha sıkı bağlamalıyım gecenin halatlarını, daha fazla yormalıyım tezgahı cilalı sorularla... Hele de Dost'un sesini takip eden ezan sesinde ağartmışsam hecelerimi, değmeyin keyfime...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
O Dost çok şanslı, yerinde olmak veye en azından o sohbetlere bir köşede oturup şahit olmak isterdim:)
YanıtlaSilBu Dost mektuplardaki Dost mu?
Evet ‘Dost’a Mektuplar’ daki Dost. Şanslı olan benim ki 20 küsûr yıldır her yeni günde varlığına şükrettiklerimdendir kendisi. Zaman zaman konuşuruz aslında, sohbetlerimiz kayda geçseydi neler çıkardı ortaya diye. Zihin otoban çünkü böyle zamanlarda:)
SilDaha da meraklandım şimdi:)
SilO mektuplar Nur Zelâl’den okumayı en çok sevdiklerimden. Gıpta edilesi bir dostluk. Böyle uzun soluklu bir yol arkadaşlığına kıymet biçilemez tabi.
Dost’a mektuplar-ki çok daha fazlası var- benim için de çok özeldir. Beslendiği menbaı kuvvetli, gerçek ve zengin çünkü.
SilDaimi olsun umarım. Bu arada blogger profilinizdeki mail adresiniz hâlâ aktif mi bilmiyorum Nur. Bir kaç yazı göndermiştim, okuma lütfunda bulunursanız sevinirim.:)
SilElbette, seve seve. İlk fırsatta okuyacağım. Teşekkürler...
Sil"Bağışlanacak kadar günahkâr olmak lazım." vurucu bir söz. Lâkin içinde hataya ya da günaha devama çağıran bir isyan vurgusu taşımıyor mu? 'Batmanın hakkını vermek' gibi bir felsefe çağrısı yapar gibi.
YanıtlaSil‘Günahkâr’ kavramının insanlardaki izdüşümünü muhasebe ediyorum aslında. Yargılayıcı-hatta bazen yargısız infaz-zihinlerin bende uyandırdığı öfke üzerine. Teşvik anlamında algılanmasın şerhini düşerek:
Sil“Günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.” Tanrıcılığa oynayan insan evlâdı, Habîl güzellemesi yaparken, Kabil’in de kanını taşıdığını unutuyor.
Hadis tefsiriniz ve mevzûbahis cümleye kurulan irtibat en az cümlenin kendisi kadar çarpıcı olmuş. 'İnsan lisânı kadar düşünür.' mûcibince bu lisânı korumak lâzım. Haznemiz zayıfladıkça daha kıt düşünür oluyoruz.
YanıtlaSilİçine doğru konuşuyor tezgâhı cilalayan vatandaş, konuşmanın bir yerinde sesli düşünmeye başlıyor. Böyle algılanması normâl hani. Cins bir arkadaş kendileri, mekânların ruhunu da ritmini de alt üst ediyor. Mutfak bu yâhu, tezgâh beziyle italiklemek de neyin nesi?:)
SilTeşbih ve metaforlara diyecek söz yok zâten:)
SilMarifet domestos’ta, kafa yapıyor kendileri:)
SilLisândan kastım elbette kullandığımız kavramların epistomolojisine de vâkıf olmayı kapsıyor. Tıpkı yazının başındaki cümle ile gönderme yaptığı hadis arasındaki bağ gibi.
YanıtlaSilHazır yeri gelmişken sorayım. Vakt-i zamanında bir yemek tarifi atılmış idi bir yazının altına. Siz miydiniz ve eğer sizidiyseniz sebebini merak ettim?
SilHangi yemeğin târifi? Biraz alzheimer var da şahsımda:)
SilBuna mı takıldınız?:)
SilGeçmiş zaman da alâkasız bir yazıydı, pek anlam verememiştim. Veto yedi zaten:)
Yazı ne idi? Belki okur bir şeye sinirlenmiştir:)
SilRakamlar’dı yanılmıyorsam. Bir şeye sinirlenip yemek tarifi atmak da orijinal bir hareket. Literatüre girmeli:)
SilDurum merakımı celbetti, ancak blog'unuzda bu isimle ya da konuyla bir yazı bulamadım.
Silhttps://nurzelal.blogspot.com/2019/12/rakamlar.html?m=1
SilLor peynirlik bi durum yok vallahi. 'Adsız' adında bayağı okurunuz var galiba:) Hatta birisi size güzel bir isim dahî yakıştırmış: Matmazel Kelâm:)
SilFaili meçhul demek ki:)
SilNeden ‘Adsız’ olur insan onu da anlamış değilim vallahi:)
Yâni şimdi Cemal Süreya tüm şiir okurlarının adını mı biliyordu Allah aşkına? Bütün kitaplarını Sezai Karakoç'un aldığını görse sükût-u hayâle uğramaz mıydı?
SilÖyle miymiş? Bilmiyordum bunu. Diğer türlü de hatlar karışıyor işte. Bir gün bir kitap yazacak olursam, imza sıkıntı. Ben ‘Adsız’lardan bir ‘Adsız’:)
SilYok, yukardaki örneği farazî bir örnek olarak verdim. Şimdi öyle bir şey yazmışım ki, heryere sündürülebilir, sakat olmuş yâni. keyfiyet-Kemmiyet tartışmasından, 'ne yâni beni bir kişi mi okuyor? sürtüşmesine kadar gidebilir. Dilin kemiği yok işte, diyesim var da, henüz makinalar dilimi de çözemedi. Aksan bozuk galiba:)
SilMerak buyurmayın, kemmiyetle hiç işim olmadı. Makinalar neyi çözmüş ki hem? Baksanıza bir yorum sahipsiz kaldı, kaynağını çözmekten aciz. Bir de akıllı diyorlar, aklı kendine yâr değil:(
Sil"en yoktan geldin
Silsırrını bekleyen kuşlar da geldi ardından
değişmedim dilimin yangısından kor
aklım bir daha şaşkın
sen geldiğin gibiydin
ben bildiğin gibi" merak ettim şâir 'değişmedim dilimin yangısından kor' mısraında ne demek istiyor?
‘Adın dilimde hâlâ kor âlev’ demek istemiş herhâlde. Şiir-şiir bozuntusu diyelim, pek şiire benzemiyor çünkü- yazıldığı anda zihni yoklayan kelimeler ‘beni al, beni al’ telâşına giriyorlar. Hangisi daha muhtaçsa onu oyuna dahil ediyor şâir yüreği, yufka işte.
SilOrda 'ad'ı çağrıştıran birşey yok. Şâir başka bir şeyler demek istiyor gibi sanki...
SilBence o mısra çözüme kavuşursa Behramoğlu'ndan çok satar:)
SilDeğişmedim; ilk çağırdığımda nasılsa dilimdeki yangın, bıraktığın gibiyim işte. Ya da hâlâ aşk’a dairdir tüm sözlerim. Yani aslında sözün özü, insan aşk söz konusu olduğunda yine yanılır, yeniden yanılır, bile bile yanılmayı seçer.
SilO kesin:)
Sil"yine yeni yeni yeniden" gibi oldu cümleler birden...
SilYâhut tarifini bulduğu bir yemeği yanlış bir yere kopyala-yapıştır yapmıştır:)
YanıtlaSilHayır içerik de pek içaçı değildi ki, mesaime dahil edeydim. Lor peynirinden bir tarif ki o peynir çeşidiyle aram hiç iyi olmamıştır. :)
SilRakamlar ve lor peyniri.. Afvedin zavallıyı diyeceğim de "Bağışlanacak kadar günahkâr olmak lazım." kriterine de uymuyor. Mazeret ile suç arasında ilinti bulunamadı: Hata 522.
YanıtlaSilSanalın azizliği diyelim:)
Sil