17 Nisan 2020 Cuma

Değişen Dünya, Dönüşen İnsan

İçinden geçtiğimiz zamanın enteresan izdüşümleri üzerine birkaç not:

- Evde kal’mayı severdim ve itiraf edeyim son zamanlarda şu insanlar biraz evlerine çekilse, yerli yersiz sokaklarda kalabalık yapmasa, diye sık sık içimden geçirdiğim de olmuştur. Sosyalleşme putunu sepet gibi kolumuza takıp o cafe senin, bu etkinlik benim gez dolaş usanmıyorduk. Corona geldi dünya derin bir nefes aldı. Yahu ne kadar daraltmışız ki dünya ve içinde yaşayan vesair canlıları, fok balıkları bile kıyılarda volta atar oldu keyiflerince. Harbiden bozguncusuymuşuz dünyanın, iyi oldu bu iyi. Sevdim ben bu karantina hikâyesini, sizi bilemem.


- Aile efrâdını da böyle daha bir sever oldum, iyi mi? Sürekli eve doluşmak için bahane arayan şapur şupur hâllerinden gına gelmişti. Evde yaşlım var diyorum, Reis öyle emretti teyidini de yapıştırıyorum cümlenin devamına, illâ ki... Sebeb-i mûcibi benmişim coronanın, kabûlümdür. Âhım tutarmış, korkulurmuş benden, e bi zahmet. Bütün sevimsizliğimi takınıp bilimsel verilerle kaçırıyorum heveslerini, whatsapp aile gurubunun istenmeyeni olmaktan da hiiç şikâyetçi değilim. Mesafe severim, sosyal olanını daha çok...

- ‘Ev dört duvar, sıkılıyorum, bunalıyorum’ çığlıkları atanları kızılcık sopasıyla kovalayasım var.
Ne demek canım, sıkılmak? Aç açıkta değilse bir cennet düşüne çevirir insan o dört duvarı, cinnet şumarıklıktan başka bir şey değil. Başımın üstünde bir çatı ve masamın üstünde sıraya girmiş kitaplarım, izleyemediğim filmler, kızımla gece sohbetlerimiz ve aynı hamur teknesini paylaşmak, annemin kıyamet senaryoları zaten eski hikâye, onlara aldırmamaya aşılıyız. Hayat eve sığmaz elbet, evde hayat gibisi yok çünkü.

- Plan yapmanın ne denli yersiz olduğunu öğrendik, en canlı şekliyle. Yaz için indirimden aldığımız kıyafetleri gardrop sevsin biraz.  Bunun için bile psikologların kapısını aşındıracaklarımız var. Ah bir de yaz tatili klasiği Çeşme, Bodrum müptelâlarımız... Gidemesek de ekranlardan görüp âh çekenlerimiz... Bir ara zaman bulursam sizin için üzüleceğim ama şimdi çok işim var.

- ‘İşin dalgasındasın’ diyenlere ve evimde mutlu oluşumdan işkillenip online psikolog tavsiyesi verenlere bütün sevimliliğimi takınıp verdiğim cevap: ‘Dünya ve içinde yaşayan vesair canlılar adına kabûl ediyorum bu ödülü. Onlar gelemedi mâlum, insansız hava sahasının tadını çıkartmaktalar.”

11 yorum:

  1. Ah nasıl toparlıyor dünya kendini, hücrelerini yeniliyor adeta. Girdiği yeri bozguna uğratan insan, ders alır da biraz durulur dizginler mi heveslerini?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umulur ki durulur. Heves nisyanın emrine âmâde maalesef. Bir umut...

      Sil
  2. ''Çocuk düşerse ölür çünkü balkon
    Ölümün cesur körfezidir evlerde
    Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların
    Anneler anneler elleri balkonların demirinde

    İçimde ve evlerde balkon
    Bir tabut kadar yer tutar
    Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen
    Şezlongunuza uzanır ölü

    Gelecek zamanlarda
    Ölüleri balkonlara gömecekler
    İnsan rahat etmeyecek
    Öldükten sonra da

    Bana sormayın böyle nereye
    Koşa koşa gidiyorum
    Alnından öpmeye gidiyorum
    Evleri balkonsuz yapan mimarların'' Sezai Karakoç

    Aynı evlerden mi bahsediyoruz acaba? Hani şu beton yığınlarından... Balkonlarından başka havalanabileceğiniz tek yeri olmayan tabut mekanlardan? 'Cami avlusunda şakırdayan su'yu duyamamanın neresi güzel? Tanpınar şiirlerinde mi yaşayalım yani?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet; eğer ‘uhrevî âhenk’e halel getirmişsek, suyun şakırdamasına nispet uğultumuz ve umursamazlığımızla yormuşsak dünyayı, dört duvar lüks bize böyle zamanlarda. Ayrıca evlerimizin sığınak olduğu zamanlarda, onu bir cennet düşüne çevirmekten kastım belli. Ve Üstâd’a katılmıyorum, ormana bakan bir evde balkonsuzluk bana kâbus gibi gelirdi, şükür ki var.

      Sil
    2. Bence Üstâd burada çelişkili görünse de balkondan ziyâde modern zamanların doğadan ve doğaldan kopuk yapı tarzını eleştiriyor. Eninde sonunda gideceğimiz yer olan toprağa değemeyen hayatın getirdiği apartman kültürünün hangi tarafını kutsayalım? Az da olsa bu eğreti ve sahte barınak kültüründen kaçabildiğimiz anları da kaybetmiş olmanın neresi câzip? Herkesin balkonunda ormanı temâşaa zevki ve ayrıcalığı bulunmadığı gerçeğini de ilâve ederek sorgu devam ettirilebilir, ancak sahip olduğunuz nimete gölge düşmesin. Asıl ironik olan modern tabutlarda münzevî (yoksa tutsak mı demeliyim) kalıyor olmak ki, bu sahte inzivânın getirdiği okumalardan da pek zevk alınası değil.

      Sil
    3. Eleştiriye âmennâ. Diyorum ki toprağa değemeyen ayaklar bizim, o ayakları taşıyan beden bize ait ve bir suçlu arayacaksak çoraklığımıza, tek tek herbirimiz failiyiz bu cinayetin. Kutsanacak bir tarafı yok elbette hâl-i pür melâlimizin. Ne yapalım diyorum şimdi, şu anda? Dizlerimize vurup ah vah etmek mi, yoksa ders çıkarma fırsatı için şükretmek mi? Ben şükretmeyi seçiyorum, kendimden daha muhalif bir okurla karşılaştığım için.
      Sorguya devam etmeme nezâketiniz için teşekkür ediyorum. Ve elbette kendi zaviyemden ve tam da şu anda yağmurun ormandan yayılan buhuruyla, kitaplarımla hâlleşmekteyim. Şükür...

      Sil
  3. Kitaplarla halleşmek güzel tabii... O zevkimizi de elektroniğe kurban ettik ya, o da ayrı bir dert... Ekranından kitap kokusu almaya çalışan bir meczupluk durumu sözkonusu olunca vaziyet tuhaf bir şekle bürünüyor. Kimbilir zamanın ruhuna uygun kitap kokusunu andıran bir oda spreyi de icad ederler de biz de ekranımıza ondan sıkarız biraz teselli babında. Üslubunuza karşı ortaokul talebelerinin seviyesinde bir yazımla çıktığım için af buyurula. Ben pek hoşnut değilim bu tarifsiz mahpusluk halinden. Şükür yerine sabretmeyi deniyorum daha çok... Tek şükrümüz cins bir kalemle karşılaşmış olmak... O da elimizden alınmaz inşaallah...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şükür ki elektronik kitapla mesafem bâkî, eski kafalılığım burada işe yarıyor demek ki.
      Sanmıyorum, o koku parmaklarımıza sinmeden ve oradan ruha işlemeden formüle edilebilir mi?
      Af ne demek efendim, estağfirullah. Biraz ferahlık veriyorsa kelâm mahpusluğumuza, Sahip’ine şükür....

      Sil
  4. Niçin okuduğumu unutup, kitapları kutsallaştırdığımı (putlaştırdığımı belki de) anladığım vakit çamaşır suyu ile yıkadım sayfalarını kitapların... Şahsa özgüdür, tavsiye değildir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yeni yetme zamanlarımda o kitapların yazarlarına kutsallık atfettiğimi ama aslında madalyonun öteki yüzünün hiç de iç açıcı olmadığını anladığım zamanlara gitti aklım, gülümsedim. Çamaşır suyu işe yarar mıydı ki, bilemedim.

      Sil
  5. Yeterli dozda kullanılınca yarıyor işe:)

    YanıtlaSil