21 Kasım 2024 Perşembe

Zeval


Bir rüzgarına kahır, bir sûretine ecir
Kırdığım sesin midir, yok edişin çemberinde
İçlidir sesin ve kurumuş toprak yası
Sevdiğin siyah gülün gözlerinden gelirsin
Gizlice, her gece

Bu sabah

Bir an, bin huzur...
Yağmurun sebatından daha güzeli ne ola ki anlatmak için, 
sabahı ezanla birlikte karşılamak ve günü böyle selamlamak...
Uzun uzun anlatmaya hacet yok;
İşte orman, işte sabah kahvesi ve cama vuran damlaların şarkısı...

20 Kasım 2024 Çarşamba

Adım Şehriyâr'ın hizasına yazılsın

 Şehriyâr özlemine açılan bir pencere, bu sabah böyle başladı gün. Bir şehri anlamlı kılan silüetine gömdüğümüz yaşanmışlıklar mıdır? Yalnızlığınızda sığındığınız hatıralar, içinizi ısıtan senfonisi caddelerin, kaybolmaktan korkmadığınız caddelerin... İnsan yüzlerinde çizdiğiniz haritalar ve hikâyelerine uyduruk sonlar yakıştırmaya ayarlı muzipliğiniz... Bir şehir belki ama Şehriyâr çok daha fazlasını hak ediyor maceramda. 

19 Kasım 2024 Salı

Sevgili'ye Mektup

 Aynamdan yansıyan, sebepli sebepsiz gülümsüyor bana, hayra alamet bu. Sanki uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra evine dönüp ayaklarını uzatmak ve hâlâ başın dönerken tatlı tatlı sessizliği dinlemek gibisin. Sihirli sözcükler yok seninle aramızda; ağdalı uzun tiradlar, bitimsiz hülyâlarla bezeli yorgun cümleler… Kalbin hükmünü ağırlaştıran gölgelere fazladan paye biçmiyoruz biz. Nasıl biliyorsa öyle geliyor hayat ve kaçıncı kez sınandığımızın bilgisi daima heybemizde. 

18 Kasım 2024 Pazartesi

Azad İstemez


Yağmurun vuslatı geç gelen bir muştu gibi toprağa düşerken...


 

17 Kasım 2024 Pazar

Sabır, o acı meyve

 "Cehalet kendi piçlerinden yorgun düşene kadar kendini tekrarlasın. körler sağırları ağırlasın. Dünya kendi acı meyvesiyle boğulana kadar ölüler mezarlarında yatsın. Benim krallığım bu dünyada değil. Krallığım, içinizden iki üç kişiyle sevgide, hayat sevgisine duyulan hayrette, neşede ve hatıramda buluşacağım yerde."

16 Kasım 2024 Cumartesi

Bir başka okumak

                                       https://soundcloud.com/nurzelal/bavulumda-cu-mleler

Bavulumda Cümleler

 

Yeni bir şey söylemiyorum; duysun beni nefesi şiir kokan kuytular, neşeli şarkılar fısıldayan yaz çiçekleri, umut taciri kuşlar… Hayatın sıratında duruyor kelimelerim nihayet; gitmekle solmak arasında, susmakla unutmak  arasında. Bütün vurgunluklarımı dağıtıyorum etrafa, bulsun dengini ve kırsın dünyanın çürümekten yapılma dizlerini. Bir pul kadar değeri yok bulup kaybetmelerin yaş aldıkça zaman, bir pul bile satabilir kendini unutulmuş bir rüyaya, kurutulmuş bir hülyâya. Esniyor durmadan içim, esniyor ve kabarıyor, sığmıyor kendine; dünya uğultulu bir kovan, yaldızlı cümlelerin bezginliği bakÎ. Sen bu günahın en beyaz tarafındasın sanki. Sus payı vermiyor kibrin ve konuşmak yaramıyor yarana, hatırlamak ki senin paramparça aynan, sığınmışken bir sırra.

15 Kasım 2024 Cuma

Kuyunun Dibi Görünmüyor

 Göz ucumun kapkaç marifetiyle gündeme kaydığı zamanlarda hızla "deja vu" halimi silkeleyip kaçarak uzaklaşmak istiyorum zihnimden. Birileri 'Narin' diyor, midemde kramp kramp birikiyor kelimeler. Kuramıyorum artık öyle kederli cümleler, ne desem de kirlenmesin gölgeler. İnsanlığın...

Hadi ordan diyorum silkelenip, hadi ordan. Yaşayadurmak ağırlığınadır kuracağın cümleler, gidene hayıflanma yalanının ardına sığınman bundan. Sahtekâr olmaktan kopsun ödün, tövbekâr dolu nasılsa mekân. Yeni nesil "duyar kasmak" diyor bu hal-i pürmelâle, fosillerin aksine seviyorum kimi zaman bu nesli. Kalabalık ağzımıza tıkayıveriyorlar ağdalı cümlelerimizi, slogansa slogan, kestirmeyse zaten mazeretleri burdan fizana. Uzattıkça kirlettiğimiz hayata kattıkları emin ol bundan daha fazla.

bazen ve bazen

Bazen sızısı yarasından daha muhteşem bir cümleye feda edilir hayat. Yatırıp göğsünüzün orta yerine, bildiğiniz tüm sözcükleri yettirmek için dökülürsünüz içinize. Sakınırsınız kem gözlerden, kapatırsınız karanlığı üstüne. Adını tek bir büyülü sözcüğe fısıldarsınız: Hüzün. Sırdaşınızdır o, yol arkadaşlığınızın ömrü ezeli. Bir daha yaşanmaz dediğiniz ne varsa gelir ve kafesinize nefes olur. Ah bu yenidenlik bakiyesidir hayatın, ne muhteşem bir hatırlayıştır renkleri.
........................

6 Kasım 2024 Çarşamba

Karlı bir gece vaktiydi ama 'dost' gitmişti çoktan

Karlı bir 6 Şubat gecesi uyandıracak bir ‘dost’ olmadığının farkına varmak bile yeterliydi şairlerin yanıldığını ispata. Hiç bir şey hissetmemek dedikleri bu olsa gerekti. Ne öfke, ne keder, ne sızı, ne yokluğun sancısı... Toprağın tersi yüzünden daha öğreticiydi kuşkusuz. Ayağımızın altındaki yer dalgalandıkça, duvarlarımızın derinlerinden gelen çatırtı sesleri arasında var oluşun kodları yeniden yazıldı. 

İbret kavramını o kadar çok dillendiriyoruz ki, bir noktadan sonra tılsımını yitiriyor ve anlam kaybına uğruyor. Evet, düştüğü yerden kaldırıp iade-i itibar kazandırmak lâzım bu kavrama ki, hak ettiği zirvede yeniden kuşatsın hayatımızı. her hâlimizin ibret tablosunda bir karşılığı olduğu zor zamanlardan geçerken, verdiğimiz sınavın sertliği ve güçlüğü karşılıyor bizi. Karanlığın en koyulduğu yerde aydınlığa kavuşabilmenin formülleri çeşit çeşit, insan sayısı kadar. Kıyamet provası diyoruz, bir araya gelip o günlerin muhasebesini yaptığımızda. Dört bir koldan sınandığımız gerçeği sohbetlerimizin baş köşesinde yer alıyor her zaman. Tahammül, sabır, acıyı karşılama şeklimiz, öfkemizin kör kuyusuna düşmeme çabası, diğergamlığın zorluğu, yine de yenilmemek 'ben' histerisine, şartların getirdiği zorluklara yenilmemek azmi... Her biri ibret levhasının tuvalinde reel bir değer olarak duruyor öylece.

Sonra dönüp arkanıza bakmak için bir solukluk es payı bulduğunuzda apaçık görüveriyorsunuz: Kim kalmış kim gitmiş, kim vefa ağacından bir parça dal uzatmayı bilmiş, kim dökülmüş kuru bir yaprak gibi kaderinizin dibine. Soluğunuz genişledikçe muhasebe daha derinden ve en gerçek kelimelerle düşüyor yüreğinize. O yürek o kadar zorlu ve keskin  bir sınavdan geçmiştir ki, kederi bile romantize etmekten imtina eder olmuşsunuz.  Gidene hayıflanmamayı istemsiz bir kabullenişle karşılamış ve tutunduğunuz dallarla birlikte yeniden nefes alan toprağa kök salmışsınızdır çoktan.





5 Kasım 2024 Salı

Akşam, yine akşam...

Akşam, fazladan bir ağırlık buluyor kendine, öyle çöküyor.
Bir nazar kıl ve düş yakasından hiç bir yere ait olmayan sözcüklerin, ne dersin?

Bak sen gözlerini devirdikçe geceye ve şiire, yavan kaçıyor bütün cümlelerin. Bu tertemiz sayfa hadi, bu yepyeni gömlek, bu işte bu, hiç gidilmemiş yol...
Hadi giyin üstüne masumluğu ve en taze kelimeler seç dağarcığımdan kendine, söz kullanılmayacak bir daha hiç biri... Ve yürü yeniden onarmak için kalbini.

29 Ekim 2024 Salı

Gölgeler



Gece bir şiirin gölgesini seriyor üzerimize, şifa niyetine. Nicedir üşümekten içine büzülmüş bir sanrıyla dolaşıyorum. Gecesi sabahına meftun, yetkin değil gün, halka halka yayılan sıradanlığı dağıtmakta. Yaşayadurmak, diyorum sık sık; çoğu zaman dilimi sıyırıp geçen bir anlamsızlıkla. Neyi ötelediğimi bilerek bu kez, nelerden vazgeçtiğime aldırmadan hatta. Bilinçli bir sıradanlık, zamanda kaybolmak isteği, kuşlar uçarken yok saymak kanatlarını...

10 Ekim 2024 Perşembe

Eksildik, çokça...

Çabucak toparlanıyoruz, nisyanın kapılarını zorlayıp vakitsizce koparıyoruz kanatlarını. Yürek yangınlarını galebe çalan öfkeler biriktiriyoruz aksilik, öyle pervasız öyle umarsızız ki...

7 Eylül 2024 Cumartesi

Zor zamanlardı… Kuşkusuz zor zamanlardı…

İlk defa nereden başlasam kaygısı taşımadan, olduğu gibi ve hatta gelişigüzel akıyor kelimeler klavyemden. Demek hayatın en gerçek yüzüyle yüzleşmem gerekiyormuş, dilimin bukağıları çözülsün için. Bu kadar yalın bir gerçekmiş işte; ölümle kalım arası, uzun bir koridorun ucunda görülen ışık değilmiş yüzleşmek,yani mesafesizlik son nefesle bir önceki arasında… Zemheri bir Şubat gecesi kırıldı içimizdeki cam kırıkları, tuzla buz olduk. O Şubat gecesi güne hazırlanırken, biz hazır değildik henüz bir kıyamet provasına. Fena halde silkelendik, diye geçirdim içimden. Kızıma sarıldım, anneme ilişti gözüm koridora çıktığımda bir anlığına, çıkmamız gerektiğini söylediğimde beni tersleyen el hareketini gördüm ve duydum iç sesini; Amaan, diyordu, eeehh derdi umursamak istemediğinde, yine dedi sanki, duydum. Sonra banyoya girdi abdest almaya. En büyük ikilemin içinde buldum kendimi, derin, tüyler ürpertici bir karar anı. Kızım merdivenlerden sesleniyordu bana: Anne hadi inmemiz lazım. Gözüm kedimizi arıyor ama sesi soluğu çıkmıyor, annem mi? Çağrılarım sonuçsuz kalıyor. Apartmanda feryatlar kopuyor, ne olmuş diyorum içimden, bir yerlerde deprem oldu, biz de hissettik, çıkacağız birazdan evimize, kaldığımız yerden… Hadi ordan diyor zemherinin sesi, hadi ordan, aylarca giremeyeceksin evine, henüz onu da duyamıyorum ben. Karşı kaldırımdan evimizin camında annemi görüyorum; sanki bir asır öylece bakakalıyoruz birbirimize. Gel, diyorum, eehh diyor yine, biliyorum. Ama duruyor öylece pencerede, derin bir vicdan azabı gibi, ayaklarımızın altında eriyen kara karışıyor içimin acısı, gözlerim tipiye emanet, birlikte döküyoruz acziyetin gözyaşlarını onunla. Sonrası… Bitmeyen bir gece yapmışlar, doğmayan gün… …………….