(Hikâyeler ve onların karakter analizlerinizde size tuttuğu sayısız ışık...)
Popüler kültür, başımıza gelen kötülük ve iyilikleri, bünyede var olan arazları "karma" parantezine almayı seviyor. Jenerasyonlar değiştikçe bakış açıları ve yaklaşım şekilleri de çeşitleniyor elbette. Bu olağan ve anlaşılır bir durum. Nasıl tanımladığımıza takılmak yerine, bunu fetişe dönüştürmemeyi öğrenmemiz lâzım geldiğine inananlardanım. Futbolda baş edilemeyen durumlarda ve rakip tehdidi varsa 'topu taca atmak' sık baş vurulan bir harekettir. Çoğu zaman tehlike önemli ölçüde savuşturulur ve yapılan bir hatanın sonucuysa bu eylem, hatayı yapan futbolcu sağlam bir nefes alır. Bizim durumumuz da biraz buna benziyor. Anlamlandıramadığımız, baş edemediğimiz, düzeltmeye gönülsüz olduğumuz durumlarda; öfkemizi ve acziyetimizi havale etme iştiyakımız devreye girer ve el çabukluğuyla dışımızda birilerine fatura çıkarmaya meylederiz.
Bir örnek: Sağlıklı ilişki kurmakta zorlanan ve sık sık kendini açmazlar içinde bulan modern insan prototipi, sebep sonuç ilişkisini bu yolla kişisel olmaktan çıkarır ve içine düştüğü duruma ata ruhlarını ortak etme yolunu seçer, elverişli bir seçenektir çünkü bu. Yani topu taca atar ve böylece sıkı bir muhasebenin bunaltısından kurtulur. Elbette bizden tamamen bağımsız-en azından görünürde- olumsuzluklar bu kategoride ele alınamaz. Kastım şu: Karma; nefis terbiyesi, otokontrol, ders çıkarma ve hatayı tekrarlamamaya özen gösterme gibi hasletleri öteleyen bir kavram bana göre. Kısa ya da uzun va'dede serüvenimizi anlam çerçevesinden çıkarır ve devekuşu kum hikâyesinin baş kahramanı kılar. Ata ruhlarının bize bıraktığı genetik miraslar, hak hukuk çerçevesine riayet etmeden bize aktardıkları kazanımlar, coğrafyanın kader oluşu v.s gibi mevzulara itirazım yok. İtirazım 'akletmez misiniz' sorusuna muhataplıkta isteksiz davranmamız. Aklet ve hangi yolla gelirse gelsin, ister iç ister dış, topu sahada tutabilmenin yollarını ara. Sonuç kendi kalene gol de olsa bu sonucu kabullen ve bir dahakine bu kadar netameli alanlara girmemeye gayret et. Sen gayret et, sonrasında 'olanda hayır vardır' de yoluna devam et. Sürgünlüğü de bu kadar abartma, Adem baban ve Havva anan gül bahçesi va'detmedi ki sana. 'Mutluluk Tiranlığı' modern dünyanın seni düşürdüğü büyük tuzaklardan biri. Ne diyor uydurma dil: Çok da şey etmemek lâzım, di mi ama...
Hangi mahalleye, hangi cepheye gidersek gidelim, her 10 yıllık jenerasyon bir önceki 10 yıllığı beğenmez, nerde kaldı ki 30-40 yıllık farklarda jenerasyonların arasında bir uyumluluk gözlensin. Bugün "geçmiş beni anlamıyor" şeklinde takılan jenerasyona 30-40 yıl sonra başka bir jenerasyon benzer reaksiyonu gösterecek. Mutlak doğruları anlatmayı ötelemeden tâli yollardaki farklılıkları tolere edebilmek gerekli zannımca, yoksa hayatımız mütemadî bir kavgadan pek de berî olmayacak.
YanıtlaSilHaklısınız. Ki benim kuşaklar arasındaki kör noktalara dair itirazım yok. Kuşak farklarından azâde bir hâle dikkat çekmek istedim. 'havale etme' sevdamızın tekâmülümüze vurduğu dip darbe. Kimimizde o kadar kemikleşmiş bir hâl ki, prematüre serüvenler yazılıyor insan defterinin sahifelerine. Birden fazla sonucu oluyor bunun. Bir sonraki kör noktanın konusu da 'Ene' felâketi olacak sanki. Yalnız bu aralar mektup arşivi kurcalamaktayım, belki birer kuple eklerim, tarihime düşülmüş notlarda eksik kalmasın diye, bakalım.
Sil