Bir rüzgarına kahır, bir sûretine ecir
Kırdığım sesin midir, yok edişin çemberinde
İçlidir sesin ve kurumuş toprak yası
Sevdiğin siyah gülün gözlerinden gelirsin
Gizlice, her gece
Sormasam kaç zamanlıktır sevdan
Sussam ve dönsem yüzümü asrıma
Bir tokat gibi silerek zamanın izlerini
Vefa desem ve bükülse kelimeler
Sen ezik bir sevdanın mektebinden gelsen
Yine de sırtım nuruna dönükken patlasa konfetiler
Uzun bir tirâdın perçemine eğil Sen
Ellerin olsun toprağın zerafetinde hırçın ve kaba
Selvi dalı, körpecik ve kırılgan
İşte gözlerim bu denli senden yamadır güne
Adın eski bir sükûneti kanatsa da
Yâr mevsimi gibi yaslanmalıyım sesine
Hiç bilmediğim bir nefes
İnce ve zarif, ya da siyah ve durağan
Sesin ve nefesin yabancı şarkılardan
Gitmediğim şehirlerden savrulmuş uzağıma
Belki bundan
Belki yüreğindeki sözcüklerin yavanlığı
İmlasının yabancısı, dilinde uçuşan
Zevaldir gölgeme sığınan…
"İçlidir sesin ve kurumuş toprak yası"...
YanıtlaSil"Sesin ve nefesin yabancı şarkılardan
Gitmediğim şehirlerden savrulmuş uzağıma
Belki bundan
Belki yüreğindeki sözcüklerin yavanlığı
İmlasının yabancısı, dilinde uçuşan"
"İmlâsının yabancısı", "yavan sözcükler" ve "içli ses" ben bu tezatın içinden çıkamadım.. Belki benimdir bir tezat, okumayı, dinlemeyi, ve söylemeyi unutmuş gönlümdür belki tezat..
Yakaladığınız tezatlardır zaten bu şiiri yazdıran. Dört başı mamur bir yabancılık ve görünenle hissedilen arasındaki fark. Zeval işte, insanın insana reva gördüğü savruluş.
YanıtlaSilDört başı mamur bir yabancılıkla sevda aynı kefede buluşmaz zannımca... Şiirin ilk yarısı ile ikinci yarısı arasında anlayamadığım bir zıtlaşma bir kopukluk var.. 'yâr mevsimi' gibi yaslanılmaz sesine yavanlığın.. Hangi 'yavan', hangi 'kendi imlasına yabancı' bir 'yâr mevsimi' sunabilir ki şiirin ta kendisine??
YanıtlaSilBazen sevda vehmettiğimizdir, şiirimize beden giydirdiğimiz. Hep toz pembe değil midir aşk girizgâhları, fildişi kule aymazlığı. Sonra dile dökülenle sevdaya kalbeden ıradıkça birbirinden, yâr mevsimi kara kıştır artık. Her mevsim ‘yâr’ olanın ise adresi meçhul. Gel-gitli bir aşk bu, çelişik olması doğal değil mi?
SilSiz hiç yaşamadınız mı o tezatı? Hiç yalpalamadınız mı o denizde? Sevdaya halêl getirecek bir yanlışa titremedi mi içiniz? özensizce kırmadınız mı o kuşun kanadını ya da kırılmadı mı kanatlarınız, hızla düşmediniz mi sevda düşünden? Cevabınız 'hayır' ise şanslı azınlıktan sayın kendinizi. Zira vehimlerimizden öte bir ülke yok bu yolculukta, deneyip yanılmaktan yapılmadır kumaşımız nihayet. Galiba sevdaya yetimiz sadece kurduğumuz şaşaalı cümlelerde.
SilBazen suskunluk en iyisidir.. Sana nasihatimdir ey okur! Susku gömleğini giy! Uzaklaş bu dedektif ruh hâlinden, bırak elindeki büyüteçleri.. Varsın aksın hayat kendi ırmağının yatağında salınarak.. Bazen sessiz ve dingin, ve şiir eşliğinde ince bir yağmur.. Fonda bûselik makamı.. Bazen haşin ve sert, delercesine dağları yokuş aşağı, yanı başında göğü yırtan fırtınalar..
YanıtlaSilYalnız sesli güldüm kendime, savunmaya geçmişim. Halbuki hezeyanlarını alıp karşına kıyasıya kavga eden sen değil misin? Hem şiir de olmamış bence, sayıklamalarım defterinde yerini alsın:)
SilOkur şiirde bir tezat olup olmadığını anlamaya çalıştı.. Kendi hayatındaki tezatların biri bin parça.. 'Mektup'taki 'sevgili' ile buradaki 'sevgili'yi yakalamaya çalıştı belki de.. Okurun haddine değildir bir şiirin olmuşluğu ya da olmamışlığı.. Ve hangi şiir tam olmuştur ki? Hangi hikâye tam? Hangi sevda kusursuz?
YanıtlaSilYakalanan 'an' ile geniş zaman kipi arasında bir kıyas yakalamışsınız sadece. Okur elbette okuduğunun kusurlarına ya da çelişkilerine ayna tutacaktır. Yoksa bu vasıf niye var, niçin sunulur sofrasına bir mektup ya da bir şiir? Stalker tarafınıza kızmayın; mektup sevdanın halaya duruşu, şiir kırılan kaşığın sesi. Ahengin ve ritmin bozulması bir sevdanın kaderi. Yazar her ikisinde de şeffaf olmaya çalışır.
Sil