7 Eylül 2024 Cumartesi

Zor zamanlardı… Kuşkusuz zor zamanlardı…

İlk defa nereden başlasam kaygısı taşımadan, olduğu gibi ve hatta gelişigüzel akıyor kelimeler klavyemden. Demek hayatın en gerçek yüzüyle yüzleşmem gerekiyormuş, dilimin bukağıları çözülsün için. Bu kadar yalın bir gerçekmiş işte; ölümle kalım arası, uzun bir koridorun ucunda görülen ışık değilmiş yüzleşmek,yani mesafesizlik son nefesle bir önceki arasında… Zemheri bir Şubat gecesi kırıldı içimizdeki cam kırıkları, tuzla buz olduk. O Şubat gecesi güne hazırlanırken, biz hazır değildik henüz bir kıyamet provasına. Fena halde silkelendik, diye geçirdim içimden. Kızıma sarıldım, anneme ilişti gözüm koridora çıktığımda bir anlığına, çıkmamız gerektiğini söylediğimde beni tersleyen el hareketini gördüm ve duydum iç sesini; Amaan, diyordu, eeehh derdi umursamak istemediğinde, yine dedi sanki, duydum. Sonra banyoya girdi abdest almaya. En büyük ikilemin içinde buldum kendimi, derin, tüyler ürpertici bir karar anı. Kızım merdivenlerden sesleniyordu bana: Anne hadi inmemiz lazım. Gözüm kedimizi arıyor ama sesi soluğu çıkmıyor, annem mi? Çağrılarım sonuçsuz kalıyor. Apartmanda feryatlar kopuyor, ne olmuş diyorum içimden, bir yerlerde deprem oldu, biz de hissettik, çıkacağız birazdan evimize, kaldığımız yerden… Hadi ordan diyor zemherinin sesi, hadi ordan, aylarca giremeyeceksin evine, henüz onu da duyamıyorum ben. Karşı kaldırımdan evimizin camında annemi görüyorum; sanki bir asır öylece bakakalıyoruz birbirimize. Gel, diyorum, eehh diyor yine, biliyorum. Ama duruyor öylece pencerede, derin bir vicdan azabı gibi, ayaklarımızın altında eriyen kara karışıyor içimin acısı, gözlerim tipiye emanet, birlikte döküyoruz acziyetin gözyaşlarını onunla. Sonrası… Bitmeyen bir gece yapmışlar, doğmayan gün… …………….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder