6 Kasım 2024 Çarşamba

Karlı bir gece vaktiydi ama 'dost' gitmişti çoktan

Karlı bir 6 Şubat gecesi uyandıracak bir ‘dost’ olmadığının farkına varmak bile yeterliydi şairlerin yanıldığını ispata. Hiç bir şey hissetmemek dedikleri bu olsa gerekti. Ne öfke, ne keder, ne sızı, ne yokluğun sancısı... Toprağın tersi yüzünden daha öğreticiydi kuşkusuz. Ayağımızın altındaki yer dalgalandıkça, duvarlarımızın derinlerinden gelen çatırtı sesleri arasında var oluşun kodları yeniden yazıldı. 

İbret kavramını o kadar çok dillendiriyoruz ki, bir noktadan sonra tılsımını yitiriyor ve anlam kaybına uğruyor. Evet, düştüğü yerden kaldırıp iade-i itibar kazandırmak lâzım bu kavrama ki, hak ettiği zirvede yeniden kuşatsın hayatımızı. her hâlimizin ibret tablosunda bir karşılığı olduğu zor zamanlardan geçerken, verdiğimiz sınavın sertliği ve güçlüğü karşılıyor bizi. Karanlığın en koyulduğu yerde aydınlığa kavuşabilmenin formülleri çeşit çeşit, insan sayısı kadar. Kıyamet provası diyoruz, bir araya gelip o günlerin muhasebesini yaptığımızda. Dört bir koldan sınandığımız gerçeği sohbetlerimizin baş köşesinde yer alıyor her zaman. Tahammül, sabır, acıyı karşılama şeklimiz, öfkemizin kör kuyusuna düşmeme çabası, diğergamlığın zorluğu, yine de yenilmemek 'ben' histerisine, şartların getirdiği zorluklara yenilmemek azmi... Her biri ibret levhasının tuvalinde reel bir değer olarak duruyor öylece.

Sonra dönüp arkanıza bakmak için bir solukluk es payı bulduğunuzda apaçık görüveriyorsunuz: Kim kalmış kim gitmiş, kim vefa ağacından bir parça dal uzatmayı bilmiş, kim dökülmüş kuru bir yaprak gibi kaderinizin dibine. Soluğunuz genişledikçe muhasebe daha derinden ve en gerçek kelimelerle düşüyor yüreğinize. O yürek o kadar zorlu ve keskin  bir sınavdan geçmiştir ki, kederi bile romantize etmekten imtina eder olmuşsunuz.  Gidene hayıflanmamayı istemsiz bir kabullenişle karşılamış ve tutunduğunuz dallarla birlikte yeniden nefes alan toprağa kök salmışsınızdır çoktan.





11 yorum:

  1. Zamanın içi boşaldı yine, çürüyen bir ağacın dalları gibi. Sesim boğuluyor her köşede, her sükûtta. Nerede o günler, nerede gözlerindeki o eski ateş? Bir yudum içimden geçen huzurun, rengi kayboldu; bastıran karanlık daha derin, yıldızlar daha unutulmuş.. Şimdi bir nehir gibi akıyor içimde zaman, yönsüz. Neye yarar, akıp giderken ben bir kenarda böyle tek başıma kalmışken? Sözler kesildi, birer birer kayboluyorlar. Onları ararken, bir köşede ellerimle bulduğum tek şey hüzün oluyor, içim titriyor. Her köşesinde sesin anlamını yitirdiği bu dünyadan hazzetmiyorum. Geriye kalan ise yalnızca bir yankı, bir soluk. Herhangi bir kalp, her an hatırlatmaz mı sana seni terk edeni? Zaman her şeyin anlamını silerken, sen ben kaybolmuş bir anı kadar uzaklaşıyor. Kimse hatırlamıyor, kimse umursamıyor o eski düşlerin peşinden giden bizleri. Zaman nehrinde yüzüyoruz, ama her damlası, her adımı bir öncekinin hatasını taşıyor. Gecenin her koyusuna yeni bir yalnızlık sızıyor. O vakti çoktan yitirmiş gözlerim, bir umut peşinde daha kayboluyor. Geriye ne kaldı ki? Sadece ruhumda kalan bu tarifsiz boşluk, adı söylenmemiş her acının yankısı. Terk eden bir yel gibi, arkasına bile bakmadan gitti o eski dost. Bırakıp gitmek işte, her zaman bu kadar kolay mıydı? Sözler neye yarar şimdi? Geriye yalnızca bir yük kaldı. Hatıraların içinde sıkışıp kalan eski ben, bir anı kadar hatırlanmayan ben. Yıkık bir duvar gibi; arkasında gizli kalan ne varsa, o çürümüş kalbinin duvarına dokunan bir rüzgar var. Yalnızlık akıp giderken, geriye bir tek isyan kalıyor. Zaman nehrinin her damlasında, kaybolan ben, kaybolan biz, bir dostun yokluğu kadar anlamlı, bir sevdanın boşluğu kadar derin. Artık ne seni arıyorum, ne de bir umut kalmış içimde. O eski yüzlerin ve sözlerin geride bıraktığı boşlukla sarılıyorum, ama kimse duymaz. Ne zaman adımlarım izini kaybetse, o hüzünle sarhoş olan ben, yine yalnız kaldım. Yalnızlıkta kaybolan bir ses gibi, kaybolan tüm sesleri hatırlıyorum, gözlerimde yine solmuş bir çiçek. Bir zamanlar var olan her şeyin kökleri bir nehir gibi akıp giderken, beni terk eden zamanla yüzleşiyorum. Ama fark eden ne? Hepsi koca bir yalan, her şeyin sonunda tek kalan yalnızca bir hüzün.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 'Zaman nehrinde yüzerken' attığımız her yeni adım fark edişlerimizin izlerini taşıyor. Bir türlü yakamızdan düşmeyen hüzün bunun ispatı. Olsun, diyorum ben, olsun. Hüzün yoldaşımız olsun varsın, vefa nehri kuruyacaksa unutuşlarımızla, bırakın hatırlayalım: Gideni ve ardında bıraktığı kederi. İnsan olmakla insan kalmak arasındaki devasa fark. Taşınması zor bir yük, gidilmeyen yola müptelâlığımızın devası yok, bunu bilerek devam edebilecek umudu hep taşıyalım içimizde. Umalım ki gidene de geçene de eyvallah diyebilecek genişlikte olsun yüreklerimiz, umalım.

      Sil
  2. Kelâmınızla hemhâl olmak istedim, ancak zayıf kaldı kelimeler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Baş göz üstüne, alındı ve kabul edildi bu nadide ortaklık.

      Sil
  3. Bir sigara dumanı gibi kaybolur hatıralar, ağır bir yük gibi geçer zaman. Sözcüklerin ardında gizlenmiş acı ancak bir ömrün yitip gidişiyle hatırlanır. Gece sessizdir, bir başına durur. Ve o kadar uzak, çok uzak bir yerlerden gelir eski dostların hatırası... Ama neyleyim, dostluklar düşer toza, silinip gider, unutulmuş birer ad gibi. Ve o zaman, ne zaman ki içimden geçer bir rüzgar, hatırlarım her şeyi, ama neye yarar? Bir göz kırpışı kalır, bir bakış kaybolur, bir iç çekiş.. Bütün bunlar hep eksik, hep eksik... Ve ben her an kaybolurum, bir hayal gibi, geceyle birlikte.
    O eski dost, şimdi kimdir? Sadece bir zaman diliminde silinmiş bir isim. Bir iz, bir yankı kalır ve bir zaman diliminde kaybolur. Yol uzar, adımlar savrulur, gönülde bir boşluk, gözlerde bir suskunluk… İçimde acı, dönüp bakamam, hatırlamam bile. Zaman geçer, gölgesinde kaybolurum
    bırakılan her şey gibi.. Her anı, her hatıra, söylediğim her kelime, ne kadar silinse de yine de hep var olur. Ve ben kaybolurum, kaybolurum bir başka bakışta, kaybolurum bir başka adımda. Yalnızlık bir yük gibi ağırlaşır, gölgemle bir olur.. Ve ne kadar izlediğimi söylesem de, yolumun sonu bilinmez... O dostluk dediğin, bir zamanlar senin dediğin, şimdi kaybolmuş bir parça gibi.
    Bir sigara daha içerim, kırık dökük hatıralar arasında... Bir şeyleri unuturken dumanında sigaramın, bir yudum özlem kalır geriye... Ama neye yarar, neye yarar ki bu? Her şeyin sonu gelir, her şey kaybolur, ama bir şey var hâlâ… Bir şey var, sadece bir şey; yıkık, kırık, her şeyin içinde kalan bir tek iz.. Ve ben kaybolurum o izde.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Galiba yanılgımız yitirmeyeceğimize olan inancımız. Oysa varlığımız da dahil 'bir süreliğine' teğet geçer hayatla yarenlikler. Doğru izleri takip etmiyoruz demek ki. Zaaflarımız, yekdiğerine duyulan ihtiyaç, birlikte var olma çabamız... Bunlar insan olmanın en tabii halleri. Keşke kaybedebilmeyi de taşısak kendimizle, yolculuk esas olsa, gerisi talî kalsa...
      Bir sigara dumanında uçurun gitsin, kalmasın izi bile. Onlar bizden gitmiyor aslında, biz yola devam ediyoruz. Yolculuğun bir yerinde dökülüyorlar heybemizden, yenilerine yer açılsın diye.

      Sil
    2. Belki de yanılgımız, hep kalacağına olan inancımız. Her sözü, her bakışı, her dokunuşu kazıyoruz içimize. Sanki ezelden kalma, sanki ebediyete taşır gibi. Oysa kalıcı olan ne? Bir anın kıyısına ilişen gölgemiz mi, uçup giden kelamlarımız mı? Ve anlıyoruz bir yerden sonra: Eksiliyoruz, dökülüyoruz tek tek, karanlık bir çay gibi bu yolun içine karışıyoruz. Zaaflar, o derin ihtiyaç, insan olmaktan kalan o iz, bir tek bunlar taşıyor bizden kalacak olanı. Ve o da bir yitik hazine belki, belki de sırf yolculuk... Evet, kalanı da savurmalı bazen — bir dumanın içine, bir göğün en uzak yerine. Çünkü yük ağır, yol ince. Ve ne varsa heybemizde eskiyen, yenisine yer açmak için sessizce dökülmeli. Yine de bir iz kalır, dökülürken kendinden geriye — O izdir belki, bir insandan kalandır asıl.

      Sil
    3. Ah incelikler yüzünden, diyor şarkı. Yoldan bizi ayırmayacak olanın sırrı, yitirdiklerimizin izlerini öfkeye yenilmeden silebilmek olmalı. Bağışla, diyor içinizdeki kırgın kalp, bağışla ki yola devam ederken sana öğrettiklerini hep hatırlayabilesin. Bu fark edişi nadide bir ayna gibi düşünün; bakmaktan ötesine geçebilirsen görebilirsin de. Büyümek sadece yaş almak mıdır yoksa her adımda yenilenme şansına kapı açmak mıdır? Bir çocuk bile yol göstericin olabilir, 'ben oldum' çığlıklarına kulaklarını tıkayıp gönül gözünü açık tutabilirsen. Hayat da bunun özetidir aslında.
      Bu yüzden artık kaybettiklerimi kayıp olarak değil, ders olarak yazıyorum jurnalime. Her yeni not biraz daha büyütüyor.

      Sil
  4. Ah, incelikler yüzünden kaldık bu yolların ortasında. Savruk adımlarla yürüyen biz, yolun neden açıldığını soran biz, şarkılardan bir hatıra gibi sızan acıyı, sessiz bir ders bilip yola devam eden biz... İnceliklerin harcını taşıyoruz, dökülmüş kelimeler gibi savrulmuş, dağ başında kimliksiz bir gece gibi, öfkeden kopmuş bir rüzgar gibi. Ve büyümek mi sadece yaş almak? Öyleyse her adımda biraz daha açılmaktır toprağa, biraz daha kazımaktır kendi derinliğine, yeniden doğmayı denemek her kayıpta, bir parçayı bırakmak geride, güçsüz değil, sakince, bildiğini anarak. Ey bağışlamayı bilen kalp! İncindiğini unutmaz ama yola devam eder... ve kalbin anağında yitmiş dostların izleri, eskiden kalan gözleriyle. Biz büyümek dedikçe, hayat önden yürüdü; yine de, her şeyin sonunda öğrendiğimiz bu oldu: Kayıp yok bu yolculukta, ders var yalnız; incelikler yüzünden sürülen bir iz var. Ve her yeni adım biraz daha açıyor o ince sır kapısını. Günler geçerken yıpranmış bir deftere yazılan bir söz gibi, yeni bir kelime, yeni bir bakış... Ama hepsi sonunda bir aynaya dönüyor, büyümek yalnız derinleşmekmiş, gönül gözünü açık tutana şifa diye.




    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok matah görünmese de yüklenen misyona amenna deyip devam ediyoruz işte. 'Yeni bir kelime, yeni bir bakış' belki de ihtiyacımız olan budur, olması gerekendir de. Gönül gözü kapanmasın yeter ki, bir tek kelimesine dünyayı bağışlayan o kalp yoldaşımız olsun, bir bakışa harcanacak yeni hikâyelerimiz...

      Sil
  5. 'kalbin yanağında' olacaktı...

    YanıtlaSil