"bana derler ki "Verilenler günahları örter, perdeler." Ben de derim ki "Örtülüp, perdelenecek şeyleri azaltmak daha iyi değil mi?" diyor Şule Gürbüz Coşkuyla Ölmek kitabında. Kavramlar kafama üşüşüyor doğal olarak: Denge, vasat, ifrat, tefrit, riya, takiye, Aldatmak, aldanmak v.s. v.s. Birebir ilintili olanından kıyısından teğet geçene, her birini kesişim kümesinde alt alta veya yan yana sıralıyorum. Akla kara kadar keskin bir ayrışma söz konusu değil elbette, bunu da hayatın süzgecinden geçmiş gözlemlerim ve deneyimlerimle değerlendirebiliyorum artık.
Günah işleme özgürlüğümüzün hudutlarını zorlamayı seviyoruz. İnsan ilk, meleklerin şahitliğinde yüzleşti bununla. 'Tevilden daha büyük bir silah yoktur' ve doğurgan bir zihin dünyasına sahibiz yapıp ettiklerimizi gerekçelendirmek hususunda. Gürbüz, doğası ve kaleminin sivriliği gereği farkında olmadan bu kesişim kümesine tam da buradan dahil oluyor. Seçenekleri ve ihtimâlleri sınırsız olan Rabb, her defasında indirgemeci zihnimize nazar edip gülümsüyor mudur hâlden hâle girişlerimize? Defalarca akla vurgu yaparken, buna dair bir öneri sunmadığını düşünebilir miyiz? Günahta arsız olmamak önemli bir püf noktası meselâ.' Nasılsa' ile başlayan sayısız cümlemiz var ve savunmamızı hep ilk kendimizi iknayla kuruyoruz.
"Verilenler günahları örter." Keskin ve kesinlik bildiren bir ifade. Garanticiliğimiz ve çıkarcı tarafımız inanmak istiyor buna, teşne böyle bir alışverişe, malûm. Ben yapayım, Sen ört; âlicenaplığımı yok sayma, günahlarımın kefesini hafifletsin diye ne çok veriyorum bak. Cömertliğimi mükâfatlandıracağını va'dediyorsun, hazinesi geniş olansın ya. Yanına bonus olarak günahlarımı da affediver ki zaten affediciliğinin de sınırı yok, böyle buyurursun kutsal kitabında.
Pazarlık... Alın size iç cebimizde hazırda tuttuğumuz bir kavram daha. "Ama ben de insanım hani, etten kemiktenim, zayıfım, böyle yaratmışsın beni." Eli güçlendirmenin en kestirme yolu: Kul olma kompleksi.( Şu anda uydurdum, hoşuma da gitti doğrusu.) Sahneyi canlandır gözünde: En büyük güç karşısında acizi oynayan kurnaz, aslında düpedüz ahmak. 'Leb' demen gerekmiyor hâlini arz için, Rabbin O senin, hani seni O yarattı ya. Kodlarını O yazdı, sürdü seni dünyaya, ha elma ha ayva, sen bunu hep yiyeceksin, biliyor her şeyi bildiği gibi bunu da. Neyin pazarlığındasın? Hangi fiilin hangi niyetten doğuyor, hangi niyetin ucunda hangi pazarlığı döndüreceksin, nedametin riyâna göz mü kırpıyor, 'veren el'in bir sonraki günah için diğeriyle oğuşmaya mı ayarlı? Yoksa vaatlerine amenna deyip temkini elden bırakmadan 'iyi' olmaya azimli misin?
Ezcümle; vermek fiili ile örtmek fiili kümenin kesişeni oldukça ve birinin varlığı diğerini çoğaltmaya ayarlıysa, vah gele hâlimize. Yanlış ve yanılmış bir kulluk yolcuğunda yitip gitmek için bütün deliller elde.
"Verilenler günahları örter." şeklinde bir şeyi ilk defa duyuyorum. Bu bir genel kanaat ya da genel yanılgı mı?
YanıtlaSilBu da diğer kulağımıza üflenenler gibi, inanmak istediklerimizden, işimize gelen şekilde yorumladıklarımızdan. Niyet efendim niyet, yorumlarımızda da amellerimizde de başat faktör.
YanıtlaSil