13 Aralık 2024 Cuma

Leylâ Mektupları

 "Benim bahçemdeki bütün çiçekler senin için açıyor. Sen yoksan suları bulanık bir nehir gibiyim. İşte sana yemin; seni sevmektir bütün bildiğim, aşkındandır bu gurur içimde."

Bir Leylâ Mektubu'nun kalbine doğru yolculuk ederken düşüyor önüme iddia. Ah diyorum sonra, ah! Yaşam bir sevdanın en yalın hâline iliştirilmiş mektup, öncesi ve sonrası sadece teferruat, miş gibi'liği hikâyemizin. Zengin düşler, korkusuz yürek, hayâli sevgilinin ve tek bir nidayla şenlenen bağı bahçesi gönül evinin, sınırsızlığı gülümsemelerin. Yeminle yalan nasıl da yaklaşıyor birbirine, sular çekildiğinde.

Aşk tek hece, yankısı bitmeyen bir bilmece. Yaşarken doludizgin, solarken yitik bir soru. 

Böyle bakıyorum bugünden düne. Hangi yüzümüzle dönüyoruz aydınlığına sevgilinin, aynanın sırrına ortak olmadan önce? Öncesi miyiz, sonrası mı hikâyenin? Beklediğimiz ise sevgili, umudumuzun tahtına oturttuğumuz çıkagelmişse ansızın, bildirmişse bize efsanelerin dehlizlerinden tılsımlı bir haber... Nasıl yitiriyoruz hatırasında feneri söndürdüğümüz geceleri ve gün aydınlığı gülüşleri? Bir merhabasına tüm sabahları feda edebilecekken, nasıl yakıştırıyoruz yakasına en fiyakalısından bir elvedayı? 

Sorular cevaplarına kapatmış kulaklarını, salınıp duruyorlar anlamsızca boşlukta. 

"Çağdaş bir Mecnun'dan adresi meçhul Leylâ'ya" Böyle başlıyor her mektup, düşüyor sevdanın ağına. Kelimeler bir aşkı ölümsüz kılmak için yarışıyorlar birbirleriyle, en güzel benim beni iliştir gömleğine, benimle ölümsüzleşsin bu hikâye. Şarkıları hiç sorma, gözüne mil çekiyor aşığın, görmüyor gök duruyor mu yerinde, altından kayan bu toprak da ne? 

Şiirler mi? Hadi be!

"Sana doğru geldim giden ırmak gibi denize
Bir çırpıda kıydım akışıma dağlarıma
Boşladım uğrunda dostlarımı çocukluğumu
Ömrümün her damla suyu senin sonsuzluğunun tuzunu aldı
Güneşin dağıttı folklorumu
Saltanat sürüyorsun kanımda düşümde çılgınlıklarımda
Sana verdim belleğimi bir lüle saç gibi
Yalnız senin karlarında uyuyorum artık
Saldım yatağımı engine koydum üvey perilerimi
Adımlarınla bölünmüş
Ve orman sevdalısı bir zorlu rüzgar gibi
El savuruşunla dağılmış yüreğimden
Evden atılan tozum ben sabahları
Ve gün boyu sabırla göze görünmeden geri gelen toz
Farkına varılmadan büyüyen sarmaşık
Kırılıp atılıncaya dek candan bağlı büyüyen
Aşınan taşım ben sen gele geçe
Bekleyen iskemle her zamanki yere seni
Boşluğa bakarken alnının yaktığı cam
Yalnız sana bir şey söyleyen beş paralık bir roman
Okunmadan unutulmuş açık bir mektup
Yarıda kesilmiş bir tümce ki değmez dönüp tamamlamaya
İçinden geçilmiş odaların ürperişi
Ardında bıraktığın ıtır kokusu
Ve dışarı çıktın mı aynan gibi mutsuzum”
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder