27 Şubat 2015 Cuma

Günaydın kalbim

-Ve gün aydınlar olsun; hayatın sür-git meşguliyet tarafına yaslanan hayat, yeniden akıp gidenin peşinde sürüklendiğimiz sıradanlık, sabah kahveleri ve uyanmak uzak rüyalardan... Ve sana da gün aydın hayata iade ettiğim, kalbim, günaydın...

-Köşeye büzülmüş aklımın kıvrımlarında kendine yol bulmaya çalışan her deneyimin ipini çekmeye ayarlamışım yüreğimi. Bilmek nedir ki, hayatın öğrettiklerinin yanında? Sezgilerimizin araladığı bütün kapılardan bizimle birlikte süzülüp usulca hayata dahil olan o kadar gölge var ki?...

26 Şubat 2015 Perşembe

Serhad şehrime...

Serhad şehrinin mahzunluğuna adadığım şarkı...
Şehriyâr'ın bağrına emanet ettiğim, bir daha uğramadığım liman...
Büyüsü kaçmasın diye anısına toz kondurmadığım,
kendim olduğum, kendimden bildiğim, sükûnetine aşık olduğum şehir.
Senden sonra biriktirdiğim, yine sana emanettir, bilirsin.
Ahşap suskunluğunda sakladığın ne varsa,
hazinemdir...


25 Şubat 2015 Çarşamba

Belki bir gün

-Bir tek kederli kare, bütün mutlu anların üzerine gölgesini düşürür. Anıların içerisinden çekip çıkarttığınız bir fotoğraf, kaydını düştüğünüz birkaç amansız cümle, bir daha yaşanmayacak taze bir bahar... Her birini yormadan, hırpalamadan sarıp sarmalamak ve itinayla saklamak lazım. Yola devam edebilme gücünü vefadan alıyor insan.

-"yurdunu terk etmişti mecnun, çölü de terk etsin/söyleyin, görme hevesinde ise Leyla'yı da terk etsin" Fuzuli'nin aşka yaptığı fenalıklar hikayelerin zeminini kaydırıyor, anlamak lazım. Aşkı aşkınlığa ulayan anlayışa erkekler müptelâ, kadınlar aymaz. Taşa tutsunlar beni, alıp kör kuyulara atsınlar. "Lâ" derim illa da "Lâ"... İlahî aşkın basamaklara ihtiyacı yok, Leyla'nın günahına ne giriyorsun, yandan geç...

Gerisi Hikaye

Arızalı ruhum Reşat Nuri romanlarından kalma serkeşlikle bakıyor hayata. Hâlâ...
Ne yapsam güne dair doğrultmuyor belini şarkılar, ne yazsam hep "dün" kılıyor kendini.
Bir de bazen olmaz bir vakitte çalıyor ya kapıyı su gibi bir ses, ay gibi bir yüz...
Hikaye diyorum, başka türlüsünü mahal yok anlatmaya, hikaye gerisi...


24 Şubat 2015 Salı

Dizelerimi yağmurlara sattım

Dar patikalardan geçiyorsam
Kurduğum cümlelerin öznesi sensin
Sen kırılan sazımın tellerinde
Bazen kanamalı bir çağrı
Bazen tumturaklı bir türkü
Savrulan bir düşte gibi yüzün
Sen içimde bir şeysin
Hiç bir şey...

23 Şubat 2015 Pazartesi

21 Şubat 2015 Cumartesi

Takas

Bir ses... Bir saz... Başka gölge istemez, sabahın türküsü olsun. 
Bundan evla takas olur mu?
"bir gül satıcısı gördüm uyandığımda 
çok sevindim, gülü kalbe değişeceğine 
gülü kalbe değişeceğine"


20 Şubat 2015 Cuma

İki satır sessizlik

-Söylüyoruz, söyleniyoruz, kederleniyoruz, yavan redlerimiz var, kuyunun dibinden geliyor sesimiz, Sûr'u bekler gibi bekliyoruz sesimizin dünyada yankı bulmasını...
Biteviye tekrarladığımız "Kahrolsun"ların gölgesine dahi sığmayan sesimiz ne de cılız...
"Burası dünya oysa, yaşadığımız da hayat..." İmtihan diyoruz ya, dilimizle kalbimiz arasındaki mesafe ne de kopuk... Birileri ölüme gülümserken, aynalarda acıyan gözlerimiz suretini besliyor oysa. Susmak ihanet gibi geliyor ya, konuşmak için yakılmış köprülerimiz kayıp... Kaybımız büyük evet, kendinden menkul vazgeçişlerimizin çetelesi kabarık...
İşte böyledir bizim hikayemiz; biraz arabesk, biraz bulanık, sosu fazla kaçmış çorba kıvamında...

18 Şubat 2015 Çarşamba

Uğultulu bir kovan

-Muhalif bir ruhun tedirgin eden bir duruşu var. Her meclisin "arananı" oldukları söylenemez bu yüzden. Rahatımızı bozan her uygunsuz tını, romantikliğimizi böler, tadımızı kaçırır, kaşır sancılarımızı. Gülüşümüz donsun istemeyiz en olmadık zamanda, kramplarla sarsılmayı ya da olur olmaz... Muhalif insanlara zaafım aşikâr; başka türlüsü "kendim"e zarar...

"Bir yolculuğun hüznü"



"Puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi  
bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere"  

16 Şubat 2015 Pazartesi

"Suçlu Benim!"

-Önce mahalleler yok edildi, sonra mahalleninin âkilleri birer birer etkisizleştirildiler, sonra devasa apartmanlar ürkütücü yalnızlıklara kucak oldu, sokakta gördüğümüz yüzler silikleşti, selamını aldıklarımız azaldı, ekranlardan taşan kirlilik dokunulmazdı, sosyal medya denen ucube mekânlarda kimliksizlik aldı başını gitti. Tekinsiz bir nesil büyüdü bütün bunlar olurken. Kalbiyle aklı arasındaki mesafeye sayısız malumat istifleyen, mutsuz, huzursuz, maneviyatı sahipsiz, derinliksiz bir nesil...
Yıllardır ayak seslerini duymaktan yorgun kulaklarım şimdi bütün hamasi söylemleri uğultuyla karşılıyor. Zihnimde Reis Bey'den o muhteşem bölüm:

10 Şubat 2015 Salı

Havva'nın Gelişi

-Seçim yaklaştıkça mideme kramplar giriyor, kaçıp uzaklaşmak istiyorum mümkün olan en uzak noktaya. Yine parıldayan suratlarla sokaklara çıkacaklar, çarşı pazar gülücükler saçılacak, vaatler havada uçuşacak da yerden toplanmaya cüret edilemeyecek hiç bir suret...
Dört duvar içi daha facia... Sülalenin yelpazesi gerildikçe gerilecek, gece yarılarına kadar uzayan bıktırıcı siyaset tartışmalarında yüreğim kuş olup uçmak isteyecek, içerde kelaynaklar korosu ideallerini çarpıştırırken kıvılcımların dışarıda hükmü sinek vızıltısı olacak ve ben bunu bilerek amman sabahlar olsun çığlıkları atacağım. Fakat itiraf edeyim en çok bu zamanlarda-seçim dönemleri- erkeklerin bir ya da birkaç eksik tahtasına hayıflanıyor olacağım. Biliyorum kendimi tutamayacak ve bunu yüksek sesle dillendireceğim, o zaman ittifak sağlanmış olacak nihayet, üstüme üstüme...

9 Şubat 2015 Pazartesi

Yazlık Sinemalarda Gece Büyülü, Biz Uçarıydık...


Damlarda kurulurdu yazlık sinemalar. O yaşlarda gözümüzde "dünya"kadar büyüttüğümüz beyaz bir perde gerilir köşeye, sonra tahta sandalyeler yerleştirilir perdenin karşısına damın alabildiğine.


Elimizde kavurgalarla akşamın ilk ışıklarıyla çıkardık merdivenleri. Hele mehtap varsa ve ışıl ışıl yıldızlardan kurulu bir "dam"varsa tepemizde, değmeyin keyfimize.

Yıldızlar ve Türkan Sultan'ın gözleri...Öyle yakın öyle uzak...Ve aşk hesaba sığmaz bir deliliğin adı...Yılmaz Abi, sevdiğini ölümüne kollar, adaletten de taviz vermezdi ya, bir numaraydı gözümüzde.

8 Şubat 2015 Pazar

Başucu şarkılarım

Bir devir kapandı

Bir devirdi, evin baş köşesinde duran radyodan duyulurdu sesi,
ilişirdim bir köşeye, dinlerdim. 
Küçücük bir kız çocuğu hayatı taş plağın cızırtısından gelen o büyüyle tanımlardı. 
Benim şarkılarımdı onlar, büyüdükçe sırça köşkümün müdavimi oldular.
Hiç değişmedi bu yoldaşlık, iyi ki...
En sevdiğim şarkısı Senar'ın ve zevkle dinlediğim bir düet...


7 Şubat 2015 Cumartesi

Sesinden Sonra Düşsün Kar




Kurutulmuş bir gül yaprağı düşüyor kitabın sayfaları arasından. Kederli bir rengi var, kim bilir hangi zamanlardan kalma unutulmuşluğu. Ellerimi uzatmaya korkuyorum, ya kendini un ufak bırakırsa avuçlarıma. Bir çiçeğin intiharına dayanamam, solarım, biliyorum.

6 Şubat 2015 Cuma

Taş suya değdi

-Çölünü yitirmiş Mecnun, bahçesinde incisini düşürmüş Leyla çağındayız. Ne vuslat düşü nede hasret türküleri eylemiyor artık hikayesine meczup yitip gidenleri... Zaman mı? Ânın hükmü düştüğünden beri, nicedir ritmi düzelmeyen kalp gibi yinelenmedi, yenilenmedi. Gitmeli, ya da dönmeli... Kalmak bir daha aynı düşe uyanmamak, hatta düş/üvermek gecenin soluğundan derin bir âh gibi...

4 Şubat 2015 Çarşamba

Sesinden Sonra


taze çıkmış dergi kokusu ve hâlâ Anadolu diyebildiğimiz bir nefes...


3 Şubat 2015 Salı

Memleketim insanı

Memleketim insanı eşliğinde günün şarkısı...
Ne bir eksik ne bir fazla...


2 Şubat 2015 Pazartesi

"Gidelim bu şehirden"

Diyarbekir günleri... Hava puslu, sokaklar bir küçük kıvılcım beklentisinde tetikte, her kapı çalışında bölünüyor uykusu bebelerin, annelerin eli bağrında, karanlığa emanet çocuklarının kaderine kederi yakıştırmaktan yorgun...

1 Şubat 2015 Pazar

Kül oldum amman

Yıl 1969... Yaslı bir Ağustos günü ben merhaba derken hayata yitirilmiş gencecik bir fidan. Dillere destan bir genç adam... Ailenin göz bebeği... O kadar sevilmiş ki kiliselerin bile çanları susmamış gün boyu. Yas bütün şehri kaplamış, günlerce ardından ağıtlar yakılmış.