10 Aralık 2012 Pazartesi

Uzak kime göre...

Uzun, anlamsız, gelişigüzel bir tartışma... Elimdeki zap aleti huzursuz, ben iki kat huzursuz. Artık sohbet konularımızı kendimizin seçemediği savruk dost muhabbetleri, elbette nakıs elbette kör topal...
Dışına çıkmak istedikçe bir yenisi, sonra bir öteki, böyle sürüp gidiyor ve çalınıyor bizden zaman, farkına varmadan.

Maalouf daha bir yabancılıkla sarıp sarmalıyor beni, üşüyen ruhumu zapt edemiyorum bir türlü. Araf hali bile değil artık, biliyorum. Göç geri dönülemez bir yabancılayış, hem oraya hem buraya değil, hiç bir yere ait olamama hali. Keder tek başına tanımlayabilir mi ya da kaygı bir terke yataklık yapabilir mi öyle olur olmaz?


hasret türküleri olmalı insanın; terennümünde dağlar sarsılmalı ama sarsılmaz bir bağ kurmalı insan kökleriyle yüreği arasında. Her türkünün hikayesinden yeni yollar, yeni dağlar aşılmalı. Yine de dönülmesi umulan bir sıla gurbetin yamacında sadık bir dost gibi dimdik durmalı. Hatırlanacak kadar azığı olmayanın, gülümsetecek karelerden silinmesi kaderi ise, bu kader insanın en büyük talihsizliği değil midir?

Şimdi, gündeme ve Ademe bir kısa veda ve uzun bir yürüyüş vakti, işte bu yağmurun bereketi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder