19 Aralık 2012 Çarşamba

Deniz feneri

Kaldığı yerden başlamak...
Mümkün...
Bir yolculuk için niyetlendiğinde insan geride ne var ne yok derdest edilip tavan arasına kaldırıyor. Bohçalar dürülüyor, anılar eski yeni demeden bir defterin arasına emanet ediliyor, bütün kayıtların diline kilit vuruluyor.
Gidiliyor...


Dramatik görünen her durumun aslında biten bir hikayeyle değil, yeniden bırakılan yere dönmekle ilgisi var. Ürkütücü olan bu belki de. Yeniden bohçalar açılacak, rafların tozu alınıp yenilerine yer açılacak ama önce eskilerin kalbi onarılacak. O defter yeniden kayda geçecek kaldığı yerden, bırakıldığı yerden...

Aslında her terkediş bir dönüş, kim ya da ne için terk ettiğin zamana ve mekana geri dönüş. Yalnız bazen başka türlü işliyor saat ama aslında işlemiyor gibi. Uzun ve suskunluklarla bezeli bir molanın sonunda yüzünüzü yeniden döndüğünüzde bir insana, bir aşka, bir şehre, bir umuda; hiç bir şey değişmemiş ve zaman hiç geçmemiş gibi oluyor esrarlı bir şekilde.

Mümkün...
Ayrılığın yıldönümünde mesela, uzun uzun sustuktan sonra bile, göz göz olmuş hasretin yok olan zamanı hızla yerine koyuşunu seyretmek ve hayatla yeniden köşe kapmaca oynamak...
Anılar ufukta kaybolan bir gemi değil, sabırla seni bekleyen o deniz feneri...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder