-"biz bilmiyorduk.
bilmiyorduk yürekte kılıçla gezmenin olası olduğunu.
dahası bunun istenir bir şey olduğunu.
kadınla erkeğin ayrı dilleri olduğunu.
üstlerine kılıf geçirilmiş boğucu eşyayla dolu bir odanın aşk olduğunu.
bunun dışında kalan her şeyin anarşi olduğunu."
31 Ocak 2015 Cumartesi
30 Ocak 2015 Cuma
İnsan! Ne muamma
Bir belediye otobüsü...
Yanımda sakallı yaşlı bir amca, ön koltukta da bir başkası...
Otobüs doluyor, yan tarafta 50 yaşlarında iki adam tek kişilik koltuklarda oturuyorlar.
Biri üst perde bir tonlamayla önümde iki kişilik koltuğa tek başına oturmuş yaşlı amcaya sesleniyor:
"Amca biraz yana kay da insanlar otursunlar, iki kişilik koltuğa oturmuşsun. Bu ne rahatlık..."
Yanımda sakallı yaşlı bir amca, ön koltukta da bir başkası...
Otobüs doluyor, yan tarafta 50 yaşlarında iki adam tek kişilik koltuklarda oturuyorlar.
Biri üst perde bir tonlamayla önümde iki kişilik koltuğa tek başına oturmuş yaşlı amcaya sesleniyor:
"Amca biraz yana kay da insanlar otursunlar, iki kişilik koltuğa oturmuşsun. Bu ne rahatlık..."
29 Ocak 2015 Perşembe
Yansımalar
-İnsanlar her sabah biraz daha mahcup bir gökyüzünün alnından öpüyor.
Zaman, acıya değen taraflarımızı semirtiyor, kavuşmaların çetelesini tutacağımız sevdiklerimiz çok uzaktalar. Varamayacağımız kadar uzakta.
Ayak basmadığımız yerler sıla, bastıklarımız gurbet...
Kulağımız hüzünde...
26 Ocak 2015 Pazartesi
Müzmin Muhafazakâr
-"Buluşmak için icat ettiğimiz şehirler bizi yalnızlaştırıyorlar.
İletişim kurmak için icat ettiğimiz büyük iletişim araçları, ne bizi dinliyor ne de bizi görüyorlar.
Biz makinelerimizin makineleriyiz.
Onlar masum olduklarını iddia ediyorlar.
Ve bunda haklılar." Diyor Galeano. Artık suçlu aramak boş. Makinelerin dünyasına sıkıştırılmış yaşamlarımızla, neyin gerçek neyin sanal olduğunu kestiremez olduk. Kelâm kalemin gücüne yaslanmaktan vazgeçeliberi, feri çekildi duygularımızın. Tebessüm etmiyoruz artık, bir smile kocaman kocaman anlatıyor içimizden geçenleri...
İletişim kurmak için icat ettiğimiz büyük iletişim araçları, ne bizi dinliyor ne de bizi görüyorlar.
Biz makinelerimizin makineleriyiz.
Onlar masum olduklarını iddia ediyorlar.
Ve bunda haklılar." Diyor Galeano. Artık suçlu aramak boş. Makinelerin dünyasına sıkıştırılmış yaşamlarımızla, neyin gerçek neyin sanal olduğunu kestiremez olduk. Kelâm kalemin gücüne yaslanmaktan vazgeçeliberi, feri çekildi duygularımızın. Tebessüm etmiyoruz artık, bir smile kocaman kocaman anlatıyor içimizden geçenleri...
Şarkılar Yetim
Biz o şarkıları yetim bıraktığımız gecede kaldık,
kentler bir aşkın sesine vuruldu, ıradı yollar...
Şimdi neresinden başlamalı yeniden,
neresinde unuttum aşk ayracını ben,
bize biçtiğin hikâyenin...
25 Ocak 2015 Pazar
Sabah Olmak
Ellerimiz... Kayıptır bir kalbe dokunduğunda, kayıplıktır bir kaleme râm olduğunda...
Ne zaman "gül" dese dağılır havaya kokusu bırakıp gitmelerin, yitirmelerin...
24 Ocak 2015 Cumartesi
Vakitsiz Uykular
Bir kahve molası daha diliyor batan gün; Ya gelmezse?...
Saksıdaki menekşe direniyor pembesine güzün; ya solarsa?...
masalın mahzenine hapsolmuş Çocuk; ya ağlarsa?...
Bak kanat çırpışların da bir miadı var; ya dolarsa?...
23 Ocak 2015 Cuma
Mektubumun Yarısı
"hiçbir mektup artık ikna etmiyor beni hayata"
21 Ocak 2015 Çarşamba
İyi ki Şair Değilim
-Ne zaman biri "Sahne" dese kalbim sıkışıyor, her hikayenin "ilk an"ına, her yalanın ham haline, her gidişin "merhaba"sına rücû ediyorum. Altını kara kara kalemlerle çizdiğim cümleler diziliyor karşıma inci taneleri gibi ve başlıyor nisyanla imtihanım... "The End" yahu, bu sarmal da neyin nesi?...
20 Ocak 2015 Salı
Vakittir, Kavli Karar Edelim
Bir sağırlık çöktü üstüme, bir sağırlık…
Sokak aralarındayım, daracık bir yalnızlık kadar bile yer yok sana içimde ey dünya. Bütün geçmişin kendine övüncüne eşti ve isyanımın sesi bu kadar cılız çıkmasa ne çok şey anlatmak isterdim sükseli duruşunun ardında sürüklenenleri.
9 Ocak 2015 Cuma
Tek Hecelik
Tek hecelik ses olsun varsın, nidânı cümlene sayayım
Usulca şiirinin ayak ucuna konan güvercin kanadıyım
Yoluma gir demem, yol ol, düş ol, yüz ol anlayayım
Her çizgisine bir dizenin gölgesi düşsün benden, azalayım.
8 Ocak 2015 Perşembe
Un Ufak Bir Sessizlikti Kalan
“İçimdeki cam kırıkları" diyordu Adam. Bir akşamüstüydü ve birdenbire yağmurdu. Her zaman ki gibi yağmurun sararttığı kağıtların izini sürüyordum. Hani dokunmasam kırılması imkansız bir kalbin hüznüydü varlığım. Zaten ellerim göz ucuyla bile sızsa sokakların ücralarına, bir eyvah sesine denk geliyordu yolculuk.
7 Ocak 2015 Çarşamba
Ân'a kayıt düşen...
Hava ağır...
Seher vakti bıraktı imzasını ve kayboldu kar.
Bu naz niyaz, zemherisidir zamanın bilmezsin.
Biraz daha kalsa çözülecek düğüm, ağaracak gün,
yok olacak ân'ın izleri...
"Ve bu çocukça çizgilerden al tamamla resmimizi..."
Arabesk bir dokunuş
Hadi yeniden geceyi yarılamış say;
hadi karizmatik şoförümüzün eli yine "Baba Radyo" ya gitsin,
her zamanki gibi İstanbul'un tüm gürültüsünü bastırsın sesi kederin,
e hadi arabesk bir dokunuş olsun bütün çıkmazları aşkın,
bir Leyla dokunsun hafifmeşrep,
bir Mecnun kaderini yüklesin Leyla'nın omuzlarına
ve sızlansın dursun bütün "Son"lara...
Kınanalım, ayıplasın şehrin sakinleri huzuru bozuşumuza
Ne dersin?...
6 Ocak 2015 Salı
"Geldim İşte"
"şiir yazan bir adamın fotoğrafı var yanımda
kendini ölümlü sanıyor onu getirdim ganimettir
büyüdü büyülenerek, taşlayarak kovdu kabilesi onu
suyun öte yakasında yaşadı, sisyphos dediler adına"
5 Ocak 2015 Pazartesi
Sırılsıklam bir veda
Aralıksız yağan yağmurun toprakla vuslatını anlatabilmek için,
insanın hayatında bir kez aşka tutulmuş olması lazım,
sıtmaya tutulmuş gibi...
Kelimelerini bir alev topunun arasından çekip çıkarması
ve sağanak bir tutkuyla hayata dair kılması lazım...
Yağmurun naziresi olur mu?
Yeniden başa dönmeden cevaplanması güç soru,en başa yani toprağa...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)