30 Haziran 2015 Salı

Gergefimin dili lâl

-Gündem biriktikçe, beynimin sol lobunda-ki bütün melekelerim oradan dağılırlar görev yerlerine- bir karıncalanma... Sanırsın ki dünya ha yıkıldı ha yıkılacak da altında kalmak için en uygun zemini aramakla mükellef... Sağımdaki mütemadiyen uyuklayan vatandaşa kalsa mutlu mesut sürecek ömür ama nerdee? Kalemi tutan elim solda, dolayısıyla durduracaklarımın ipleri boşta. Şimdi bu girizgâh niye, vallahi dertten. Yandan yandan çoğaltıyorum malayaniliği ki bir türlü sadede gelmeyeyim. Yoksa o kadar çok kalıp var ki ve içinde şekle girmek için bekleşen mesel. Yahu bir ramazan da inzivama halel gelmesin, çekildiğim köşede mümkünse kuş bile uçmaya tenezzül etmesin ama yok illa sızacak bir yerlerden sevimsiz bir tını ve yabancısı olmadığım bir öfke ve ve anlama oturtamadığım absürtlükler... Tahminimce kazulet terliklerimin bir oyunu bu bana. Bu aralar nedense güne başlarken gayri ihtiyari geçiriveriyorum ayaklarıma ve bir türlü munislik semtime uğramıyor.

27 Haziran 2015 Cumartesi

Dön Yine Sen


Kızım tatil yolunda ben gamda...
Uğurlarken gözlerimde hüzün, dilimde türkü...
Ey benim en güzel gerçeğim, ey benim kalp yarım!
Bu gidişler yorar beni, dağıtır.
uzun boylu gitme olur mu?
Öksüz kalır parmaklarının mütemadiyen dokunduğu yanaklarım,
 başını koyduğun dizlerimin dermanı kesilir yoksa...


Bir ömür şarkılarda aşk

''Güvey kalbimin sevgilisi,
Güzelliğin büyüktür, bal gibi tatlı,
Arslan, kalbimin kıymetlisi,
Güzelliğin büyüktür, bal gibi tatlı.”

Tarihin bilinen en eski aşk şarkısı böyle diyormuş. Neden şarkılar ve neden aşkın izini sürmek için “ses”e ve “ezgi”lere yüklediğim anlam?
Çünkü hepimiz zaman zaman aynı duvarda almışızdır soluğu; yani sevgili giderken ve biz sevgiliden giderken…

21 Haziran 2015 Pazar

Ellerinden, Ellerinden Öpüyorum...


Bugün senin gününmüş, öyle diyor janjanlı pırıltısı dünyanın.
Bugün sen bütün unutuşların gölgesinde ve bütün yalnızlıkların ertesinde çırılçıplak bir yokluksun.
Bugün, ellerini öpmeye duruyor bahçemizdeki güller, uzaklıksın.

Yine ben doğarken sen gitmeye kalkıyorsun, bugün tutun madem vedanın ellerinden, yarına kalsın matem, diyorum, gülüyorsun. Oysa sadakatle durdurdu kendini köstekli saatin, son ânın büyüsünü bozmamak için. O gün bugündür ben de sözümde durmuyorum ve kurmuyorum saatini. 8:15'dir artık bütün vedaların vakti...

10 Haziran 2015 Çarşamba

Sen Kimsin?

"Nazlan 
Sitem et 
Kırıl bana 
Beni geç vakit 
Tek başıma suya yolla 
bahçede yüzünü öteye çevir 
Güle hayret ediyormuş gibi yap 
Gülümseyerek konuş da başkalarıyla 
Somurt avluda sadece ikimiz kalınca 
Kızıp en sevecen adımlarla üst kata çık 
En sevdiğim çiçeğin saksısı kaysın elinden 
Derinleşsin ben içerledikçe ruhumdaki sakarlık "

9 Haziran 2015 Salı

Rüya

-Bir odanın içinde toplanmış sevdiklerim; gecede hüzün ve sevinç göz göze, diz dize... İçimdeki sesi susturup kederli bir yüreğin yarasını sarmaya çalışıyorum. Bak diyorum, bak Rabbim şefkat tokatını herkese nasip etmez. Bir de buradan gör olanları, olacakları. Hepimizin sahibi O değil mi? En çok biz inanmadık mı buna? Sevincini gölgeliyorum diğerinin bir yandan. Yüzyüzeliğimize halel gelmesin, sevdiğimin attığı tırnağa değişmem hiç bir zaferi. Bütün hesapların üstünde bir yerde duruyor inanmışlığı bir yüreğin, biliyorum. Sonunda kalbimize dönüyoruz sahiden, kalbimize yani bizi bir kılan sevdamıza.

3 Haziran 2015 Çarşamba

Nedir Yaşamak?


-Birdenbire çıktı karşıma unuttuğum bir resim. O âna döndüm yeniden, çocuk Nur'la hasbihale koyuldum derin derin. Bu yaşta bu hüzün nedir be kızım, sırnaşık bir gölge gibi gözlerinden süzülen? Nedir gördüğün ve sonra unuttuğun hayata dair? Bu saçı başı dağınık melez çocuğu sevmeyeli çok uzun zaman oldu, sarmayalı yaralarını aniden çöken akşamüstlerinin sancısını dindirmeyeli...
Kollarını sıyırışından belli ki, yine de kavgaya dairdir cümleleri. Ah benim siyah beyaz güzellemelerim; seviyorum geçmişimi ve  çocukluğumun melez esmerliğini...

Düş Bozulmasa...


Bir şairin sabrına dillenmekle ne kaybeder gün?...
İçimde şehirler ölüyor bir bir evet, 
ayak basmadıklarım da dahil içimde teker teker...
Yollar aşınıyor, limanlar ufukta bir çizgi,
 gemi sarsılıyor her fırtınada
ve daha yaşlı ve daha yorgun...