Bir flu zaman ve nasıl bir geçmişten ânı devşirmekte kader,
henüz uzak düşünce. Günler geceye karışmış, gözlerim uykuyu sadece anlık
tebessümler dahilinde kabul ediyor tahtına. Ardarda rüyalar, kısa süreli
travmalar eşliğinde yokluyorlar beni. Uyanınca hatırlanmıyorlar ama ete batmış
küçücük bir kıymık gibi unutturmuyorlar da. Adını bildiğim ama konduramadığım
bir huzursuzlukla zaman kendini uzattıkça uzatıyor.
İlk ne zaman?
Doğrusu bu sorunun cevabına öyle mesnetsiz muhtacım ki. Hangi sözcükten sonra, kimbilir ne türlü bir sağanak ertesi, belki de yaz başlangıcı, yahut bir eylül sonrası...
Of, nasıl bilebilirim ki gözlerinin buhuruna toprağın harı
karışmış, başa sarıyorum kovaladıkça. Vazgeçip bir hançer gibi bağrıma saplanan
ve kanattıkça sırra doymayan ilk ânın resmini yokluyorum. Soruların kıskacından
kurtulabilsem, nefesimi henüz dumanını yitirmemiş bir esriklikle salıvereceğim
ama ne mümkün.
Merakım küçük oyunlar oynuyor sonra. Hani küçücük bir yanılgım
olsun, benim olsun varsın. Güneşli bir günde bir sarnıcın altına sığınacağım.
Bardaktan boşanan aşkı tek tek toplayacağım sonra zihnimin oluklarından.
Senden gelene hükmedip, üzgünlüğümle tutunuyorum bir anka
telaşına. Bir kanat darbesi ve kül benizli bir aşk elimde avucumda. Sussan
belki durulacağım ben. Baksan çaresizliğin gözlerine yüreğinden koparıp da
hecelerini, anlayacaksın keder nasıl da ağrıtıyor kalbimi.
Kalabalıklaşıyor rüyalar sonra. Rüyalardan çıkıp geliyorsun,
çoğunda yüzünden düşen bin parça. Daha Anka'mın kanatları son yangından
çıkmamış ve ben nasıl bir çölün bedevisi serseri bir ruh edinmişim, kimbilir?
Ben savruldukça daha da kararlı duruyorsun bu yangında.
Mevsimler dönüyor, güz renginin hayatı yorduğu uzun uzun geceler
yarılıyorlar bir bir. Soluğu kesiliyor sevmelerin kimi gün ama umut pencere
pervazlarında daha bir sağlam karşılıyor baharı. 365 yanılgı değil seninle
bağdaş kurduğumuz takvim, bu yüzden mevsimlerin miadı yok. Kararı yok,
randevusuz buluşmaların raptı imkansız, yok diz çökmenin imlası...
Şiirinin dizelerinden üflenen ruha kahreden ben miyim? Sen misin
nöbete vuran sevdaları hiç yoktan? Ve işte geldim; nice gitmelerden sonra
bensizliği siliyorum yazgından, anlıyorum kaç asırlık yalnızlıktan sendin bana
kalan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder