Kendini sınama artık,
kalbin bir gül gölgesinde kuşkularının yama tutmaz yasını tutuyor şimdi. Nasıl
kırıldı ışığın daha yaz iken ve daha hazan uzak düşlerin el kapısıyken.
Sevgili…
Gözlerinin boşluğunda kelimelerimi harlıyorum. Gözlerin bir şehrin surlarına
dayanmış ceza gibi, şehir düştü düşecek bakışlarındaki yergiye. Gözlerinden yola çıkıyorum, bir viranenin önünde son
buluyor avuçlarımdaki şiir. Masalların lanetli cadıları bir büyünün ucunu
yakıyorlar, ansızın basıyor karanlık, ansızın. Ah etrafta sinsi bir yokluk,
kuyunun dibinden kulağıma kadar gelen bu tekerleme beni yaren kılıyor
yoldaşlığına. Uzaklaştıkça daha keskin, daha uzun bir tiraddır bu. Yani
yokluğun ve yokluğumda kalenin surlarında yankılanan durmaksızın.
Bir adım atıyorum, peşimde düşler huysuz, mızmız çocuklar
gibi söylenip duruyorlar. Kim yetim ve öksüz bir iniltiyi böyle pervasız
doğurabilir ki? Kim yüzünden çevirdiği masalın kenarına ilişebilir ki böyle
çocuk… Biliyorum, hazinen harap ve o kristal ayna epeydir küskün sana. Belki
ucu yakılmış o mektup ve sedef kakmalı sandıkta duran kurutulmuş nar çiçeği...
Sen yokken bir okyanus çalınırdı kulağıma, dudaklarımda peri
ıslığı uzanırdım mavi gökyüzünün altına. Şarkı aynı şarkı olurdu ama her
defasında hikayesine yeni bir kahraman eklenirdi. Sonrası şenlik bayram,
sonrası çocukça…
Sanırdım ki sadece o gökyüzü ve nağmesinde bir bebeğin uyutulduğu o şarkı
varırdı kalın duvarlarından ayrılık sızan karanlık sarayına. Böyle çaresizce
kapandığında hecelerim kahrının satır aralarına, masalımın mavisi solardı.
Rüzgâr ağdalı bir haykırış olur kapıların demir tokmaklarından geçer ve gecenin
sihrini bölerdi. Uzak olurdu en fazla gülüşün böyle zamanlarda, uzak ki
çalınmamış kuytu bir kalp kadar.
Oysa bir yolculuktu düşlediğim. Çok kereler bir sonraki bahara ertelenmiş, gecikilmiş o
yolculuk. Sanki kalbimin üstünde taşıdığım bu amansız emanet kıpırdadıkça
ömrümü seyreltiyor. Masalım eksik, yolların ıradıkça toprağıma. Lanetli
cadıların insafına terk ettiğin için içimdeki çocuk, yüzünü saklıyor senden.
Gitmek istiyor ama son fırtınada yıkılmış bir köprünün yamacında susuyor şarkı.
Her masalın bir şarkısı olmalı diyor uzak peri ama karanlık öyle kesif ki.
Gün sürgün sevgili, gün mavi gökyüzünün altındaki o çocuk
yürekte kilitli. Yüreğindeki hasreti gözlerine yüklemekten bitap, gelemiyor
yanına, yanaşamıyor yamacına.
Sana yazıyor kelimelerim ama imlasına kim bilir kaç kere
kara bir kalem mührünü vuruyor. Gülümsüyorsun sen bazen, masaldan çalınmış
kararlılıkla. O zaman ne lanetli cadılar bulabiliyorlar aşkın izini, ne de
içimdeki çocuk şarkısını kesiyor.
Sen gülümsüyorsun ya Sevgili, masal düş oluyor düşüyor kalbine
bir çocuğun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder