2 Şubat 2013 Cumartesi

Lâl Masal


Kendini sınama artık, kalbin bir gül gölgesinde kuşkularının yama tutmaz yasını tutuyor şimdi. Nasıl kırıldı ışığın daha yaz iken ve daha hazan uzak düşlerin el kapısıyken.

Sevgili…
Gözlerinin boşluğunda kelimelerimi  harlıyorum. Gözlerin bir şehrin surlarına dayanmış ceza gibi, şehir düştü düşecek bakışlarındaki yergiye. Gözlerinden  yola çıkıyorum, bir viranenin önünde son buluyor avuçlarımdaki şiir. Masalların lanetli cadıları bir büyünün ucunu yakıyorlar, ansızın basıyor karanlık, ansızın. Ah etrafta sinsi bir yokluk, kuyunun dibinden kulağıma kadar gelen bu tekerleme beni yaren kılıyor yoldaşlığına. Uzaklaştıkça daha keskin, daha uzun bir tiraddır bu. Yani yokluğun ve yokluğumda kalenin surlarında yankılanan durmaksızın.

Bir adım atıyorum, peşimde düşler huysuz, mızmız çocuklar gibi söylenip duruyorlar. Kim yetim ve öksüz bir iniltiyi böyle pervasız doğurabilir ki? Kim yüzünden çevirdiği masalın kenarına ilişebilir ki böyle çocuk… Biliyorum, hazinen harap ve o kristal ayna epeydir küskün sana. Belki ucu yakılmış o mektup ve sedef kakmalı sandıkta duran kurutulmuş nar çiçeği...
Sen yokken bir okyanus çalınırdı kulağıma, dudaklarımda peri ıslığı uzanırdım mavi gökyüzünün altına. Şarkı aynı şarkı olurdu ama her defasında hikayesine yeni bir kahraman eklenirdi. Sonrası şenlik bayram, sonrası çocukça…

Sanırdım ki sadece o gökyüzü ve  nağmesinde bir bebeğin uyutulduğu o şarkı varırdı kalın duvarlarından ayrılık sızan karanlık sarayına. Böyle çaresizce kapandığında hecelerim kahrının satır aralarına, masalımın mavisi solardı. Rüzgâr ağdalı bir haykırış olur kapıların demir tokmaklarından geçer ve gecenin sihrini bölerdi. Uzak olurdu en fazla gülüşün böyle zamanlarda, uzak ki çalınmamış kuytu bir kalp kadar.
Oysa bir yolculuktu düşlediğim. Çok kereler  bir sonraki bahara ertelenmiş, gecikilmiş o yolculuk. Sanki kalbimin üstünde taşıdığım bu amansız emanet kıpırdadıkça ömrümü seyreltiyor. Masalım eksik, yolların ıradıkça toprağıma. Lanetli cadıların insafına terk ettiğin için içimdeki çocuk, yüzünü saklıyor senden. Gitmek istiyor ama son fırtınada yıkılmış bir köprünün yamacında susuyor şarkı. Her masalın bir şarkısı olmalı diyor uzak peri ama karanlık öyle kesif ki.

Gün sürgün sevgili, gün mavi gökyüzünün altındaki o çocuk yürekte kilitli. Yüreğindeki hasreti gözlerine yüklemekten bitap, gelemiyor yanına,  yanaşamıyor  yamacına.
Sana yazıyor kelimelerim ama imlasına kim bilir kaç kere kara bir kalem mührünü vuruyor. Gülümsüyorsun sen bazen, masaldan çalınmış kararlılıkla. O zaman ne lanetli cadılar bulabiliyorlar aşkın izini, ne de içimdeki çocuk şarkısını kesiyor.

Sen gülümsüyorsun ya Sevgili, masal düş oluyor düşüyor kalbine bir çocuğun.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder