“Güzel
kadınlara kederli şarkılar söyletmeyin
Birbirini
çoğaltıyor üç acı
Kadın,
güzellik ve şarkı…”Ve birdenbire dile
gelişi bir hikayenin...
Böyle bir zamanda Adam
karşıdan gelip gölgesinde yiterdi. Böyle bir zamanda Kadın, kalbinin ağrıyan
yanından sinsice geçen bir türküye sarılır ağlardı.
Mevsimler kimsesizdi, mevsimler
savruk çocuklarıydı tarihin. Öyle geçip durdukça ve rengini bıraktıkça her yeni
saatle kurulmuş hikayelere, daha da anlaşılır kılınırdı aşk.
Adam, bakışları keskin, bir kılıcın
zalim savurganlığından feyzle tutunurdu boşluğa.
Kadın, omuzundan kayıp geceye
karışan çocukluk sancılarından daha uzağa düşerdi, hep daha uzağa.
Böyle zamanlarda, hep sonraya ait
olurdu öykülerin isimsiz sevinçleri ve sokaklar payından fazlasına tamah eden
insanlarla dolup taşardı.
Ocaklardan ırak derdi kocakarılar
gölgeleri vurdukça geceye, ocaklardan ırak. Zaten ıradıkça daha da büyüyen bir
yangının kokusunu ilk onlar duyarlardı ve saatlerini ilk onlar kurarlardı
hikayelerin. Vaveylalar ve eyvahlar arasında geçip giden iki gölgenin şerefine
şehir ayakta karşılardı günü.
Oysa yüzü ayrılık yanığı Adam
bilirdi, birazdan şehir tozunu toprağını salacak havaya ve çetin bir kış
kadının saçlarından önce kalbini varacak.
Oysa gece gözlü kadın sezerdi,
gölgesi ayyuka çıkmış Adam'dan sonrası "hiç" ti,
"hiç"likti.
Şehir uykusundan ağır ağır uyanırken
yarım kalmış hikayelerin defterine yepyeni sözcükler eklenirdi, kederli, soluk…
Kulaktan kulağa yayılan fısıltılara bakılırsa beklemek umuda dahil değildi,
beklenen hayata dair…
Kadın gözlerini oğuşturdu, Adam
terleyen avuçlarını alnına dokundurdu. Kadının dilindeki türkü geceden kalma
bir zihin sürçmesi, Adam’ın kalbini sabah ezanıyla yoklayan sevda kekemeydi.
Adam rüyasını Kadın’ın mendiline
sardı; Kadın Söz’ünü yokluğun mahzenine kapattı. Şehir küçük, hikaye sarmal,
kader kaçınılmazdı, kaçılmazdı. Ocaklar biraz daha harlandı, çocuklar şehri
kuşatan gürültünün ortasında kala kaldılar. Bir tek bütün bu karmaşanın kalemini
kıran rüzgar biliyordu, neden dağların sığındığı yürekler böyle titrek ve
mülayimdiler ve yabaniydi çiçekler.
Bir Adam ve bir Kadın vardı yalnız.
Gerisi şehrin ışıklarında uçuşan kelebeklerdi ve gecenin sonunda kanatları
mühürlendi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder