Ben ne güz diyorum ne yaz yağmurlarında eğliyorum kelimelerimi kayıtsız. Ne uzak ne yakınım mevsimlerin birbirine fütursuzca değdiği o yalan sabahlara. Gün yeni fakat kendine her defasında yeniden doğma süsü vermesi koca bir yalan. Oysa sokağımın sesi içimin gümbürtülerini bastırıyor. Taze süt kokusu yatağımın en uzak köşesinden bir anıyı yakalıyor. Daldığım uyku bir uyanıklık sanrısı. Aslında biliyorum her gün olduğu gibi bugün de, nedense hiç şaşmayan bir kararlılıkla “e” si uzatılan o sinir bozucu çağrıyla koşacağım pencereye ve basacağım…
“Eeeeeskiciii”
Hey eskici, eski bir dileğim var ama sen onu cilalayıp yeniden bırakabilir misin kapıma, kulaklarımın zekâtına?
Be adam, gözlerini rüzgâra dikmiş ne satarsın tenekeden hayallerimizi bir kuşa?
Eskici! Dün düşümde gökten nur yağıyordu ama sen yoktun, sahi neden yoktun?
Eskici!
Şimdi bildim, yeni değil insanın insanla sınanması. Kadim bir yanılsamadır arşa
vuran gölgesi dünyanın, ilk değil sesindeki öfke.
Belki yeniden uzanırım hayalle uyku arasındaki o boşluğa, yeniden kararım kelimelerini hayatın. Ne mümkün. Bu sessizlik aldatıcı bir hazırlık sadece. Zaten başka bir dilin kelimeleriyle doğuyor gün ve yabancısı olduğum bir telaş sarıyor mahallenin sakinlerini. Ne bulurlar her gün aynı azim ve şevkle günaydın tezahüratları yapmakta. Yüzlerindeki o kocaman gülümsemenin şifrelerini çözmeye çalışmayalı asır oldu.
Varsın böyle aksın başka başka hayatlar tenimi sıyırıp da. Varsın ben o kelimelerin hıncını bakkalın yenilemeye yanaşmadığı paslı darabasından çıkarayım her sabah. Ziyanı yok, komşu teyze kahvenin kokusundan feyz alalım diye özellikle uçursun mutfak camından tülünü. Ben onun kelimelerini de duymayayım. Hem herkes bilir mendebur bir gün eskisi suratım vardır benim ve bu da bu mahallenin bir gediği olarak yedekte tutulur.
Yalnız keşke adımı çağıran şu harp malulu kuş olmasa. Yaz kış bıkmaksızın penceremin pervazına konar ve havanın durumuna göre bir sohbet havasıdır tutturur. Kırık kanadının boşluğuna tutunup başı dik bir gelişle gelir her sabah. İşte ben bu duruşunun hatrına unuturum diline yabancı olduğum sabahların inatçı gün doğumlarını. Bir bir dökülür kanadından kelimeler, yumuşacık bir dokunuştur artık masallar…
Ah masallar…
Benim kelimelerimden, seninse kanadından koparlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder