28 Şubat 2013 Perşembe

Yola Çıkmalıyım


"Herkesi kendine çeken deniz beni de çağırıyor, yola çıkmalıyım.
Çünkü kalmak, saatler geceyle yanarken, donmak, kristalleşmek ve bir kalıba dökülmek demek...
Buradaki her şeyi memnuniyetle yanıma alırdım, ama nasıl?"

Yola çıkmak... Valize tıkıştırılmış anlamsız kağıt parçacıklarını, zaman içinde kaydı düşülmüş nedensiz yakınmaları, bir parçası eksik kalmış gülümsemeleri, belki mutlulukları hatta artık hayata dair olmayan...

27 Şubat 2013 Çarşamba

Gökyüzünde son kuşun kanat sesleri…



 Evlerimiz birbirinin gözlerinde hizaya sokuyor kendini. Balkonlarımızdaki hanımellerinin usturubu ta sokağın ucundan sadakat kokuyor. Sanki bin yıldır bitmemiş bir hikayenin dil perisi yazıyor yeniden ve hep yeniden hikayeleri…

Ben ne güz diyorum ne yaz yağmurlarında eğliyorum kelimelerimi kayıtsız. Ne uzak ne yakınım mevsimlerin birbirine fütursuzca değdiği o yalan sabahlara. Gün yeni fakat kendine her defasında yeniden doğma süsü vermesi koca bir yalan. Oysa sokağımın sesi içimin gümbürtülerini bastırıyor. Taze süt kokusu yatağımın en uzak köşesinden bir anıyı yakalıyor. Daldığım uyku bir uyanıklık sanrısı. Aslında biliyorum her gün olduğu gibi bugün de,  nedense hiç şaşmayan bir kararlılıkla “e” si uzatılan o sinir bozucu çağrıyla koşacağım pencereye ve basacağım…

25 Şubat 2013 Pazartesi

Cemre kalbindir, düşer mi?

Bahar gönül indirdi sonunda, cemresi kalbimizden önce havaya düştü. 
Bıraksa insan, yüzünü gömmese içine, ne de güzel yakalıyor yakasından mevsimler.
Aynı kalmıyorum ben, bak birbiri üstüne devriliyor günler...

"Şiir bahanesidir aşkın"


Adım adım bir rüyanın daha başlamadan bitişine şahitlik...
Aynı devasızlığa ortak olacak kadar taşımak dostluğu kalpte...
Şiirde iddialaşmak, hayatta tüm iddiaları kaybetmeyi göze alacak kadar hem de...
Acının ve aşkın katışıksızlığı, bir dizeye satılışı dünyanın, yaşamın...

22 Şubat 2013 Cuma

Azad bir guşdum




Beni benden aldı bir türkü.
Yeni bir cemre ile düşer gibi toprağa,
bir tek ok yeter kalbimin yorgunluğuna...

20 Şubat 2013 Çarşamba

Delürdüğün şeye bak


Delirdiğine inanmıyorum, akıllı ol demeyeceğim...
Sen yine de ne yapacağını daha iyi bilirsin...

15 Şubat 2013 Cuma

Gitmek de Delirir



















Bir selam eksilir gidersem
bir gülüş eskir yüzünün mavisinde
bir şarkı nakaratından vurulur
Bir şiir ayazda unutulur, kurur

Gidersem ıslığın neşeyle sarılır karanlığına kışın
belki dağılırız ortasında düşün
sen bir delilik sonrası kesilirsin acıya
Saattir bu, geçer
Son hız bir trenin altına bırakıverirsin belleğini
Gerilir ipleri yokluğun
Kan tutar surların etrafındaki kuşları
Kan tutar, boğulurlar

13 Şubat 2013 Çarşamba

Kurulmamış cümleler...

Şehrimin surlarında duman duman bir türkü;
 ha geldi ha gelecek diyor bahar. 
Oysa şehrinin dağlarında kar, 
hala beklediği bir ayaz var.

11 Şubat 2013 Pazartesi

Bir Adam ve Bir Kadın



Güzel kadınlara kederli şarkılar söyletmeyin
Birbirini çoğaltıyor üç acı
Kadın, güzellik ve şarkı…”Ve birdenbire dile gelişi bir hikayenin...

 Böyle bir zamanda Adam karşıdan gelip gölgesinde yiterdi. Böyle bir zamanda Kadın, kalbinin ağrıyan yanından sinsice geçen bir türküye sarılır ağlardı.

Mevsimler kimsesizdi, mevsimler savruk çocuklarıydı tarihin. Öyle geçip durdukça ve rengini bıraktıkça her yeni saatle kurulmuş hikayelere, daha da anlaşılır kılınırdı aşk. 

10 Şubat 2013 Pazar

Yazık ya...

Kıpır kıpır hüzün, öyle işte...


Med Cezir Ağrısı


Bir flu zaman ve nasıl bir geçmişten ânı devşirmekte kader, henüz uzak düşünce. Günler geceye karışmış, gözlerim uykuyu sadece anlık tebessümler dahilinde kabul ediyor tahtına. Ardarda rüyalar, kısa süreli travmalar eşliğinde yokluyorlar beni. Uyanınca hatırlanmıyorlar ama ete batmış küçücük bir kıymık gibi unutturmuyorlar da. Adını bildiğim ama konduramadığım bir huzursuzlukla zaman kendini uzattıkça uzatıyor.
İlk ne zaman?

Doğrusu bu sorunun cevabına öyle mesnetsiz muhtacım ki. Hangi sözcükten sonra, kimbilir ne türlü bir sağanak ertesi, belki de yaz başlangıcı, yahut bir eylül sonrası...

8 Şubat 2013 Cuma

Baba

Rüyalara girip özledim diyormuşsun, özledim...
Elinle perdeleyerek gözyaşlarını, kırmamak için sana gelenleri
susup özledim diyormuşsun, en çok ikisini...
Biricik sevgilini getirdim bugün sana,
geldim, uzun uzun dertleşmeyi ne çok özlemişim susarak,
seninle susmayı her şeyden fazla.
Mahcubum yokluğuna, dardayım anla...

Hepsi Benden...

"sen tutar kendini incecik sevdirirdin,
bir umuttum bir misillemeydin yalnızlığa
şansızım diyemem kendi payıma
hain bir aşk bu kökü dışarda
olur böyle şeyler ara sıra
olur ara sıra"

Hiç bir şeyden değil, hiç bir şeyden...
İflah olmaz romantikliğimden belki, hesapsız gidişlerimden...
bir çağrıydı gelişim, sızısı içimin bundan...

Ah Şair !...

"Sana bir karşılık vereceğim" de Ey Şair, kalbim şiirinin işgali altında...


6 Şubat 2013 Çarşamba

Rüzgârın Uğultusu

Şehrin gürültüsünü bastıran bir uğultuyla uyandım, 
bahar tahtını puslu ve karanlık bir kış gününe devretmiş yeniden. 
Yalan dedikleri sadece dudaktan dökülen değil ki...
yalan ıslığında rüzgârın usulca gelip çalmış kalbimin kapılarını.
Günaydınım olmuş, bir sorgucu edasıyla yıkmış barikatlarımı.

5 Şubat 2013 Salı

4 Şubat 2013 Pazartesi

3 Şubat 2013 Pazar

Bir umut...

Mevsimler dönüyor, güz renginin hayatı yorduğu uzun uzun geceler yarılıyorlar bir bir.
Soluğu kesiliyor sevmelerin kimi gün ama umut pencere pervazlarında daha bir sağlam karşılıyor baharı.

2 Şubat 2013 Cumartesi

Türküler varsa...

Bugün ruhum karışık, türküler gibi...


Lâl Masal


Kendini sınama artık, kalbin bir gül gölgesinde kuşkularının yama tutmaz yasını tutuyor şimdi. Nasıl kırıldı ışığın daha yaz iken ve daha hazan uzak düşlerin el kapısıyken.

Sevgili…
Gözlerinin boşluğunda kelimelerimi  harlıyorum. Gözlerin bir şehrin surlarına dayanmış ceza gibi, şehir düştü düşecek bakışlarındaki yergiye. Gözlerinden  yola çıkıyorum, bir viranenin önünde son buluyor avuçlarımdaki şiir. Masalların lanetli cadıları bir büyünün ucunu yakıyorlar, ansızın basıyor karanlık, ansızın. Ah etrafta sinsi bir yokluk, kuyunun dibinden kulağıma kadar gelen bu tekerleme beni yaren kılıyor yoldaşlığına. Uzaklaştıkça daha keskin, daha uzun bir tiraddır bu. Yani yokluğun ve yokluğumda kalenin surlarında yankılanan durmaksızın.