13 Aralık 2019 Cuma

"sen O’sun, olmayan ama ben O’yum, olan.

-Bir kaç zaman önce "susmak iç kanaması geçirmesidir ilişkilerin" demişim. hatırlanamayacak kadar uzak bir geçmiş... Olgunluk çağımda şahitliklerim bu iddiayı revize etmeyi zorunlu kıldı. Susmak; -derin bir nefesin eşliğinde- öfkelerimizden, ukdelerimizden, acabalarımızdan sıyrılmak için bulunmaz nimet. Bununla birlikte durmak gerek, kaçırdığın her kare sadece sen kıpırtısızken sakince akıp gidiyor gözlerinin önünden, yeniden. Bu defa kaçırdığın her nüans, zihninin bulanıklığına deva niyetine düşüyor ayaklarının dibine. Heyben tazelendi, yola devam etmek için konuşmayı bekleme.


-Nostalgia'nın Domenico'su  kolaycı bir "deli"midir gerçekten? 8 yıl ailesini eve kilitlemekle onları dünyanın kötülüklerinden koruyacağına inanan bir adam, deli değil olsa olsa çaresizdir. Yanan bir mumla sıcak suyun içinden geçerek kurtulmayı ummak, şüphesiz ateşle oynamaktır. Ki dünyayı kendinden kurtarma tercihi de bu olmuştur. Ne kurtulmak ne de kurtarmak için yeterli argümanlara sahip değiliz. Domenico'nun harabe duvarına kazınmış formül canımızı kurtarmak için bulunmaz nimet: 1 + 1 : 1 Tarkovsky ne düşündü bilemem ama bana bütünüyle "vahdet" inancını çağrıştırıyor.
Ha bir de o müthiş replik: "sen O’sun, olmayan ama ben O’yum, olan."

-Bir türlü başlayamadığım kitaplar masamın üstünde mızmız çocuklar gibi büzülmüş, gözlerimin içine bakıyor. Sorun derin aslında, tembellikten öte bir karanlık tarafı var. Sanki hiç bir şey yenilenmeyecek hissi, güneşin altında söylenecek ne kaldı sorgusu. Yeterince sivrilmiş ve sivrildikçe sevimsizleşmiş farkındalıklarımın bu "yok"luktan edineceği ne kaldı? Dünyayı kurtaramayacak hiç biri ki kurtarılacak taraflarına dair o kadar az delil kaldı ki elimizde.Yok Domenico'nun kâbusunu bölmeyeceğim ama o kâbustan bir efsane çıkaracak kadar da gözü kara değilim. Bu sınavın bütün argümanlarına "âmenna", dünya en az hasarla atlatmayı umduğumuz bir eşik. İnanmak ne büyük bir ihsandır böyle zor zamanlarda.

-Yanlış zaman... Kör nokta... Yok öyle bir şey. Ne çarptığımız duvar ne de çarpılmış algılarımız, hiç biri bahane değil aymazlığımıza. Bu hayatta her şey şaşmaz bir saatin emrine âmâde. Beklediğiniz, gelmesini umduğunuz tam vaktinde beklediğiniz yerdedir. Bir göz yanılsaması, bir gayret fukaralığı, belki kararsızlığımıza kurban giden o eşsiz an...
Zaman yanılmaz ama insan her seferinde saatlerini yeniden bir yanılgıya kurar.
Yanlış insan?... Bilemem... Şarkıdaki gibiyse, bir insandan yola çıkarak domino etkisiyle arka arkaya yanlışa götürür. Ona kalsa, bahar da yanlıştır, kışın açan güneş aldatır. Notaların büyüsü ancak sevdaların ayarını bozar. Saatlerinse buna aldıracak zamanı yoktur.

3 yorum:

  1. Cemil Meriç'in sözlerine dayanarak kendimi okumaya çalıştım buradan. Ancak hiç bir şey anlamadım kendimden. Ya kifâyetsiz bir okurum, ya muammâ bir "yok"luk. Ya da pespâye bir argüman.....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya bir karşılığı yoktur kendinizde ya da ‘var’lığın muammâ oluşu anlama gölge düşürmüştür. Bir konu izaha muhtaç, hatta iki...
      Birincisi pespâye bir argümandan kasıt nedir, ikincisi neden ‘yok’ olmayı seçer insan?
      Zamana düşülmüş notlar bunlar; iddiası yok bazılarının, kimilerinin kaderi suya yazılmak...

      Sil
  2. Herkes bir sunumdur, herkes bir argüman 'var' karşısında. Kimi âli, kimi pespâye... 'Muammâ yok'luğumuz insan indindedir, 'var'a her dâim 'mâlum'uz yoksa. Pespâyeliğimiz kendimize saklı bir sır, 'hiç'liğimiz herkese 'mâlum'... Ya siz? Var mı kalb mütehassıslığınız? Kalbe pek hükmeder görünür kelâmınız.

    YanıtlaSil