11 Ekim 2025 Cumartesi

"Durun Kalabalıklar"

 Ben ruhumdaki gedikleri aramaktan yorgunum; çıkmayın karşıma öyle olur olmaz, sonra deliriyorum. Sonra delirdiğime deliriyorum, dön baba dön, yoruluyorum nihayet. Kuluyum ben;  gayrısı mayınlı tarla, dikenli çalı, kör döğüşü...

3 Ağustos 2025 Pazar

Ne Bil, Ne Yanıl!

 Bildim, dedikçe daha da yanıldığımız bir dünya bu dostum, tesellimiz nisyanımız. Amansız bir yolculuk bu, zirvelere doğru tırmandıkça içimizi ürperten serinliği 'hayr' görüyoruz. Oysa orada fildişi kuleler var; aymazlığımızı derinleştirecek, hiçliğimize zeval getirecek, karartacak içimizin ekranını. Biz oyalandıkça rehavetin koynunda, bahaneler yıkıyor bedleri, hızlanıyoruz. Şu köşe kaldı onu da döndüğümüz vakit, aşikâr olacak tüm sır, ha gayret birkaç adım… Yaklaştık zannı ‘evreka’ çığlıklarına karışıyor; karıştırıyoruz burasında akla karayı. Havada pus, kalpte huzursuz bir çocuğun gözleri yuvalarından fırlıyor, bedende mahpus.

29 Temmuz 2025 Salı

'Mızrak'ı Gölgesinde Saklayan


"resmin rehindir gurbetimde
gurbetimde sesleri aşındırmış kimliksiz bir kasaba
ve senin kederini ıslatan o yağmurlar rehin"

Kimliğimi ararken henüz yolun başında, tepeden tırnağa 'aşk' kesilmiş bir romanın hazinesinde buldum seni ilkin. Yıllar ve yıllarca o hazineyi sedef oymalı sandıklarda sakladım; besledim büyüttüm, sarmaladım, aşkla... Bilmedin sen, bunu da hazineme ekledim, yüksünmedim olmayışına. Hiç bu kadar 'var' olmamıştın oysa sen, bir kitabın sayfalarından hayata karışan kelimelerin olmasa. Ah sen hiç olmamalıymışsın demeye çok varmış daha.

24 Temmuz 2025 Perşembe

Bize Daha Ne Lâzım?



"Çaldım, açan yok kapıları
Bozulmuş buraları
Bir durup bakmak lazım
Belli, haklı olmak uğruna
Unuttuk manaları
Bize bi' doğrucu lazım"

Kapılar içerden sürgülü, çelikten zırhlarla kaplamışız yüreklerimizi bile. Göz göze gelmemek için çoğu zaman kaldırmıyoruz başımızı yerden. Zaten modern dünyanın en güzel icatlarından biri, koca koca güneş gözlükleriyle daha kolay kapanıyoruz içimize. Korunduğumuz ne, saklandığımız kim, yüzümüze nurunu saçacak o 'insan' nerede?

23 Temmuz 2025 Çarşamba

Nerede Bulurum O Kuşları?

 


/Telgrafın telleri hükümsüz de, üzerine konan kuşlar nereye göçtüler?/

21 Temmuz 2025 Pazartesi

İhtiyaç

"Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin; Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin! "









19 Temmuz 2025 Cumartesi

Bir Cinnet Her Şeyi Halleder, Yani Bazen

 


Yine anestezik bir hâl içerisinde geçirdiğim günlerden biri. Güne başlarken sinyallerini verdi aslında hoşnutsuz bir kalp sıkışıklığı, aldırma be gülüm moduna sığındım, çıktım evden. Biliyordun oysa, uzun ve yorucu bir gün olacak; sohbetlerin tadı buruk, gündemin dili şişmiş zaten ne dediğini anlamak mümkün değil. Hay bin kunduz! Senin bu iç sesine 'rağmen'liğin var ya, ne geldiyse başına bundan. 

18 Temmuz 2025 Cuma

Ey Aşk!




 

“Ey aşk!

Derin bir suya dalar gibi

Evin yolunu arar gibi”

"Ya şimdi Necisin?"

 
Kelimelerle savaşıyoruz, ilk ve en önce kendimizle. Kelimelerden hançerler bileyleyip saplıyoruz kalbine hüzün kuşlarının. Galiba bu yüzden hüznün asaleti uğramıyor semtine Şair’in artık. Kuru, yavan, sırnaşık… Ne varsa şiir gibiliğimize gölge düşüren, ceplerimiz onlarla dolu tıka basa. 

30 Nisan 2025 Çarşamba

'Bulmak' Esas Olmasa...


‘Göğsüm daralıyor’ diyor usta fonda, yine baharın yüzü suyu hürmetine protest ruhum örseleniyor. Kendine hangi sonu yakıştırsan diğerinin hatrı kalır, diyorum, balkonumdan göğümdeki bulutlara göz kırparken. Yaşayadurmak… Dilimin yeni pelesengi bu. Yeniden dönebilirmiş gibi mutlansam ve bilmemek kuyusuna daldırsam bakracımı, öğrenmeye iştiyakımı da kör kuyulara gark etsem. Duymasam sesini tizlerin, bağırıp durmasalar kulağımın dibinde cehennemi harlayan hoyratlıklarıyla. Kabasabalık semtini silebilsem yönergemden, tali olsa mümkünse meydana varmayan sokaklarım. 

28 Nisan 2025 Pazartesi

Kör Noktalarımız 2

 Bir münzevînin en büyük bahtsızlığı zihnini susturma konforuna sahip olamayışıdır herhalde. Bazen kesintisiz ve yoğun bir şekilde aynı konuda söyleşiyorum kendimle. Bazen konuk oyuncular da katılıyor bu sohbete tek tük. Zira adı üstünde inziva, kolay kolay yanaştırmıyorsun kıyılarına insan kişisini ki bu aralar başım hoş değil zaten kendileriyle. Yalnız kendime yakıştırdığım bu afili kavramın hakkını ne kadar verebiliyorum, o da meçhul. Velhasıl, köşesine çekilmiş bir Nur evet makûl ve fakat zihninin köşelerinde at koşturan meseleler hiç susmuyor. Kimi zaman daldan dala konuveriyor düşünceler, yoruyor da haliyle. Gündem malûm, gayya kuyusundan seçmece. Birini sustursam peşi sıra bir başka absürtlük yakalıyor yakamı. Vallahi hiç bir cinnet bu kadar yakışmamıştı bir çağa diyorum, yahu yönümü nereye dönsem lâ hâvle çekmekten yoruldum. Her neyse, konumuz bu değil.